Zaman ve düşler

Avram VENTURA Köşe Yazısı
12 Aralık 2012 Çarşamba

Paul Coelho, Elif romanının bir yerinde şöyle diyor: “Her gece uyurken başka bir düzleme geçeriz. Dirilerle, ölü diye yaftaladıklarımızla, başka boyutlarda olanlarla, kendi kendimizle –yani bir zamanlar olduğumuz ve ileride olacağımız kişilerle- konuşuruz”

Psikologların getirdiği çözümlemeler bir yana, düşleri bizim için ilginç kılan, sanırım içinde yaşar, onları izlerken zaman olgusunun olmaması, kendimizi olağanın dışındaki olayların içinde bulmamızdır. Bu şekilde bazı geceler, kim bilir ne korkular yaşıyor, ne insanlar ve olaylarla yüzleşiyoruz. En yoğun uykularımızda ölmüş yakınlarımızla birlikte oluyor, tanımadığımız insanlarla olağan üstü serüvenler yaşıyor, beynimizi kemiren kimi düşüncelerimiz düşlerimizde somutlaşıyor.

Yıllar önce yazdığım Doğada Zaman şiirimin son dizesi şöyle:

“yoksa düş müdür doğada zaman”

Düş ve zaman kavramları, bilimsel olarak en geniş şekilde ele alınabilir; ama bir yazarın dilinde, bir ressamın fırçasında, duygu ve düşüncelerimizi harekete geçirerek, bunların çok farklı anlamlar kazandığını görüyoruz.

Kimi sabahlar uyandığımda, o düş dünyası içinde, istemeden gördüklerimin etkisinde kalabiliyorum. Bunların birer düş olduklarını bilmeme karşın, yaşanmış ya da hayal bile edilememiş olayların içinde olmaktan etkilenmesem de, üstünde durmamı engelleyemiyor. Öyle ki, her birini farklı bir öykünün kurgusu olarak düşündüğümde, gözümün önünde yeni çevrenler açılıyor.

Nitekim kimi sanatçının düşlerini aktardığı metinler kadar, onlardan esinlenerek ürettikleri yapıtlar, okuyanları ya da izleyenleri etkileyebiliyor.

Bir süre önce okuduğum Ken Grimwood’un Sil Baştan romanını anımsadım. İlginç bir konuyu ele aldığını söyleyebilirim, ancak bir bütün kitabı beğenmemişim. Bana göre çok daha iyi işlenebilir, kimi askıda kalmış sorulara daha akıllıca yanıtlar getirebilirdi. Bunun üstünde durmayacağım. Bana kitabı anımsatan şu oldu:

Öldükten sonra belli bir yaşta, eski yaşantısına dönerek hayatını yeni baştan yaşayan kahramanın bu deneyimi bize doğal gelmese de, gördüğümüz düşlerle kıyaslandığında, bunun olabilirliği tartışılır mı?

Bu konu, sanırım şimdilik yazarların hayal güçleri doğrultusunda ele alınabilir. Nitekim bir zaman makinesi üreterek, farklı zamanlara yolculuk yapmış kahramanların serüvenlerini hepimiz okumuş, bu konuda çevrilmiş filmleri izlemişizdir. Belki gün gelecek, görsel olarak geçmişi bire bir yaşayabileceğiz. Teknik olanaklar şimdi bile buna olanak sağlıyor, ama yalnızca bir izleyici olarak!

Yoksa bu günkü birikimimiz, deneyimimiz ve aklımızla, geçmişte kahramanı olacağımız bir rolü üstlenmek istersek, bunu ancak düşlerde görebileceğiz!