İzak Baron´dan ağa takılanlar

• Kudüs’teki gerçekleri “Siyasetçiler fahişeler gibidir” diyor 70’lerine gelmiş olan Uri. 1930’larda Filistin’e gelmiş olan Polonyalı bir Yahudi ailenin çocuğu. “Lapid güzel sözler verdi, Filistin meselesini çok öne çıkarmadı. Ama o çok genç ve tecrübesiz. Onun da değişeceğinden korkuyorum.” Buruşmuş ellerini geniş geniş açarak, abartılı jestlerle konuşan sevimli ihtiyar kimilerine göre karamsar sayılabilecek gerçekçi bir değerlendirme yapıyor: “Bana göre bu sorun daha 40 yıl çözülemez. Ama Filistinlilerle konuşmak zorundayız. Bunu bugün olmazsa 30 yıl sonra yapacağız. Öyleyse en iyisi bunu şimdi yapmak! Filistin sorunu yüzünden bütün dünya bize karşı. Örneğin Türkiye. Türkiye ile İsrail’in hiçbir sorunu yok. Filistin yüzünden yaşanıyor bunlar.” Bora Bayraktar – tr.euronews.com

İzak BARON Diğer
30 Ocak 2013 Çarşamba

 

  • Aşırı dinci kesim Filistin Müslüman diyor ,ülkemizin sol görüşlü insanları devrim mücadelesi diyor

 

 

İsrail'in yaptıklarını onaylamıyorum keşke olmasaydı diyenlerdenim İsrail destekçisi de değilim ama Türkiye'ye baktığımızda olaylar tarafsız bir gözle incelenmiyor. Aşırı dinci kesim Filistin Müslüman diyor, ülkemizin sol görüşlü insanları devrim mücadelesi diyor. Küba devrimi, Ekim devrimi, Atatürk devrimleri kaç yıl sürdüğüne baktığımızda bir devrimin bu kadar uzun süre alması olayın kurtuluş mücadelesinden çıktığının en büyük göstergesi. Her 2-3 senede bir Filistin- İsrail savaşı çıkıyor ve başlatan tarafa genelde Filistin. 3-5 havan topunu İsrail'e atıyor sonra İsrail karşı ateş açıyor olan masum çocuklara sivillere oluyor. Filistin vatandaşı veya İsrail vatandaşı olması önemli değil önemli olan onların hiç günahının olmaması. Filistin artık olayı terörizme çevirmiş durumda. Ben Türkiye'deki sol kesime sesleniyorum ne oldu Hamas yönetime gelmeden önce sizler Filistin'e destek verdiğiniz için yobazlardan tepki alıyorudunuz ne oldu? Ne oldu da Madımak'ta bizi yakanlarla aynı safa geçtiniz bir sorun kendinize...

 

Aykut Alp

http://www.politikadergisi.com/okur-makale/ulkemizdeki-asiri-israil-dusmanligi-ve-mavi-marmara

 

 

  • Musevi olmam o sevgiyi hissetmeme engel olmamıştı.

 

 

“İslam coğrafyasında Sünniler Rebiülevvel ayının 11’ini 12’sine bağlayan geceyi, Şiiler 17. günün gecesini Mevlit Gecesi olarak adlandırırlar. Bu iki tarih arasındaki haftayı da Vahdet Haftası ilan etmişlerdir. Mevlit geceleri Osmanlı’da Padişah II. Selim’den itibaren minarelerde kandil yakılmasıyla birlikte ‘Kandil’ adını almıştır.”

Benim içinse kalbimde Hz. Muhammed’e -dolaylı da olsa- sevgi hissettiğim o gün ‘mevlit kandil’i yanmıştı. Musevi olmam o sevgiyi hissetmeme engel olmamıştı. Sonradan öğrendim ki o kutlu doğum gecesi, Yahudi âlimleri gökyüzüne bakıp “Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur” demişler. Yahudi ileri gelenlerinden bir âlim Mekke’de Muhammed’in doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda, “Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, İsrael’in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var” diye müjdelemiş. E tabii ne de olsa âlemlere gönderilmiş, bir tek Araplara değil ki!

 

Musa Dede

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22454008.asp

 

 

 

  • Sanki kaderimiz halihazırda mühürlenmiş; bugün bir başbakan seçmek, buzdağına çarptıktan sonra Titanik gemisine kaptan seçmeye benziyor...

 

 

Oy kullanmaya sabah gittik. Öğleden sonra gitmeyi planlamıştık, anneanneyi ziyaret ettikten sonra. Fakat yedi yaşındaki oğlumuz Lev o kadar heyecanlı ve sabırsızdı ki karıma sabah erkenden gidip bu işi aradan çıkarmayı önerdim. Sabahın yedisinde, hala soğuk olan sokağa çıktık ve ben anne-babamla oy kullanmaya gittiğim ilk seçimimi hatırladım. Yom Kippur Savaşı'ndan sonraydı. Birlikte gitmiştik, fakat onlar bunu fazla büyütmemişlerdi. Beni götürmelerinin nedeni çocuk bakıcısı bulamamalarıydı, ya da onun gibi bir şey. Birlikte perdenin arkasına geçtiğimizde onlarla gururlandığımı hatırlıyorum. Bu işi hayli ciddiye alıyorlardı; doğru oy pusulasını sabırla aradıktan sonra zarfın içine koymuşlardı. Ülkemiz için en iyisini seçmeye çalışıyorlardı, benim için. Dünyada başka hiç kimsenin annemden ve babamdan daha iyi oy kullanamayacağından emindim. İçim rahattı. O zaman, İsrail'in üç yıl zarfında Dünya Güzellik Yarışması'nı, Avrupa Basketbol Şampiyonası'nı ve Eurovision Şarkı Yarışması'nı kazanacağını bilmiyordum. Cüretkâr bir operasyonla Entebbe'deki rehinleri kurtaracağımızı da bilmiyordum. Henüz bilmiyordum bunları, fakat havada parlak bir geleceğin kokusu vardı. Annem ile babam zarflarını seçim kutusuna attıklarında o geleceğe bir adım daha yaklaştığımızı biliyordum.

2013 seçiminin duygusu ise bütünüyle farklı. İran tehdidi büyük kara bir bulut gibi tepemizde; İsrail'in yerleşimleri genişletmek ya da Türk gemisine saldırmak gibi tahrik edici kararlarıyla kendini mahkûm ettiği uluslararası tecrit koyulaşmakta ve geçenlerde ülkenin bütçe açığının maliye bakanının açıkladığı gibi yirmi milyon şekel değil, kırk milyon şekel olduğu ortaya çıktı. Fakat bütün bu varoluşsal sorunlara rağmen, insanlar bu seçime tamamen ilgisiz görünüyorlar. Komşularımız Şefler Yarışıyor finaline bu durgun seçimden daha çok ilgi duyuyor. Sanki kaderimiz halihazırda mühürlenmiş; bugün bir başbakan seçmek, buzdağına çarptıktan sonra Titanik gemisine kaptan seçmeye benziyor... Gemi nasılsa su alıyor, yan yatmaya başlamış, dümende kim olduğunun ne önemi var?

 

Etgar Keret

http://www.aksam.com.tr/israilde-secmen-olmak--162361h.html

 

1976 yılında Uganda’da kaçırılan Air France uçağındaki İsrailliler için düzenlenen operasyonda Binyamin Netanyahu’nun ağabeyi, birliğin en gözde askerlerinden Yonatan Netanyahu hayatını kaybetti

 

Dünyanın en gizemli operasyonel birliklerinden biri olan Sayeret Matkal 1950’lerin sonunda kuruldu, rehine kurtarma operasyonları ve suikastlerle ünlendi. Elit birliğe kabul edilen az sayıda asker iki yıla yaklaşan çok zorlu bir eğitimden geçiyor.

1972’de kaçırılan Sabena Havayolları uçağındaki rehine kurtarma operasyonu, 1973’te Beyrut’ta Kara Eylül liderlerinin öldürülmesi, 1988’de Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ikinci adamı Abu Cihad’a Tunus’ta düzenlenen suikast hep Sayeret Matkal’ın imzasını taşıyordu. Birliğin tarihinin en önemli operasyonlarından biri Netanyahu ailesi için trajediye dönüşen Entebbe’ydi. 1976 yılında Uganda’da kaçırılan Air France uçağındaki İsrailliler için düzenlenen operasyonda Binyamin Netanyahu’nun ağabeyi, birliğin en gözde askerlerinden Yonatan Netanyahu hayatını kaybetti.

‘Yoni’ zamanla İsrail’in kollektif hafızasında bir kahramana dönüşürken ‘Bibi’ bu ağır yükle mücadele etmek zorunda kaldı. Ağabeyinin ölümünün ardından Amerika’da iş dünyasında yükselme hayallerini bir kenara bırakarak İsrail’de siyasete atıldı.

 

Gülsin Harman

http://www.milliyet.com.tr/israil-i-yoneten-elit-komandolar/gulsin-harman/pazar/yazardetay/27.01.2013/1660861/default.htm

 

Yaklaşık 8 milyonluk İsrail’de oy kullanan 3 milyon 767 kişi, sadece ülkelerinin değil dünyanın kaderini de belirleyeceklerini bilerek mi sandık başına gittiler, orasını bilmek kolay değil

 

Lapid’in yaklaşımı ise bu eğilimden oldukça farklı. Filistin ile iki devletli çözüm modelini savunuyor, hatta Netanyahu bu konuda bir teminat vermez ise hükümet koalisyonuna katılmayacaklarını beyan ediyor. Aşırı milliyetçi bir dil yerine, küresel gerçeklere işaret eden bir üslup kullanıyor. Ayrıca, aşırı muhafazakâr kesimlerin askerlikten muaf olmalarına da şiddetle karşı çıkıyor.

Lapid’in partisinin yeni hükümette yer alıp almayacağı şu an için belli değil. Bununla birlikte Yesh Atid’in farklı ve güçlü bir muhalefet olacağı söylenebilir. Bu, İsrail halkının, en azından bir kısmının, ülke geleceğinin bugüne kadar uygulanan politikalarla garanti edilemeyeceğini görmüş olduğunu ortaya koyuyor. Lapid’in başarısının arkasında kadın oyları olduğu ileri sürülüyor; bu doğru ise gelecek kaygısının giderek arttığını söylemek mümkün. Zira kadınlar çocuklarının daha güvenli ortamlarda yaşamasını, savaşlarda ölmemelerini, evlerini terk edip uzaklara gitmemelerini isterler.

Yaklaşık 8 milyonluk İsrail’de oy kullanan 3 milyon 767 kişi, sadece ülkelerinin değil dünyanın kaderini de belirleyeceklerini bilerek mi sandık başına gittiler, orasını bilmek kolay değil. Ancak bu gerçeği her zaman hatırlamak lazım.

 

Beril Dedeoğlu

http://haber.stargazete.com/yazar/israilin-secimi/haber-722258

 

Artık İsrail’de Batı Şeria’da yeni yerleşim bölgeleri ile kurulan İsrail hakimiyetinden vazgeçmek isteyen kimse yok gibidir.

 

Bu kez de yeni koalisyonun oluşması zaman alacak gibi görünüyor. Gerçi Netanyahu’nun bir ortağı -Lieberman- şimdiden hazır. Ama son anketlere göre bu iki parti 120 sandalyeli Knesset’te ancak 35 civarında sandalyeye sahip olacak. Dolayısıyla Netanyahu’nun güvenoyu alabilecek bir hükümet kurması için başka birkaç partiye ihtiyacı olacak.

 Normal olarak böyle bir kabineye, gene sağcı partilerin girmesi ihtimali daha yüksek. “Bibi” bu bağlamda aşırı dinci Şaas ve son zamanlarda epey popüler olan Naftali Bennet’in “Yahudi Ocağı” adlı partisine başvurabilir. O takdirde yeni hükümet, daha radikal milliyetçi ve dinci bir nitelik almış olacaktır.

 Sol cephede İşçi Partisi’nin başını çektiği oldukça geniş bir merkez-sol yelpazesi var. Anketler ancak bu cephedeki çeşitli grupların bir araya gelmesi veya sağcı bir-iki parti ile ortaklığı denemesi halinde bir hükümet kurabileceğini belirtiyorlar ki, bu da oldukça zor görünüyor.

İlginç olan husus İsrail’in kuruluşundan sonra yıllar boyunca sol parti ağırlıklı koalisyonlar ile yönetilmiş olması ve ülkenin sosyal düzeninde de Sosyal Demokrat çizginin damgasını vurmuş olmasıdır. Ancak son yıllarda durum değişmiş, sağcı gruplar yükselişe geçmiş ve yönetime gelmiştir.

İsrail’in sağa kaymasının ve hatta bu yönde radikalleşmesinin çeşitli nedenleri var. İsrail toplumunun geniş bir kesiminin Filistin sorununun iki devlet esasına dayalı barış müzakereleri ile halledileceği umudu çok zayıflamıştır. Şahin politikacıların hamasi söylemi kolaylıkla destek sağlıyor. Artık İsrail’de Batı Şeria’da yeni yerleşim bölgeleri ile kurulan İsrail hâkimiyetinden vazgeçmek isteyen kimse yok gibidir.

 

Sami Kohen

http://dunya.milliyet.com.tr/secimler-israil-i-nereye-goturecek-/dunya/dunyayazardetay/22.01.2013/1658566/default.htm

 

“Sizin Türkler hala kendilerini buraların sahibi sanıyorlar. Osmanlı dönemi sürüyor zannediyorlar. Uyanın! Burada artık başkaları hüküm sürüyor!”

Haremüşşerif, bu koca avlu dünya barışının kilidi gibi. Bir milyar Müslüman bir o kadar Hıristiyan ve milyonlarca Yahudi gözünü bu bir kilometrekarelik alana dikmiş durumda. İslam dünyası için Mekke ve Medine’den sonra Haremüşşerif geliyor. Yahudiler için en başta.

Ama burası, Kudüs’ün çocukları için, aileleri için güzel havalarda avlusunda vakit geçirilen bir mesire yeri, bir oyun alanı.

Çocukların koşuşturmaları, oradan buradan zıplayan toplar, çığlıklar arasında ilerleyebiliyorsunuz bu kutsal mekâna. Güneş batarken Kubbettüssahra’nın altın kubbesi sarısını iyice gösteriyor, parlak ışığını etrafına yayıyor. Kimileri dua eder kimileri bu muhteşem yapıyı izlerken gençler çocukların oyununu bozuyor, zorla kendilerini katıyorlar maça. Yine de mekânın manevi atmosferini bozuyorlar diyemiyor insan. Yeri geldiğinde bu mekânı savunmak için ölenler de onlar olduğuna göre kınamak, eleştirmek yersiz. Burası onların, başkalarına söz düşmez bu yüzden.

Elbette ki buraya gelen diğer Müslümanlar oyun peşinde değil. En çok Endonezyalılar ve Türkler geliyor din turizmi için. Turist rehberliği yapan Filistinli arkadaşım Türklerden şikâyet ediyor bir ara. “Türkler hiçbir yere gitmiyor, alışveriş yapmıyor. Sadece ‘Aksa’ diyor buraya geliyorlar. Ama biz de para kazanmak zorundayız!” İlginç bir tespitini de benimle paylaşıyor: “Sizin Türkler hala kendilerini buraların sahibi sanıyorlar. Osmanlı dönemi sürüyor zannediyorlar. Uyanın! Burada artık başkaları hüküm sürüyor!”

...

İsrail siyasetindeki değişim, sağın oy kaybı neler getirebilir? Filistin sorunu için bir umut var mı? Kudüs’teki gerçekleri “Siyasetçiler fahişeler gibidir” diyor 70’lerine gelmiş olan Uri. 1930’larda Filistin’e gelmiş olan Polonyalı bir Yahudi ailenin çocuğu. “Lapid güzel sözler verdi, Filistin meselesini çok öne çıkarmadı. Ama o çok genç ve tecrübesiz. Onun da değişeceğinden korkuyorum.” Buruşmuş ellerini geniş geniş açarak, abartılı jestlerle konuşan sevimli ihtiyar kimilerine göre karamsar sayılabilecek gerçekçi bir değerlendirme yapıyor: “Bana göre bu sorun daha 40 yıl çözülemez. Ama Filistinlilerle konuşmak zorundayız. Bunu bugün olmazsa 30 yıl sonra yapacağız. Öyleyse en iyisi bunu şimdi yapmak! Filistin sorunu yüzünden bütün dünya bize karşı. Örneğin Türkiye. Türkiye ile İsrail’in hiçbir sorunu yok. Filistin yüzünden yaşanıyor bunlar.”

Ama konu Kudüs meselesine gelince fazla bir hareket beklememek gerekiyor. İsrail sahada güçlü olan, koşulları belirleyen taraf. Ve onlar Kudüs’ü ebedi, bölünmez başkentleri olarak dünyaya kabul ettirmeye ant içmiş durumdalar. Açıkça söylemeseler de Kudüs’ten vazgeçmeyecekleri açık. Onları tek durduran Kudüs konusunda dünyanın, özellikle İslam dünyasının galeyana gelip tepki gösterme olasılığı. Ama İsrail alttan alta Kudüs’ü Yahudileştirme çalışmalarını sürdürüyor. Haremüşşerif’e çıkan, Şaron’un inşa ettirdiği platform, tarihi mekânla, Ağlama Duvarı’yla bütün uyumsuzluğuna rağmen açılmak için uygun zamanın gelmesini bekliyor.

 

Bora Bayraktar

http://tr.euronews.com/2013/01/25/filistin-meselesi-kabuk-degistiriyor/#.UQKM6GQAtUI.facebook

 

Laik İsrail, sistemin kaymağını yiyip hiçbir sorumluluk ve bedel üstlenmediğine inandığı dindar/dinci İsrail'e karşı isyan bayrağını açtı

 

İSRAİL seçimleri sonrasında akla ilk gelen mesel "mağrur olma padişahım senden büyük Allah var" olmalı herhalde. İsrail siyaset sahnesine tamamen hâkim olduğuna inanan ve başkalarınca da böyle görülen Başbakan Bibi Netanyahu ağır bir sille yedi. Biri sağda diğeri ise sosyoekonomik anlamda merkezde iki yeni yetme siyasetçi Bibi'nin hegemonya hesaplarını bozdu.

Bibi ülkenin genelde giderek daha milliyetçi ve daha dinci/muhafazakâr olduğunu hesaplayarak önce Likud Partisi içindeki daha liberal şahsiyetlerin temizlenmesine göz yumdu. Ardından "Evimiz İsrail" partisiyle birleşerek seçime girdi. İki partinin toplam oyu düştüğü gibi Meclis'teki sayıları da dörtte bir oranında azaldı. Her ne kadar Bibi bundan sonraki hükümeti kuracaksa da ülkenin geleceğinde daha uzun süre etkili olması zor.

Dış politika, İran meselesi ve Barış Süreci'nin hemen hiç tartışılmadığı bu seçimde nesiller arası bayrak değişimi başlamış oldu. Bunun yanı sıra laik İsrail, sistemin kaymağını yiyip hiçbir sorumluluk ve bedel üstlenmediğine inandığı dindar/dinci İsrail'e karşı isyan bayrağını açtı. Din okullarına giden öğrencilerin askerlik yapıp yapmayacakları konusu tam da bu nedenle seçimin en hararetli konularında birisi oldu. Laik İsrail giderek hayat alanını daha fazla daraltan aşırı dindar militan cemaatlere ve hareketlere yeter deme gereği duydu.

İsrail'in Filistin kökenli vatandaşlarının siyasi sisteme yabancılaşmalarının giderek hızlanması da seçim sonuçlarına yansıdı.1999'dan beri en yüksek katılımla gerçekleşen seçimlerde Filistin kökenlilerin önemli bir kesimi sandıklara gitmedi. Gene de iki partiyle Meclis'te temsil ediliyorlar.

İsrailli seçmenin yerleşik siyasilerden ve eski partilerin çoğundan bıktığını gösteren bu seçimlerin iki görünen kazananı var. Birisi yeni teknoloji alanında çok başarılı olduktan sonra Bibi'nin müsteşarlığını da yapmış, bu seçimlere girmeden kendi partisini kuran aşırı sağcı Naftali Bennett. Bennett'in toprak yayılmacılığını savunan milliyetçiliği dini motiflerle bezeli değil. O nedenle kozmopolit merkezlerden de oy alabildi. Diğer kazanan, geçen yıla kadar İsrail'in en meşhur köşe yazarı ve TV sunucularından, liseden terk Yair Lapid.

 

Soli Özel

http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/814389-bibinin-son-turu

 

Dış politika konularında çok konuşmayı sevmeyen Lapid’in İsrail-Türkiye ilişkilerinin hızla iyileşmesinden yana olacağı kesin gibi.

 

Lapid’in Netanyahu’dan ne isteyeceği belli: dindarların askerlik yapmasına karşı çıkan Ortodoks partilerin koalisyona alınmaması ve içişleri ve eğitim bakanlıklarının kendi partisinin uhdesinde kalması. Zira Lapid İsrail’in dış politika alanında daralma yaşadığının farkında. Dışişleri bakanlığını arzulayacağı açık olan Bennett de bu sayede koalisyona razı edilebilecek. Bu üç büyük partiye bir de iki milletvekili olan Kadima, veya 15 milletvekili olan İşçi Partisi eklendi mi iki devletli çözüme inanan, fakat bu çözümü İsrail’in tek taraflı olarak dayatması gerektiği kanaatinde birleşmiş bir koalisyon çıkacak ortaya. Ve dindarlar ile Araplar tümden siyasetin dışına itilmiş olacaklar.

Yazarken ve okurken olduğu gibi kolay olmayacak bu koalisyonu kurmak. Netanyahu bir sonraki seçimi kimin kazanacağını belirleyecek ortağını belirlerken.

Koalisyon görüşmelerinin Türkiye’ye bakan yönü de var. Dış politika konularında çok konuşmayı sevmeyen Lapid’in İsrail-Türkiye ilişkilerinin hızla iyileşmesinden yana olacağı kesin gibi. Filistinliler konusunda çok radikal bir söylemi olan Bennett de Türkiye söz konusu olduğunda daha pragmatik davranacağının mesajlarını veriyor. Lieberman’ın siyasetin köşesine itildiği bir ortamda Türkiye İsrail ile olan ilişkileri konusunda daha yapıcı bir muhatap bulacak karşısında. Elbette Netanyahu Lapid yerine toplamda 17 sandalyeleri bulunan iki dindar partiyi koalisyonuna alarak Bennett’le birlikte aşırı sağ bir hükümet oluşturmayı da düşünebilir. O zaman Türkiye’ye düşen, Lapid’in bir sonraki seçimleri daha da büyümüş bir şekilde kazanmasını beklemek olacak.

Kerim Balcı

http://zaman.com.tr/israil-halki-yeni-bir-seyler-istiyor_2045007.html

 

Sözde kurt siyasetçi ‘Bibi’, son dört yıllık döneminin ortalarına doğru, İsrail kamuoyunun nabzını yakalama becerisini kaybetti.

 

Sözde kurt siyasetçi ‘Bibi’, son dört yıllık döneminin ortalarına doğru, İsrail kamuoyunun nabzını yakalama becerisini kaybetti. İktidarına meydan okuyacak bir rakibi de yokken, tüketicilerini umursamayan bir tekelci gibi davrandı. Kendini, İran’ın atom bombalarına karşı Yahudi halkının kurtarıcısı, kahramanı Winston Churchill’in İsrail’deki reenkarnasyonu gibi görerek, Yahudi Kralı’ymışçasına hareket etti. Kampanyası boyunca bunda ısrar etti, imajını ‘Güçlü bir İsrail için güçlü bir başbakan’ gibi yüzeysel bir mesaja bağladı, ama bir platform oluşturmayı başaramadı. Netanyahu, kamuoyu ile muhatap olmak yerine, kısa süre öncesine dek dışişleri bakanı olan Avigdor Lieberman ile seçime birlikte girme anlaşması yaptı. Böylece zaferini mühürledi, ama seçmenleri kendine daha da yabancılaştırdı.

Netanyahu’nun tavrından tatmin olmayan kamuoyu, 2011 yazında başbakana çok güçlü bir işaret göndermişti. Artan yaşam ve özellikle de emlak masrafları karşısında bir orta sınıf ayaklanmasının patlak vermesiyle yüz binlerce İsrailli, Tel Aviv ve diğer kentlerde sokaklara dökülmüştü.

Netanyahu’nun tepkisi, bir komite atayıp meseleyi gömmek oldu, bu arada Hamas ile esir değiş tokuşu ayarlayıp Gilad Şalit’i Gazze’deki esaretten evine döndürdü. Bu manevra bir süre için popülerliğini arttırdı, ama protestoların temelinde yatan sebeplere çare olmadı.

Protestocuların niyeti Netanyahu’yu iktidardan devirmek değildi. Kendini düzeltmiş, daha özenli, daha şefkatli bir Bibi istiyorlardı. Sonuçta iki gazeteciden dönme siyasinin ön plana çıkmasını sağladılar: İşçi Partisi Genel Başkanı seçilen Shelly Yaçimoviç ile Yeş Atid (Gelecek Var) adında merkezci yeni bir parti kuran Yair Lapid. Bu iki eski TV şöhreti, kamuoyunun zihnini, eski tüfek Netanyahu ve şürekâsından daha iyi okuduklarını savundu. Yaptıkları analizlere göre, Filistin meselesi ve yerleşimler İsraillilerin umurunda değildi. Halk, ekonomik güvenlik ve daha iyi eğitime hasretti.

İsrail’de en çok okunan köşe olan haftalık makalesinde ve kendi sohbet şovunda, Lapid, İsrail anaakım siyasetini yeniden tanımladı ve onun sözcüsü haline geldi. Gerçi gündemi çelişkilerle dolu: Milliyetçi ve ordu hayranı ama aynı zamanda İsrail’i Batı’nın ve Batı kültürünün bir parçası olarak görüyor. Laik ve ultra Ortodoksların eğitim özerkliğini, askerlikten muafiyetini ve siyasi gücünü kırmak istiyor ama aynı zamanda Yahudi geleneğine saygı gösteriyor. İki devletli çözümü destekliyor ama Filistin liderliğine güvenmiyor. Kendini orta sınıf ‘köleleriyle’ özdeşleştirirken, son model lüks araba kullanıyor. Eğitimi en tepeye koyuyor ama bir lise diploması bile yok.

Her iki nevzuhur siyasiden Yaçimoviç, başta anketlerde Lapid’in önünde gidiyordu. Ama Lapid emsal oluşturacak bir kampanya yürüttü, lüzumsuz kavgalara girerek istim kaybetmemeye ya da destekçilerini kendisine yabancılaştırmamaya özen gösterdi. Oysa Yaçimoviç, sağdan oy kazanma gibi beyhude bir çaba içinde partisinin barış mirasına sırtını çevirdi. Sıfır askeri ve siyasi tecrübeye sahip olduğu düşünüldüğünde, Lapid’in başarısı çok daha dikkate değer bir hal alıyor. O bunu seçmenlere duymak istediklerini vererek başardı.

Aluf Benn

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1118409&CategoryID=132

 

Siyasa konularına mesafe ve içe kapanma İsrail siyasetinde ağırlık merkezinin kimlik siyasetine, laiklik tartışmalarına, hamasete, etnik kimliklere ve  hemşericiliklere kaymasına yol açıyor

 

İsrail seçim sürecinde İsrail iç siyasetindeki akıl tutulması, apartheida doğru gidişin hızlanması, kimlik siyasetinin siyasa tartışmalarının yerini alması gibi tartışılan konular iyice berraklaştı. İsrail, ekonomik sorunlardan eğitim sorununa, sınırların belirlenmesinden Filistin’le pazarlıklara, Türkiye ile krizden Suriye’deki iç savaşa, yerleşimcilerin bitmeyen terörünün İran’ın nükleer programına, Mısır’la ilişkilerden ABD ile ilişkilere kadar ciddi sorunlarla karşı karşıya. Buna karşın İsrail seçimlerinde partilerin siyasa düzeyindeki farkları gündemi oluşturmadı. İşçi Partisi’nin ekonomik problemleri merkeze alan seçim stratejisi ise başarısız oldu. Siyasa konularına mesafe ve içe kapanma İsrail siyasetinde ağırlık merkezinin kimlik siyasetine, laiklik tartışmalarına, hamasete, etnik kimliklere ve hemşericiliklere kaymasına yol açıyor. İsrail dini sağındaki ayrışmanın dini konulardaki farklı pozisyonlardan değil, geldikleri ülke kökeninden kaynaklanması, yani Eşkanaziler ile Sefaradiler arasında olması, Yisrael Beytenu gibi ulusalcı partilerin Rusya göçmenlerinden beslenmesi giderek İsrail’i geçişi zor kamplara bölüyor

Nuh Yılmaz

http://nuhyilmaz.com/2013/01/23/analiz-israil-secimleri-hamaset-ve-milliyetcilik/

 

İstediğiniz kadar o ülkeye ya da başka bir odağa karşı çıkın, hasım saydığınız gücü anlamanız gerekir. "Yahudilik" ve "İsrail" kavramlarını kafamızda doğru yerlere oturtmalıyız artık.

 

Sakın "Beni ilgilendirmiyor" demeyin. Bölgemizdeki keşmekeşlerin topuna rahmet okutturacak bir kıyametin kopması, ekonomilerin çökmesi, enerji fiyatlarının ve enflasyonun patlamasıyla kişisel bütçenizde de 10 derecelik deprem yaşanması gibi bir tehlike ilgilendirmez mi sizi?

O olasılığın yaklaştığını fark ettiğim için, İsrail'deki seçim kampanyasını yılanlı kuyu dibine bakar gibi izliyordum. İlişkilerimizin de düzelmesi umuduyla...

İstediğiniz kadar o ülkeye ya da başka bir odağa karşı çıkın, hasım saydığınız gücü anlamanız gerekir. "Yahudilik" ve "İsrail" kavramlarını kafamızda doğru yerlere oturtmalıyız artık.

Ben Yahudilere minnettar ve hayranımdır. Çağımız düşüncesinin biçimlenmesine en büyük katkıyı sağlamış olan Marx, Freud, Einstein adlı üç devin üçü de o kavimdendi. Ruhsal desteğinden en çok yararlanmış olduğum kadın bir Amerikan Yahudisi sanatçıydı. Ama İsrail başbakanı en nefret ettiğim kişiler arasında.

Çünkü kavminin övünmek için hiç ihtiyaç duymaması gereken bir özelliğe, kabadayılığa dayanarak çirkinlikler üretirken dünyayı da belaya itelemekte. Bunu ülkesinin güvenliği için yaptığını söylüyor. Gerçek ise tam tersi: İsrail onun dümen suyuna kapılırsa er geç tek başına kalıp Arap deryasında boğulacak.

Bunu kim söylüyor? Savaş istemeyen herkes. Başta Obama, bütün kilit ülke liderleri. (Türkiye de onlardan biri). Bizim Yahudilerimiz? Mehmet Gündem'in iki kitaplı ustaca sunumuyla yakından tanıyınca bilgeliğine inancımın pekiştiğini belirttiğim İshak Alaton vurguluyor açıkça:

"Biz Türk Yahudisiyiz. İsrail'e aitmişiz gibi gösterilmemiz yanlış. Vatanımız burası, Türkiye. İsrail'i vatan bilseydik orada yaşardık."

Ve o ülkenin bugünkü yönetiminin son yıllarda izlemiş olduğu politikaya kesinlikle karşı çıkıyor.

Peki, ne oldu İsrail seçiminde?

Çok iyi bir şey oldu. Anlaşıldı ki her aşırılık gibi savaş çığırtkanlığının da bir etki sınırı ve son kullanma tarihi vardır.

Refik Erduran

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/refik_erduran/2013/01/25/gelecek-var

 

Netanyahu ile ilişkimiz kötü olabilir ama, bu demokrasinin “çağdaş” unsurlarıyla kurumsal ilişki kurmanın zamanının geldiğine inanıyorum.

 

Yair Lapid, seçim kampanyası süresince İran ve Filistin’in adını ağzına almadı!..

İsrailli siyasetçilerin “dış düşman tehdidi” kullanarak yaptıkları oy avcılığına yüz vermedi. Aksine, ülke ekonomisinin nasıl düzeltilebileceğini, işsiz gençliğe nasıl iş, emeklilere nasıl bir rahat dünya sağlanabileceğini anlattı ısrarla. Lapid’e göre, sistemi tıkanan İsrail, ancak yükselen refah ve sosyal eşitlik sayesinde kurtulabilirdi.

Seçim kampanyası süresince anketler onu sürekli dördüncü parti olarak gösterdi, ama dün açıklanan sonuçlar, İsrail halkının orta sınıfının, gençlerin ve kadınların onun mesajlarını çok iyi anladığını ortaya koydu.

İsrailli seçmen Yair Lapid’in kişiliğinde net mesajını verdi: Değişim!

 “Radikal” Başbakan Netanyahu seçime “faşist”Liberman’ın partisiyle ittifak halinde girdi. Bu blok, parlamentodaki temsilini 42’den 31’e düşürdü!... Netanyahu’yu, eski Sovyet coğrafyasından gelen ve faşizme uzanan radikal görüşleriyle İsrail siyasetini derinden etkileyen göçmenlerin oyları bile kurtaramadı.

İsrail seçmeni merkez ve sol partileri yükselterek Ortadoğu barışı için anahtar olacak bir karar verdi...

SON SÖZ: İsrail seçim sonucu, karşımızda renkli bir demokrasinin olduğunu ortaya koyuyor. Netanyahu ile ilişkimiz kötü olabilir ama, bu demokrasinin “çağdaş” unsurlarıyla kurumsal ilişki kurmanın zamanının geldiğine inanıyorum.

Ardan Zentürk

http://haber.stargazete.com/yazar/israil-radikalizmin-sonu/haber-721996

 

  • Müdahale yanlısı kanadın başını çeken Ehud Barak'ın savunma bakanlığını bırakması ve İsrail halkının büyük çoğunluğunun askeri müdahaleye karşı çıkması Başbakan Netanyahu'nun yeni dönemde şahin söylemine gem vurmasına sebep olabilir.

 

 

Netanyahu İran konusunda da şu ana kadar yürüttüğü askeri müdahale tehdidinin ötesine geçmeyecek gibi görünüyor. İran'ın nükleer faaliyetlerinin bir an evvel durdurulması için askeri bir müdahalenin şart olduğuna inanıyor fakat askeri bürokrasi Amerika'nın desteği olmadan bu tür bir müdahaleye karşı. Müdahale yanlısı kanadın başını çeken Ehud Barak'ın savunma bakanlığını bırakması ve İsrail halkının büyük çoğunluğunun askeri müdahaleye karşı çıkması Başbakan Netanyahu'nun yeni dönemde şahin söylemine gem vurmasına sebep olabilir.

Peki, yeni dönemde İsrail-Amerika ilişkilerini neler bekliyor? Obama yönetimi ve Netanyahu hükümeti arasındaki en temel problemlerden birisi yerleşke inşasıydı. Obama'nın defalarca yaptığı uyarılara rağmen Netanyahu'nun yerleşke inşasına devam etmesi iki lideri karşı karşıya getirmişti, yeni dönemde bu gerginlik sürecek gibi görünüyor. Yeni hükümetin İran'a askeri müdahale konusunda daha ılımlı olması ise diplomasiye şans verilmesi gerektiğini söyleyen Obama yönetimi üzerindeki Kongre baskısını azaltacaktır. İki lider arasındaki sorunlara rağmen Obama son üç yılda İsrail'e 10 milyar dolarlık askeri yardım yaptı fakat savunma bakanlığına getirilen Chuck Hagel, İsrail'in politikalarına yönelttiği eleştirilerle biliniyor ve 2013 bütçesinde İsrail'in özellikle misil savunma sistemine yapılan askeri yardımın azaltılmasından yana. Kısacası yeni dönemde ne Amerika-İsrail ilişkilerinde ne de İsrail'in bölge siyasetinde bir devrim bekleniyor.

Gönül Tol

http://www.aksam.com.tr/konuk-yazar-secim-sonrasi-israilin-filistin-ve-iran-politikasi--162519h.html

 

İsrail politikası ve politikacısının düşman yaratarak var olduğunu söylemek abartılı olmaz.

 

Kurulduğu günden bu yana İsrail’de tehdit algısı ve güvenlik paranoyası hep ön planda yer aldı. “Düşmanların arasında korunaksız bir ada” metaforuyla kuşaktan kuşağa aktarılan bu tehdit-güvenlik algısı İsrail vatandaşlarının temel güdüsü haline gelmiştir. 1948’de İsrail devletini kurarak Filistin’in işgalini resmen başlatanlar ilerleyen yıllarda düşman algısını birçok konuda kılıf olarak kullanmışlardır. Bu tehdit algısı seçim süreçlerinin de vazgeçilmez unsurlarından, politikacıların en önemli kozlarından biri olmuştur. Dün, tehdit Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Saddam Hüseyin, Suriye iken bugün Hamas ve İran olmuştur. İsrail politikası ve politikacısının düşman yaratarak var olduğunu söylemek abartılı olmaz.

Bu algının altında soykırım geçirmiş bir ulus olmanın haklı gerekçeleri yatsa bile asıl gerekçe başkalarının toprağını işgal etmenin getirdiği güvensizlik yatar. 1990’larda belli oranda barış fikrine yaklaşan İsrail siyaseti 1948’den bu yana genel anlamda bu kavramdan uzak durmuştur. Barış kelimesinin daha fazla telaffuz edildiği dönemler ise İsrail’de İşçi Partisi’nin yükselişe geçtiği dönemlerdir. Bu paralellikte dünya konjonktüründeki değişikliklerin, Filistin hareketinin silahlı mücadeleden siyasi mücadeleye geçmesinin ve Oslo ile başlayan süreçte iki devletli çözüm temelinde bir Filistin devleti umudunun doğmasının rolü olmuştur. Ancak, İsrail’in ‘devlet aklı’ barış dönemlerine pek izin vermemiştir. İzak Rabin’in öldürülmesi, Oslo mutabakatının İsrail tarafından bozulmasının ardından İsrail sağının Şaron’la simgeleşen terörü, ikinci intifadaya neden olmuştur. Bu dönemdeki intihar saldırıları barış yanlılarını olumsuz etkilemiştir. 1990’larda alanlarda toplanan yüzbinlerce barış yanlısı bu çabasından vazgeçince İşçi Partisi de düşüşe geçmiştir.

Mete Çubukçu

http://haber.stargazete.com/acikgorus/israilde-ne-degisti/haber-722732

İsrail'le Türkiye arasında perde arkasında devam etmekte olan irtibat, yeni dönemde Suriye gibi zorlu gündemlerin etkisiyle yoğunlaşacaktır

 

Seçim sonuçları, İsrail'in bölgesel ve uluslararası duruşunda herhangi bir değişim olmayacağına işaret ediyor. Kampanya boyunca illegal yerleşimlerin inşaatının bundan sonra da devam edeceğini ısrarla vurgulayan Netanyahu, bu politikayı pervasızca uygulamayı sürdürecek. ABD ile ilişkileri parçalı-bulutlu seyreden Netanyahu'nun başta İran olmak üzere birçok meselede Washington yönetimi ile gerginlikler yaşayacağı da tahmin edilebilir. Seçimlerden ikinci parti olarak çıkan Yeş Atid'in lideri Yair Lapid, barış yanlısı bir isim olarak sunulmasına rağmen, bu konuda nasıl bir çizgi izleyeceği henüz net değil.

İsrail'in yeni döneminde Türkiye açısından da sürpriz yok. Ankara, hiç şüphesiz, Benyamin Netanyahu gibi inatçı ve benmerkezci bir başbakan yerine, işbirliğine daha açık bir ismi tercih ederdi. Hele de Mavi Marmara nedeniyle Türkiye'den özür dileyecek birinin yeni hükümeti kurması, tümüyle arzulanırdı. Ancak olmadı.

İsrail'le Türkiye arasında perde arkasında devam etmekte olan irtibat, yeni dönemde Suriye gibi zorlu gündemlerin etkisiyle yoğunlaşacaktır. Her iki ülkeyi yöneten siyasetçiler, kamuoyu önünde söylediklerinden dönmeseler de, Ortadoğu'nun doğal yapısı, İsrail ve Türkiye'yi belli noktalarda daha fazla işbirliğine zorlayacaktır.

Taha Kılınç

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2013/01/24/israilde-surpriz-yok

 

Yeni hükümet ile yeni bir sayfa açılarak iki ülke ve bölge barışına katkı sağlaması gerekir.

 

Eski hükümet küçük bir farkla devam edecek gözükmektedir. Ciddi bir politika değişikliği beklememek gerekir. AKP iktidarı İsrail ile ilişkileri düzeltmek için Filistin ve Arap çıkarları yerine Türk çıkarlarını öne sürerse anlaşma daha kolay olacaktır. Bilindiği gibi ilişkilerin düzelmesi için Erdoğan’ın üç şartı vardır. Gemide öldürülen insanların ailelerine kan parası ödenmesi, özür dilenmesi ve Gazze’ye İsrail ambargosunun kaldırılmasıdır. Bu üç şartın da Türklerle bir ilgisi yoktur. Beynelmilel İslamcı militanların Yahudi düşmanlığı üzerine kurulu ideolojik Filistin politikası Türk Milletini ilgilendirmez. O gemide bulunan İslamcı militanlar hiçbir surette Türkleri temsil etmemektedir ve edemez de. Türkler samimi inançlı Müslüman’dır, militan İslamcı ve Arap istihbarat örgütlerinin kuklası değillerdir. Dolayısıyla hükümetin Arap çıkarları yerine Türk çıkarlarını gözeterek gereksiz yere Yahudi düşmanlığı yapıp, İsrail’i Türkiye aleyhine kışkırtmasının bir manası yoktur. Yeni hükümet ile yeni bir sayfa açılarak iki ülke ve bölge barışına katkı sağlaması gerekir.

Haydar Çakmak

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=25579

 

 

Netten okumalar

 

Yahudi Lobisi Hakkında Hemen Herşey – Okan Yüksel

http://www.politikakademi.org/2013/01/yahudi-lobisi-hakkinda-hemen-hersey/

 

Ortadoğu sorunu: Yol haritasından, haritasız yollara – İrem Köker

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/01/130124_westbank_irem_koker.shtml

 

Ölüm kampı: Auschwitz

http://www.dw.de/%C3%B6l%C3%BCm-kamp%C4%B1-auschwitz/a-16553363

 

Ortadoğu Müslümanlarına neden Yahudilerden nefret etme öğretilir? – Ayaan Hirsi Ali

http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/5591.htm

 

http://www.csmonitor.com/Commentary/Global-Viewpoint/2013/0124/Why-Middle-East-Muslims-are-taught-to-hate-Jews

 

Seçimlerden sonra İsrail-ABD ilişkileri – Kılıç Buğra Kanat

http://www.zaman.com.tr/newsDetail_getNewsById.action?newsId=2044594

 

İsrail Seçimleri: Yeni Aktörler, Eski Sorunlar – Ufuk Ulutaş

http://setav.org/tr/israil-secimleri-yeni-aktorler-eski-sorunlar/perspektif/2421

Tam metin : http://file.setav.org/Files/Pdf/20130125164010_perspektif_113.pdf

 

İsrail’de Seçim Sonucu: Kaybedeni ya da Kazanını Olmayan Seçim - Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen

http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4209

 

İsrail Kamuoyu’nda İkinci Gazze Savaşı’na Farklı Yaklaşımlar - M. Mustafa Kulu

http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4205

 

İsrail’in Dış Politikasının Belirleyicileri - Doç. Dr. Ertan Efegil

http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4201

 

Netten seyredin

 

İsrail Seçimleri, Ortadoğu ve Türkiye

http://setav.org/tr/israil-secimleri-ortadogu-ve-turkiye/etkinlikler/2411