The Open

Köşe Yazısı
11 Nisan 2012 Çarşamba

ALP ALKAŞ


Kitabın en çok basında yer bulan yanlarından biri ise Agassi’nin 1997 yılında oldukça sıkıntılı bir dönem geçirirken ‘crystal meth’ kullandığını itiraf etmesi ve bu sebeple pozitif çıkan doping testini ise yazdığı “kısmı yalanlar” ile dolu savunması sayesinde cezasız atlatması. Hem kendisinin hem çok yakın çevresinin çok kötü dönemlerinin aynı zamana denk gelmesi sonucunda Agassi madde kullanımına yöneldiğini kitabında itiraf ediyor.

Kitapta içtenlikle açıklık getirilen konulardan bir tanesi de Agassi’nn kariyeri boyunca defalarca değişen saç stili ya da daha doğru bir değişle peruk kullanımı. Ağabeyi ile birlikte genç yaşlarda dökülmeye başlayan saçları için her tür önlemi almaya çalışan Agassi, o dönemki sevgilisi Brook Shields’in de kendisini kışkırtmasıyla bu maskeyi çıkartmaya karar vermiş. Agassi, kendisine maçlarda bile defalarca problem yaratan peruktan kurtulup saçını kazıtmasını hayatının en büyük özgürleşmesi olarak tanımlıyor. Çok küçük yaştan beri babasının diktesi dâhilinde kendisini tenis kortlarına ve sahanın yarısındaki yalnızlığına hapsedilmiş isyankâr bir çocuk olarak tanımlayan Agassi bu tecrübeyle özünü bulmak yolunda büyük bir adım attığını kabul ediyor.

Agassi, kariyeri boyunca sekiz kez Grand Slam kazanma başarısına 1996 Atlanta olimpiyat altın madalyasını da ekleyerek kariyerinde Golden Slam başarısına ulaşmış iki ve Kariyer Grand Slam başarısı göstermiş dört oyuncudan biri olmasına karşın kitabın çok büyük bir bölümünde tenisten ne kadar nefret ettiğini anlatıyor. Babasının katı antrenman programı ve kariyer yönlendirmesi, Nick Bollettieri Akademisindeki yalnızlığı, profesyonel sporun fiziksel yan etkileri dolayısıyla hiçbir zaman tenisi sevemeyen Agassi, kariyeri boyunca verdiği röportajlarda konuyla ilgili rahatlıkla yalan söyleyebilmesinin acınası bir hal olarak görüyor ve kitapta bu konuya defalarca dokunuyor.

Bütün yetenekleri ve başarılarla dolu kariyerine rağmen yorgun ve bıkkın halde olan Agassi’nin hayatı, kendisinin son derece farklı fakat kendisiyle bir o kadar da benzer bir karakter olan tenis tarihinin en başarılı kadın oyuncularından Steffi Graf ile tanıştıktan sonra yeniden düzene giriyor. Bir Las Vegaslı ‘hot-shot’ ile Alman disiplinin en önemli temsilcilerinden birinin birçok küçük benzerlikle dolu bu beklenmedik uyumu Agassi’yi yeniden hayata döndürüyor. Artık hem bir ailenin hem de Andre Agassi College Preparatory Academy’nin sorumluluğunu taşıyan Agassi, kariyerinin sonlarına doğru yeniden bir ivme yakalamayı başarıyor. Bu sorumluluk onu tenisi sevdiğini itiraf edecek kadar yeniden motive olmasını sağlarken, yaptığı işi sevmeye başlayan Agassi’nin hayatı her anlamda daha pozitife yöneliyor.

Kitap artık emekli olmuş, evli ve iki çocuklu Graf ve Agassi’nin evlerine yakın açık bir kortta karşılıklı antrenmanlarının anlatımının ortasında son buluyor. Agassi’nin ilk defa kendini gerçek anlamda bir galip olarak gördüğünü kabul etmesiyle birlikte.