Paris Esintisi Berlin’deydi

Bir konferans vermek üzere Beth Debora (Debora’nın Evi) Derneği’nin davetlisi olarak Berlin’deydim. Şalom Gazetesi’ndeki yazılarımdan beni takip eden sevgili Talin Bahçıvanoğlu bu davetin mimarı. Tanıştığımızda bir an durdum düşündüm. Dünyanın dört bir yanından ne çok insanın evine giriyor, odalarına misafir oluyoruz gazete yazılarımız sayesinde, ne mutlu bize…

Sibel CUNİMAN PİNTO Köşe Yazısı
21 Kasım 2012 Çarşamba

Bir konferans vermek üzere Beth Debora (Debora’nın Evi) Derneği’nin davetlisi olarak Berlin’deydim. Şalom Gazetesi’ndeki yazılarımdan beni takip eden sevgili Talin Bahçıvanoğlu bu davetin mimarı. Tanıştığımızda bir an durdum düşündüm. Dünyanın dört bir yanından ne çok insanın evine giriyor, odalarına misafir oluyoruz gazete yazılarımız sayesinde, ne mutlu bize…

Yeşillikler içinde bir bahçenin ortasındaki şipşirin ana okulunda buluşuyoruz. Okulun öyle güzel bir profesyonel mutfağı var ki şaşırıp kalıyorum. Bir çok ülkede konferans/yemek dersi vermiş biri olarak bir şefi en mutlu edecek şey tüm ekipmanların bulunduğu böylesine mükemmel bir ortamda yemek hazırlamak… Ertesi gün için kolları sıvıyoruz, Sefarad mutfağının baş aktörleri yer alacak soframızda… Ekşili balık pişkado kon agristada ve patlıcanlı gül böreği bulemas de berencena yapacağız. Sefarad mutfağının ‘hiç bir malzemenin israf edilmediği ve akıllıca değerlendirildiği’ prensibine uygun kabağın kabuklarından zeytinyağlı kaşkarikas, içinden kabak böreği almodrote de kalavasa yapacağız. Üstelik o akşam Sukot bayramını kutlayacağız, bolluğu simgeleyen cevizli incir dolması empanadas de igos yapmanın püf noktalarını öğreteceğiz, hem de biraz Türk-Fransız senteziyle baharatlı, pekmezli leziz bir şarap sosunda pişireceğiz. Çalışmaya koyuluyoruz, 3-4 saat sonunda ertesi gün için herşey hazır… Yorgun ama mutluyuz. Akşam yemeği için nefis bir kebaba yok demeyiz, üstelik ‘küçük İstanbul’ denilen Kreuzberg bölgesinde kalıyoruz. Yemek ertesi bir de kuruyemişçi ziyareti… Almanlara da öğretmişiz, kuyruk beklemekten gocunmuyorlar, gecenin geç saatlerine kadar kâseler dolusu kuruyemiş yiyorlar!

Ertesi gün sabah kahvaltısı için seç seçebildiğini: peynirli, zeytinli, ballı, kaymaklı kahvaltıdan gözlemeye, aman o da ne, İzmir kumrusundan tarhana çorbasına ne isterseniz var… Dükkan tabelalarının hepsi Türkçe, sokaklar İstanbul kokuyor…

Geniş bir davetli topluluğuna yaptığımız sunumda bir kültür mirası olarak Sefarad Mutfağı’nın doğduğu İspanya’dan Osmanlı topraklarına ve günümüze gelişimini irdeliyoruz. Tabii ki Türk Yahudi toplumundan bahsediyoruz, gelen soruları yanıtlıyoruz. Ardından hazırladığımız yemeklerin tadımına geçiyoruz. Çoğunluğu Aşkenaz olan davetliler bu damak çatlatan lezzetleri hayatlarında ilk kez tadıyor ve ba-yı-lı-yor-lar!

Bu tür etkinliklerin en güzel kısmı karşılaşmalar, tanışmalar, muhabbetler… İspanyol engizisyon kayıtlarındaki yiyecekleri anlatan ve sürekli referans kullandığım ‘A Drizzle of Honey’ kitabından bahsederken davetliler arasından çok tatlı bir hanım, ‘bahsettiğiniz kitabın yazarı benim kuzenim’ diyor! Dünya bazen ne kadar küçülüyor…  Sunum ertesi, sinagoglarındaki Sukot kutlamasına bizi davet eden dernek üyeleri uzun yıllardır yaşamadığımız bir Sukot mutluluğu yaşatıyorlar bize… Berlin’in en ihtişamlı sinagoglarından birinde kantor mükemmel sesiyle bizi ruhani dünyaya götürüyor, ardından bahçede kurulan sukadaki sofra etrafında muhabbet koyulaşıyor.

Bet Debora’nın başkanı Lara Daemmig ile küçük bir röportaj da sıkıştırıyorum araya:

Lara, biraz derneğinizden bahsedin bana...

Bet Debora bir Yahudi kadın girişimi, Avrupalı Yahudi kadınlar için bir paylaşım platformu. Amacımız Avrupa’da Yahudi hayatının yenilenmesine katkıda bulunmak, uluslararası Yahudi kadınları network’ünü oluşturmak.

Bet Debora’nın başarısı her akımdan kadın aktivistlerin, sanatçıların, akademisyenlerin, rabbi, kantor, cemaat yetkililerinin akademik, politik, kültürel ve sanatsal tartışmalar yapabileceği bir forum olmasından kaynaklanıyor. Bu hedef için konferans ve aktiviteler düzenlemekte ve yayınlara imza atmaktayız. 1998 yılında Berlin’de üç kadın Avrupa Kadın Rabbiler toplantısı düzenlemek fikrinden yola çıktık. Mayıs 1999’da Berlin’de yapılan bu toplantıda büyük bir başarıya imza attık, 200’ün üstünde kadın ve erkek biraraya geldik. Bundan cesaret alarak Berlin’de iki konferans daha düzenledik: 2001’de ‘Yahudi Ailesi- Efsane ve Gerçek’, 2003’de ‘Güç ve Sorumluluk’. Konferanslarımıza yüksek oranda katılım Yahudi cemaatleri içinde güncel sosyal tartışmalara yönelme arzumuzu perçinledi. Doğu ve Batı Avrupa kadınları arasındaki iletişimi arttırmak amacına yönelik ‘Çeşitlilik’ temalı dördüncü konferansımızı 2006 yılında Budapeşte Yahudi Feminist Kadınlar Birliği Eszter Táska(Ester’in Çantası) ve Orta Avrupa Üniversitesi Cinsiyet Çalışmaları Departmanıyla organize ettik. 2009’da Sofya’da gerçekleştirdiğimiz ‘Göç, İletişim ve Anayurt’ konferansında liberal, ortodoks, laik katılımcıların birlikteliği Bet Debora’nın her tür Judaism akımına açık olmasının farklı dini eğilimli kadın ve erkekler arasındaki diyalogun ne kadar verimli olabileceğini ispat etti bize… Bir sonraki konferansımız 2013’de Viyana’da olacak. Konferanslarımızda amaç belli bir başlığı kadın bakış açısıyla tartışmak. Yahudi yaşamı halen erkek egemen. Kadınların lider ve aktivist olarak cemaat yönetimlerine katılımı ve eğitimleri, dinlerarası diyalogun temini için de uğraş veriyoruz. Yayınladığımız Almanca-İngilizce bir dergimiz de var, gelecek sayımızın teması ‘nesiller’ olacak.

Berlin Yahudi toplumu hakkında biraz bilgi istesem…

II. Dünya savaşı öncesinde 250.000 Yahudinin yaşadığı Berlin’de 80’nin üzerinde sinagog mevcutken bugün 2.000’i Sefarad 15.000 kayıtlı Yahudi var.1 Cemaat üyelerinin çoğu eski Sovyetler Birliği kökenli. 12 sinagogumuz var, biri Sefarad sinagogu.2 Sosyal ve kültürel kurumlarımız var. Devlet ile Yahudi cemaati arasında ilişkiler iyi, proje bazında maddi destek alma imkanımız mevcut.

Şalom okurları için sizin hakkınızda bir kaç cümle

Doğu Berlin’de doğdum, büyüdüm. Ailem Rusya’dan geliyor. Kütüphanecilik üzerine eğitim aldım, yıllarca uluslararası bir dergi için çalıştım. Rosh Hodesh grubunun oluşumuna destek verdim. Türk Yahudilerine selamlarımı iletiyorum. Cemaatler, organizasyonlar ve kişisel bazda ortak projeler üretmek en önemli hedeflerimiz. İstanbul’u çok seviyorum, belki bir gün işbirliği yapıp bir aktivitemiz için İstanbul’da biraraya gelebiliriz!

Lara’ya katılıyorum. Neden olmasın? Peki ya Berlin derseniz? Bu köşeye sığmayacak kadar güzellikler barındıran bir şehir. Belki bir başka yazımda o izlenimlerimi de paylaşırım.

 

1 İçişleri Bakanlığı’nın resmi olmayan göçmen istatistikleri Almanya’nın başşehrinde 100.000 civarında Yahudi yaşadığını tahmin etmekte.

2 Sefarad cemaatinin en yaşlısı Isaak Behar’ın anne babası I. Dünya Savaşı ertesinde Almanya’ya yerleşen bir kaç yüz Türk Yahudi ailesinden biri. Berlin’in Sefarad cemaati son yıllarda Israil’den gelen göçmenlerle genişlemiş, daha önceleri Yemen kökenli kaşer kasap Avraham Daus’un evinde yapılan duaların 2006 yılında açılan şehrin tek Sefarad sinagogu Tiferet Israel’de gerçekleşiyor olması, şehirdeki Yahudi yaşamının gelişiminin güzel bir örneği. Üstelik Berlin Yahudi cemaati 2008 yılında Lala Süsskind’i ilk kadın cemaat başkanı olarak da seçmiş.