Hasbahçe’de kahve keyfi

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
10 Ekim 2012 Çarşamba

Yeni sezonda, geceleri televizyonda ‘Muhteşem Yüzyıl’ dışında benim için izlemeye değer bir dizi yok. Bu durumda uykusuz gecelerde seyrettiğim National Geography haricinde ekrana kilitlenmek de anlamsız. Hafta arası akşamları evde oturmayı sevmeme rağmen, şimdiye dek kulak arkası ettiğim, yakın çevrede bulunan, ‘sinema okuma’, ‘Edebiyat sohbetleri’ vs gibi kursları ciddi bir şekilde inceleyeceğim.

***

Mevsimler arasındaki geçiş beni hep huzursuz kılar. Sonbaharda olmamıza rağmen yazı yaşıyoruz. Güneş sıcacık. Hala yazlık giysiler giyiyoruz. Şehir inanılmaz gürültülü. Ana cadde yerine ara sokaklardan yürümeyi yeğliyorum. Geçen gün eşimle yolumuz Fulya’ya düştü. Ihlamur Kasrına yaklaştığımızda girip bir kahve içelim dedik. Çok sevdiğim bir koruluktur. Çocukluğumda sık sık gelir, havuzdaki kırmızı balıkları usanmadan izlerdim. Ana kapıdan sağa dönünce ekim sonuna kadar bahçede hizmet veren cafe, cennetten bir köşe. Daha doğrusu Ihlamur Kasrı, kentin çarpık yapılaşması içinde bir vaha. Asırlık ağaçlar, kuş cıvıltıları, çimen kokusu; zaman durmuş gibi. Kasrı inşa ettiren Abdülmecid eskiden burada Lizst çaldırırmış. Şimdi ise müzik yok. Bu da bir mucize zira neler çalınabileceğini düşünmek bile… Her tür insan var çevrede; Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Doğrusu caddedeki herhangi bir cafeden daha keyifliydi. Kasra giriş 1 TL; bütün milli saraylar gibi pazartesi ve perşembe günleri ziyarete kapalı. Kışın da küçük köşkte hizmet veriliyor ama kesinlikle aynı keyif değil.

Ihlamur Kasrı, Muhteşem Süleyman’ın ‘Hasbahçe’si ile kıyaslanamasa da çağımız için bir mücevher…

***

Hangi kitapta okuduğumu anımsamıyorum ama çok hoşuma gittiği için, Mark Twain’in bir sözünü hafızama almışım; ‘Seksen yaşında doğup yavaş yavaş on sekiz yaşına ulaşabilseydik, çok daha mutlu bir hayat sürerdik.’

Sadece kendi yaşantınızı bu değerlere göre kurgulamaya kalksanız, kim bilir ne senaryolar doğar? Aslında ilk okunduğunda çok cazip görünen bu taslağın artıları olduğu gibi eksileri de var. Kimimiz ‘keşke’leri sıralarken bir kısmımız halinden çok memnun kalacak. Çoğumuz ise ‘geriye dönüş’ün imkânsız olduğunu bildiği halde sanal da olsa ‘18’e varmayı deneyebilir. İlginç sonuçlar çıkacağından eminim.

***

İnsanın genç arkadaşları olması müthiş bir duygu. Geçtiğimiz cumartesi gecesi, Şalom’un Reklam Sorumlularından Edna ile İzak Sarfati’nin oğulları Cefri’nin on üç yaş töreni bizlere unutulmaz saatler yaşattı. Sanki çok büyük bir evde, çok büyük bir aile toplanmıştık. Şofar seslerinin yanı sıra Büyükbaba Sarfati’nin de rol aldığı ‘Damdaki Kemancı’ profesyonel bir gösteri gibiydi. Bu vesile ile Cefri’ye hayatta başarılar dilerken, aile kavramının önemini her zaman hatırlamasını temenni ederim.

Düzeltme: Lili Barokas’ın jübilesi 27 Kasım’da yapılacak. Geçen sayıda verilen tarih, teknik nedenlerden ötürü yanlış basılmıştır. Özür dilerim.