Etkiye tepki

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
19 Eylül 2012 Çarşamba

Gündeme hızlı giriş yapan Müslümanların Masumiyeti adlı filmin 13 dakikalık tanıtım fragmanını izleyen var mı? Ben izledim. Gülünç ve kopuk replikler, fotoğraf stüdyosunda çekilmiş gibi basit dekorlar, komik ve bayağı olmaya çalışan ama sıkıcılıktan öteye gidemeyen üçüncü sınıf bir film. O kadar sıkıcı ki, 13 dakikanın sonlarında gözlerim kapanmaya başlamıştı, tamamını izlemeyi tahayyül bile edemiyorum. Aslında bu tanıtım temmuz ayından beri youtube’da gösterime açıkken, Mısır televizyonlarından birinin sunucusu tarafından halkın dikkatine sunuluyor. Halkın bu konuda tavır almaya başlaması ise hızlı ve ateşli oluyor.  ABD’nin Libya elçiliğinden dört kişiye suikast...

Tahrik amaçlı olduğu aşikâr olan bu film karşısında bazıları ‘sabırlı olun.’ tavsiyesi verdi. Yani ‘dişinizi sıkın oturun, elbet sizin de gününüz gelecek, yazın deftere’ tavsiyesi. Bazıları ise şiddete başvurdu, doğrudan tahrik olduğunu belli ederek yaktı yıktı öldürdü… Suudi Arabistan Baş Müftüsü,  ABD konsolosluklarına saldırıların ‘haram’ olduğunu söyledi. Başka sözü çok dinlenen liderler de “Müslümanlara yakışan, tepkilerini barış içerisinde ifade etmeleridir” gibi öğütler verdiler. Yani “sabredip oturmayın, tepki gösterin ama bu tepki barış içinde olsun” dediler.

Bu kadar belirgin provokasyona bu kadar ciddi tepkiler vermek bana kalırsa bu coğrafyadaki her olay gibi kitlelerin karakterini ortaya koyuyor. Dozu ayarlayamamak. Lafları ve hareketleri tersinden algılamaya meyilli olmak. Yaraya dokunan her neyse mizah bile olsa, gocunmak, alevlenmek, boyutu büyütüp kavgaya çevirmek. Ucuz bir film karşısında bile kışkırtanın tuzağına düşecek kadar ciddiler…  Komplo teorisyenlerine göre benim bu kadar basit gördüğüm olay tabii ki çürütülebilir: Amerika’nın savaş ortamından beslendiği, bu tür provokasyonları bilerek türettiği yolunda. Ancak ben şu aşamada kitle davranış biçimlerine odaklanmak istiyorum.

İçeriği tam anlaşılmadan büyük büyük tepkiler verilmesinin pek çok örneği var hayatımızda. Örneğin 6-7 Eylül olaylarında “Atamızın evi bombalandı” haberi halkı galeyana getirmek üzere kullanılmıştı. Yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı organize bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirilmişti.  Emniyet de pasif bir tutum sergilemişti. Sonrasındaki mahkemede, “Türk milleti galeyana geldi, olayları gerçekleştirdi” denildi. Kimse ceza almadı…

Aslında her seferinde aranan sadece bir kıvılcım... Olayların ardında patlamaya hazır bir bomba oluyor. Her mahallenin ayak takımı gibi gizli komplolara da hizmet eden ve duyguları tahrik eden elebaşları olduğuna inanıyorum. Başka türlü nasıl olur da su götürür bir Mısır filmi, Libya’da büyük bir öfke patlamasına neden olabilir? Bunu birilerinin planlamış olduğunu hepimiz anlayabiliyoruz, ancak kitlelerin de bu beklenen tepkiyi vermesini anlayamıyorum. Örneğin bu tür bir kıvılcımı Kuzey Avrupa ülkelerinde isteseniz de yakamazsınız. Halkların içindeki bitmez tükenmez eziklik duygusu, yerli yersiz hak arayışına sebep oluyor. Olaylara yaklaşımlar mutlaka manipüle edilmiş oluyor. Bilgiye ulaşma metodları ne kadar artsa da ulaşma isteği fazlalaşmıyor.

İsterdim ki her hareketin eşit boyutta ve eşit dozda bir reaksiyonu olsun. Olaylar mizahi ise mizahla yaklaşılsın. Elebaşları kitlelere bir hedefi parçalama komutu verdiğinde o kitle bir an durup düşünsün. Araştırsın. Böylece komplo peşindekiler senaryolarını biraz daha fazla bilinmeyenli düşünmek zorunda kalır. Piyon olmaktan kurtuluruz...