Tabula rasa

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
12 Eylül 2012 Çarşamba

Kısa süre önce, ara ara takip ettiğim bir internet sitesinde Şalom’la ilgili bir e-postaya rastladım. Annesinin düşüncelerini dile getiren bir bey, kimi köşe yazılarında/makalelerde Ada’dan Moda’dan ve aile anılarından fazlaca bahsedildiğini, oysaki genç nesle gazeteyi okutmak için yenilikler olması gerektiğini vurgulamış. Hangi tür olursa olsun, tepkiler Şalom yönetimi için her zaman çok önem taşır. Keşke okurumuz doğrudan bize yazsaydı da ona ayrıntılı bir yanıt verebilseydik.

Yerel basından bir gazeteyi ele aldığınızda her yazılanı beğenir, ya da okur musunuz? Şalom için de aynı olay söz konusu. Sevdiğiniz veya daha az sevdiğiniz köşe yazıları/makaleler mutlaka olacaktır.

Söz konusu e-postada ‘Adalar’dan bahsedildiği için ben de durup düşündüm. Yıllardır belli zamanlarda Büyükada’yı yazarım. Kendimi tekrarlamadığım sürece de yazmaya devam edeceğim. Zira inanıyorum ki, bu birikimler ileride araştırmacılara Türk Musevi Cemaatinin sosyal yapısı hakkında bazı ipuçları verecek. Nitekim henüz okuduğum ve çok keyif aldığım, Meri Çevik Simyonidis’in yazdığı “İstanbulum:Tadım-Tuzum-Hayatım” adlı kitap, sayıları giderek azalan Rum Cemaatinin tarihini, kültürünü, yaşanmış anılarla kısaca sözlü tarih bazında ciddi bir araştırma/belgesel. Kısaca Ada yazılarımın bir amacı da bu. Tabii ki, beğenmeyenler olabilir, bu da doğal. Gene de ivmemi köşe yazılarımla kazandığım dostlar sayesinde sürdürüyorum.

***

Bugün ofisten içeri girdiğimde, ambalajının bir kısmı yeni açılmış bir paket gördüm. İlk bakışta hem ürperdim, hem de çok sevindim. Yıllar boyu her Roş Aşana arifesinde rahmetli İzidor Barouh, dağıtılmak üzere ‘Mini duvar takvimi’ (halila) yollardı. Geleneklerin devamı ne büyük zenginlik. Bu kez aynı takvimi Yakup Barouh babası N.İzidor Barouh anısına bastırdı. Kullanımı kolay, her an elinizin altında olan kitapçığı yeniden görebilmek bizler için güzel bir bayram hediyesi oldu.

***

Genelleme değilse de günümüz gençleri ile sohbet ederken uzmanlık alanlarının dışına çıkıldığında genel kültürlerinin çok dar bir çerçevede kaldığını fark ettim. Yakın tarih bile onların çok uzağında. Tam bunları düşünürken Halit Kakınç’ın yedi yıllık bir araştırma sonrası yazdığı ‘Struma’ adlı kitabın yayınlandığını öğrendim. Struma herkese hitabeden ancak öncelikle gençlerin eline almasını arzu ettiğim bir eser. Özetle kitap Nazi Soykırımından kurtulmak için Struma adlı gemiyle Romanya’dan kaçan 769 Yahudi’nin İstanbul açıklarında bekletilip sonra ölüme terk edilişlerinin hikâyesi. Ancak daha da ilginci yazar Halit Kakınç’ın söyledikleri:

“Struma’yı yazma amacım neydi? Bana mı düşerdi? Düşmeliydi. Biri genel, diğeri özel iki amacım vardı bu çalışmada. ‘Tabula rasa’, boş levha demektir. Bir yaklaşıma göre, insanoğlu böyle doğar, yaşadıkları ile birlikte levha şu veya bu şekilde dolar. (…) Böylesine kayda değer bir konudaki suskunluktan rahatsız oldum. (…) Sonunda iş başa düştü.”

Hepinize iyi okumalar ve sağlıklı bir yıl dilerim.

Hag Sameah.