Musevi Liseli olmaktan gurur duyuyorum!

Mois GABAY Köşe Yazısı
25 Nisan 2012 Çarşamba

Bu bir itiraf yazısıdır…

Moşe; ailesinin kısıtlı imkânlarına rağmen İstanbul’un sayılı Fransız okullarından birinin ortaokul bölümünü kimi yıl tam burslu kimi yıllar ise o senenin başarı oranına göre yarım burs ile zar zor bitirmeyi başarmıştı. Ortaokulun son senesinde Moşe’nin tiyatroya olan ilgisini gören ailesi hem Moşe’ye bir mezuniyet hediyesi hem de yeteneğini geliştirmesi için bir fırsat olan Belçika’da ki tiyatro festivaline onu tiyatro grubu ile yollamaya karar vermişlerdi. Ancak bu Belçika seyahati belki de Moşe’nin hayatında bir dönüm noktasıydı. Moşe’nin diyaliz hastası olan babasının yanında seyahat esnasında annesinin de beyin kanaması geçirip kısmi felce yakalanması ailenin üstünde kara bulutların dolaşmasının ilk sinyaliydi. Yurtdışı değişim sistemi ile konuk olduğu Belçikalı ailenin evinde ikinci akşam acı haberi alan Moşe; babasının ısrarı üzerine aklı İstanbul’da Moliere’in “Hastalık Hastası” oyununu takımla birlikte sergileyerek bir hafta sonra yurda dönmüşlerdi. O yaz, baba oğul annenin tamamıyla iyileşmesi için en ufak bir masraftan bile kaçmamışlar, babası adeta kendi hastalığını ve diğer dertleri unutup tüm ailece annenin eski hayatına dönmesi için uğraşmışlardı. Ağustos sonu geldiğinde, anne % 10’luk bir kayıpla da olsa felci atlatmış, ailece bu kez okula kayda gittiklerinde ise bir başka acı sürprizle karşılaşmışlardı. Okula o sene yeni atanan Fransız müdür hem annenin kısa süre önce geçirdiği rahatsızlığı hem de babanın durumunu, üstüne üstlük de Moşe’nin başarısını görmezden geliyor; aileye “Madem oğlunuzu Belçika’ya gönderdiniz, pekâlâ hiç burs almadan da okulu bitirebilir.” cevabını veriyordu. Dört sene üst üste, kimi sene Moşe’nin dedesinden kalan evi satarak, kimi sene ise büyükannesinin altınlarını Kapalıçarşı’da bozdurarak Moşe’yi en iyi şartlarda okutmayı başaran ailesi bu cevap karşısında tam bir yıkıma uğramıştı. Böylesine zor bir zamanda önce Amerika’da ki kuzenine sonra da cemaatine başvuran babayı tekrardan hayata bağlayan umudu ise “Ulus Özel Musevi Lisesi” olmuştu. Okul yönetimi hem Moşe’nin son üç senedir başarı performansını hem de yaşananları incelemişler ve aileye ellerinden gelen yardımı yapmaya söz vermişlerdi. Moşe, bir yanda dört koskoca seneyi paylaştığı ama farklı okullara dağılan arkadaşları, diğer yanda bir daha göremeyeceğini düşündüğü ortaokul aşkının özlemi ile daralsa da bu onun için de en iyi çözümdü. Hem İbranice bilmemesine hem de İngilizcesi’nin de başlangıç düzeyi olmasına rağmen bu yeni okulda, yepyeni bir çevreyle kısaca yeni bir hayata “Merhaba” demişti.

Sizce bir Musevi okulu yönetmek ne demektir? Çoğu kez farklı sebeplerden kapısından girip duvarlarında her yıl bambaşka başarılarını okuduğumuz Ulus Özel Musevi Lisesi’ni ne kadar tanıyoruz? Her yıl eğitim kalitesini katlanarak arttıran okulumuz hangi okullarla ve ne koşullarda rekabet ediyor? Sizlerle içimde bastırılmış itiraf duygularım, aklımda ise sevgili fizik hocamız Musevi Lisesi Eğitim Koordinatörü Röne Kaspi’nin geçtiğimiz hafta gençlere yaptığı “Ulus Özel Musevi Lisesi Tanıtım Sunumu” sonrası bu yazıyı paylaşmaya karar verdim. Öyle bir okul düşünün ki hem çocuklarımıza akademik kariyer sağlayacak, hem yeteneklerinin ve kimlik bilinçlerinin farkında, sosyal dayanışmaya önem veren dünya vatandaşları yetiştirecek bu arada da cemaat çocuklarının % 37’si bu okulda burs imkânları ile okuyacak. Mucizeleri çok uzakta aramaya gerek yok, her sene artan maddi sıkıntılara inat eğitim kalitesini ödün vermeden arttıran bir okuldur UÖML. Öğrencilerine İngilizce yanında yıllarca hem İbranice hem de İspanyolca eğitimi verip kimi velilerin İbraniceye ne gerek var diyebildiği tek okuldur UÖML. Hem üniversitem hem de yüksek lisans dönemimde Fransızcanın ön planda olması, öte yandan da cemaatte tanıdığım yöneticilerin çoğunun Fransız okullarından mezun olmasıydı belki de UÖML geçmişimi hep bir yerlerde arka planda tutmamın sebebi. Bu yazı öylesine bir itiraf ki benim için yazıyı yazmadan evvel, önce geçtiğimiz hafta 10 yıldır çalıştığım şirket patronuma itiraf etmekle başladım. Evet, ben UÖML mezunuyum ve bununla gurur duyuyorum. Geçtiğimiz ay mezuniyetimin 10. yılı vesilesi ile tekrardan sınıf arkadaşlarımla okulda buluşmam, mezun gençlerimizin gittikçe daha da görünür olmaya başlaması ve de bu sene mezunlar koluna yaptığım Galata turu tekrardan bana UÖML’li olduğumu hatırlattı. Cemaatte her iki çocuklu evde neredeyse bir çocuğun UÖML’de okuduğu düşünüldüğünde, bir yandan İngilizce kalitesi ile benzerlerine öğrenci kaptırmayan, üniversite başarısı ile de Fransız okullarına göre velilerin gözünde gittikçe daha cezbedici olan Musevi Lisesi alkışı hak ediyor. Robert, Üsküdar, Koç, Alman, Galatasaray gibi kimi köklü okulları saymazsak bazen çocuklarımızı bir okula neden verdiğimizi bile bilmiyoruz. Kimi zaman dost tavsiyesi, kimi zaman “Oğlumun şu ünlünün oğluyla yan yana okumasını istiyorum” hevesi ile UÖML’ni görmezden gelebiliyoruz. Hem artık UÖML’nin diğer okullarla yürüttüğü o kadar çok ortak proje var ki eskisi gibi “Çocuğum bir fanus içinde hep kendi gibi olanlarla okuyup dış dünyaya çıkınca zorluk çekecek” yanılgısına da düşmeye gerek yok. 620 öğrencisi, 120 öğretmen ve personeli ile UÖML kendilerini bir adım daha öteye taşıyacak her türlü önerinizi de memnuniyetle dinlemeye hazırlar. İster İbranice eğitimi ister diğer konular olsun bayrağı hep en yukarda taşımak ancak velilerin desteği ile mümkün olabilir. “Cemaat bana ne veriyor ki?” diyebilen her birey UÖML’ne adım attığında bu fikrinden eminim vazgeçecektir. Son zamanlarda tartışılan cemaat han satışı, kurum birleşmeleri gelirleri eğer bir kardeşimizi daha Ulus Özel Musevi Liseli yapmaya yarayacaksa buna destek vermeliyiz. Bu itiraf yazısının son bölümünde ise Rafael Torel’in okulun kantininde yazılı olan sözünü gözümün önüne getirip bu okulda burslu okuyan her bireyin ileriki yaşamında okula olan katkısının önemini hatırlatmak istiyorum. Geleceğimizin cemaat yöneticilerinde daha fazla Ulus Özel Musevi Liseli kardeşimizi aramızda görmek dileğiyle…