: Kumbaracı50’de neler oluyor neler!

Erdoğan MİTRANİ
25 Nisan 2012 Çarşamba

Çoğunluğunu mimar ve mühendislerin oluşturduğu bir grup İTÜ’lü gencin, ‘üniversite tiyatrosu’ birikimini, bir taraftan gün boyunca eğitimini almış oldukları meslek dalında çalışırken diğer taraftan da akşam altıdan sonra tiyatro yapabilmek için ‘yarı profesyonel’  bir tiyatro kimliğine dönüştürmek amacıyla 1999 yılında kurdukları Altıdan Sonra Tiyatro, 12. yaşını kutladığı geçen yıl, 2009’da kavuşmuş olduğu Kumbaracı50’deki mekânına, aynı binanın bir üst katını da katmış ve bu yeni mekânı film, kukla ve çocuk tiyatrosu atölyeleri vs. gibi çok amaçlı olarak kullanmaya başlamıştı.

Bu yıl, özellikle Tiyatro BeReZe’nin de katkılarıyla, Kumbaracı 50’de çocuk izleyicilerin yetiştirilmesine daha da fazla yoğunlaşılıyor.

BeReZe’nin bir obje tiyatrosu çalışması olarak üç yaş üstü çocuklar için Sevim Ak’ın aynı adlı öyküsünden sahneye uyarladığı ‘Kayıp Eşya Bürosu’, yönetmenliğini Torkild Lindebjerg’in yaptığı, metinlerini Elif Temuçin ile Erkan Uyanıksoy’un yazdığı ve ilk kez Kopenhag’da sahneledikleri ‘Çok Soğuk’ adlı altı yaş ve üstüne yönelik sözsüz oyun ve Tiyatrotem’in, kukla, illüzyon, ortaoyunu ve gölge oyunu gibi geleneksel türlerden yola çıkarak oluşturduğu ‘Lahana Sarma’  şu anda sahnelenmekte olanlar.

Ayrıca BeReZe, atıkların ve gündelik yaşamda önemsiz görülen birçok malzemenin her çocuğun yapabileceği basitlikte birer kuklaya dönüşmesinin amaçlandığı bir çocuk atölyesini de sürdürüyor.

Tiyatro BeReZe, 2006 yılında Ankara Üniversitesi D.T.C.F Tiyatro Bölümü’nde tanışan Erkan Uyanıksoy, Elif Temuçin ve Firuze Engin tarafından kurulmuş. 2008’den bu yana çalışmalarına aralıksız olarak eden topluluk önce Ankara’da, sonra da İstanbul’da ‘Sen Uzaktayken’, ‘Ama Bana Lazım’ gibi çocuklara yönelik oyunlar sahnelemiş.

Büyükler için ilk oyunları ‘Olsa Olmalı Olabilir’ i önce Ankara’da sonra da İstanbul’da da sergilemişler.

BeReZe ile ilk kez geçen akşam, Erkan Uyanıksoy ve Elif Temuçin’inThe Commedia School’da hikâye anlatıcılığı ve fiziksel tiyatro üzerine akademik çalışmalar yapmak için gittikleri Kopenhag’da, okul direktörü Ole Brekke’nin supervisor’lüğünde ortaya çıkardıkları ‘Hikâyeden Memurlar’ oyunu ile tanıştım ve bu tanışma benim için tiyatro mevsiminin en eğlenceli ve en heyecan verici sürprizlerinden biri oldu!

Uyanıksoy ve Temuçin, N.V.Gogol’ün ‘Burun’, ‘Palto’  ve ‘Müfettiş’ adlı öykülerinden uyarladıkları ‘Hikâyeden Memurlar’ı, tamamen çıplak bir sahnede, dekorsuz, kostümsüz ve aksesuarsız yorumluyorlar. Minimalist bir ortamda, siyah pantolon-bluz giymiş iki genç insan, yaş ya da cinsiyet gözetmeksizin karakterden karaktere geçiyorlar, tek veya iki kişiyken kalabalık guruplara dönüşüyorlar. Hikâye anlatıcılığı ile fiziksel tiyatro unsurlarının bir araya getirildiği bu zorlayıcı çalışma aslında çok iddialı. Oyunculuktaki en ufak aksama bir fiyaskoyla sonuçlanabilir. Erkan Uyanıksoy ve Elif Temuçin bu külfetli çalışmanın altından başarı ile kalkıyorlar. İzleyici ile ilk replikten kurdukları iletişimi oyunun sonuna kadar keyifle devam ettiriyorlar.  Ellerindeki tek enstrümanı, bedenlerini ve seslerini büyük bir rahatlıkla kullanıyorlar. İnandırıcılıkları o kadar üst düzeyde ki, yalnız içine girdikleri kişilikleri değil, neredeyse olayların geçtiği mekânları bile var edebiliyorlar. Metin çalışmaları da çok iyi. Danimarka’da ‘Burun’ ve ‘Palto’yu uyarlamışlar, ‘Müfettiş’i ise Türkiye’ye döndükten sonra oyuna katmışlar. ‘Memurlar’ alt başlığı altında topladıkları üç öyküde, Rusya’nın çetin bürokrasisinde yaşam savaşı veren memurcukları, üst rütbelileri, alt rütbelileri, yukarıdakileri, aşağıdakileri, küçük memurların büyük hayallerini, büyük memurların küçük hesaplarını izleyiciye hem güldürerek, hem düşündürerek bir saatten az bir sürede aktarabiliyorlar.  Tiyatro mevsiminin olmazsa olmazlarından...

Altıdan Sonra Tiyatro Nisan ayında yeni kuşağın en önemli oyun yazarlarından ve topluluğun kurucularından Yiğit Sertdemir’in Kumbaracı50 Üçlemesi’ni sahneliyor. (‘Gerçek Hayattan Alınmıştır’ ve ‘Barzo ile Konserve’ halen oynanıyor, ‘Dertsiz Oyun’ prömiyerini Tiyatro Festivalinde yaptıktan sonra mayıs ayında başlayacak).

‘Kumbaracı 50’de Gece Hikâyeleri’adlı yeni projeleri de devam ediyor. Altıdan Sonra, çoğunlukla perşembe, cuma ve cumartesi geceleri başlatmış olduğu  ‘Tek Bilet İki Oyun’ uygulamasında kendi topluluğunun ya da başka bir topluluğun 20.30’daki oyunundan sonra, 23.00’de’Kumbaracı 50’de Gece Hikâyeleri’nin birini sahneliyor. Ben (şimdilik) ikisini izledim:

İlyas Odman’ın “...başka sesler...” adlı projesi tiyatro ile dansı harmanlayan, izleyiciyi absürt tiyatrodan Sade’a, ‘Metroplolis’e ve hatta Yorgos Lanthimos’un ‘dog tooth’una kadar götürebilen,  Gülhan Kadim, İlyas Odman ve İpek Taşdan tarafından gerçekleştirilen komik bir kâbus. Sahnedeki devinimi, işlevi durmaksızın çalışmak ve yeniden çalışmak olan “makine”yi, üçlünün olağanüstü performansını anlatmak mümkün değil. Görmek gerek!

‘Haz Makamı’ ise “sadece dolunayda duyulan haz dolu bir makam”. Tasarımı Candan Seda Balaban, Gülhan Kadim ve Seda Yürük’e ait olan bu “erotik güldürü”nün en önemli özelliği müzik ve animasyon eşliğinde kuklalar tarafından oynanması.

Kukla-Dekor-Aksesuar Tasarımı, Yiğit Sertdemir’in yazdığı Şehir Tiyatroları prodüksiyonu  “Surname 2010”un ortak tasarımcısı ve olağanüstü kuklalarının yaratıcısı Candan Seda Balaban’a ait.Kuklaları oynatanlarsa yine Candan Seda Balaban, Gülhan Kadim, Seda Yürük ve Sinem Öcalır.

Ellerini, kollarını, kafalarını, yüzlerini, sözün kısası bütün bedenlerini rahatlıkla oynatabilen kuklaların, giydikleri siyah giysilere rağmen izleyici tarafından görülebildiği kuklacılar tarafından oynatıldığı Bunraku (Japon Kukla Tiyatrosu) tarzında, ancak tek kuklacı tarafından oynatılan boyca daha küçük kuklaların kullanıldığı bu titiz çalışma gerçekten olağanüstü. Kuklaların (5 kadın ve 1 kedi) her biri bir sanat eseri. Dekorlar ve aksesuarlar da öyle. Dört kuklacının performansı ise değme profesyonele taş çıkartacak cinsten.

Buradan Altıdan Sonra Tiyatro kurucularından Gülhan Kadim Sertdemir’e, on parmağında geliştirdiği onlarca marifet için kocaman bir selam çakmak gerekiyor. Topluluğun pek çok oyunundan ve özellikle hayat arkadaşı Yiğit Sertdemir’le oynadığı  ‘444’den çok iyi bir oyuncu olarak tanıdığımız, son zamanlarda yönetmenliğe ve proje tasarımına da yönelen Gülhan, cuma gecesi “...başka sesler...”de İlyas Odman gibi dans kökenli bir oyuncuya rahatlıkla ayak uydurabilen bir dansçı olarak çıktı karşımıza. Yetmedi, ertesi gece “Haz Makamı”nın dört dörtlük bir kukla oynatıcılarından biri yine Gülhan’dı!

Bildiğiniz gibi Kumbaracı50’nin sahnesi birçok başka topluluğa da açık. Lorca’nın oyununa çok parlak bir yorum getirdiğini duyduğum Oyunbaz topluluğundan ‘Bernarda Alba’nın Evi’ni ne yazık ki kaçırdım (daha doğrusu Kumbaracı’da izleyemedim; Bilgi’nin sahnesinde seyredeceğim). Buna karşın, yeni çalışmalarını, Alman oyun yazarı Gesine Dankwart’ın deneysel ‘Ekmek Parası’nı görebildim. Güray Dinçel’in yönettiği oyun aslında bildik bir konuya eğiliyor: ekmek parası peşinde işsiz bir genç adam, kariyerinde yükselmeye çalışan bir stajyer, kafe çalışanı yalnız bir anne, bir iş kadını ve bir yönetici adayının bir günlük yaşamı. Sağlam bir metin. Günü kurtarmaya, ayakta kalmaya, var olmaya çalışan, her günü tek ve aynı gün gibi yaşayan, kendileri ve birbirleriyle iletişim kuramayan bu beş şehirlinin sorunlarını birbirinin içine geçen beş monologda anlatıyor. Zaten oyunun deneyselliği ve sahne üzerindeki başarısı da burada. Evrim Şahintürk, M.Özgür Bahçeci, Mustafa Çiçek, Pınar Akkuzu ve Sena Taşkapılıoğlu Kornhauser’ın başarılı bir topluluk oyunu çıkardıkları ‘Ekmek Parası’nda ev, sokak ve işyerini simgeleyen tek bir dekor içinde beş ayrı kişi aynı yatakta uyanıyor (yatağı simgeleyen düşey duvar fikri çok başarılı). O kadar yalnızlar ki kendilerinden başka konuşacak hiç kimseleri yok; oyun boyunca (yani gün boyunca) sadece onların iç seslerini duyuyoruz. Ama bu monologlar, aynen sahne üzerindeki devinimleri gibi birbirinin içine geçerek çok etkileyici bir karmaşaya dönüşüyor.

Kumbaracı50’de görülecek daha çok şey var ama, onlar başka yazıların konusu olacak. Şimdilik hepinize iyi seyirler.