Çalıntı hayatlar

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
19 Aralık 2012 Çarşamba

Bu hafa sonu bir film izledim: Çalıntı hayatlar. Uzun zamandır izlediğim en iyi filmdi. Bu sezon, çok da kaliteli filmler yoktu vizyonda. Maceralar ve romantik komediler arasında mekik dokuduk. Bunlar da lazım kafa dinlemek için, zihin boşaltmak ve hoşça vakit geçirmek için ama arada bir hayata dair bir şeyler de izlemek, düşünmek istiyor insan.

Filmde isimsiz ve elde yazılmış bir kitap taslağı bulan, kendi yazarlık kariyerinde bir türlü tutunamamış bir yazarın hayatının, kitabı bulduktan sonra nasıl şekillendiği anlatılıyor.

Aslında bu hayat şekillenmiyor, tamamen rayından çıkıyor.

Düşündüm.

Bazılarımızın inancına göre kader denen yolu Tanrı belirliyor, bazılarımıza göre de biz.

İkisi de doğru diyenler de var.

Bu belirlenmişlik ya da belirleyebilirlik içinde ne yaşarsak yaşayalım, kendi hayatımızdan ne kadar şikâyet edersek edelim, yine de en güzeli payımıza düşeni yaşamak aslında.

Filmde bunu çok güzel anlıyor insan.

Sürekli şikâyet ettiğimiz, ah keşke şunu şunu değiştirebilsem dediğimiz ne varsa, onların aslında sadece ve sadece bize ait olduğunu, onlarla baş edebilme gücünün bizi sağlam kıldığını, hayatı yönlendirme becerisinin bizi zaman içinde hayat karşısında başarılı bir insan haline getirdiğini, yanlış seçimlerimiz, hatalarımız ve zamansız alınan yanlış kararlarımızla anlarız.

Kimin hayatı dümdüzdür ki?

Önemli olanın mücadele etmeyi, yanlışı doğruya, kötüyü iyiye, çirkini güzele çevirebilmek olduğunu, bunu payımıza düşen için de yapmanın mutluluğunu yaşamak olduğunu

fark etmek ...

Filmde bir süre başkasının hayatını yaşamak zorunda kalan bir insanın hayatının aslında nasıl alt üst olduğunu, kişinin o hayata müdahale etmede nasıl başarısız olduğunu görüyoruz.

Biz kendi hayat hikayemiz içinde anlamlıyız.

Başkasının hayatını yaşamak, başka biri gibi olmaya kalkmak, değilken başkasıymış gibi davranmak, bize sahte ve bizim olmayan bir hayat sunar. Bir süre sonra da gerçek hayatın dışında kalır, başka bir senaryonun kahramanı oluruz.

Hayat, sonu bilinmeyen bir filmdir ama hiç olmazsa içinde olduğumuz senaryoya birkaç kalem darbesiyle müdahale etmek gibi bir şansımız vardır.

Günah da  bizimdir sevap da...

Hata da doğru da...

Attığımız bir adımdan, ettiğimiz bir çift sözden dolayı pişman da olabiliriz, kendi kendimizin elini de sıkabiliriz.

Bunu zaman gösterir.

Önemli olan , kendi hayatımızla ilgili tüm kararları kendimizin vermesidir.

Birine danışmak ya da kararı hemen alıp uygulamak da kişinin kendi bileceği iştir.

Bedel de bizimdir ödül de...

Filmi izleyin.

Bazen başkasının yerinde olmanın insanın yaşamını nasıl  hiç bilinmeyen ve istenmeyen yerlere  sürükleyebileceğini görüp kendi hayatınıza daha sıkı sarılacaksınız.