Ben büyüyünce cumhurbaşkanı olacağım

<p><span>Tarih 12 Ağustos 1954. Fransa’nın Normandiya bölgesindeki Rouen şehrinde mutlu bir aile. Anne fabrikada sosyal hizmetli Nicole, baba KBB doktoru Georges ve abi Philippe küçük François’nın aileye katılmasını kutlar. François akıllı, uslu, kaprissiz, yemek sorunu olmayan, her anne-babanın arzu duyduğu sevecen bir çocuktur.</span></p>

Sibel CUNİMAN PİNTO Köşe Yazısı
16 Mayıs 2012 Çarşamba

Tarih 12 Ağustos 1954. Fransa’nın Normandiya bölgesindeki Rouen şehrinde mutlu bir aile. Anne fabrikada sosyal hizmetli Nicole, baba KBB doktoru Georges ve abi Philippe küçük François’nın aileye katılmasını kutlar. François akıllı, uslu, kaprissiz, yemek sorunu olmayan, her anne-babanın arzu duyduğu sevecen bir çocuktur. Okul yıllarında başarılı ve çalışkandır. Sol eğilimli annesi ve aşırı sağcı babası sayesinde evde politika her zaman gündemdedir. Annesinin sevgi dolu tutumu ve babasının hayata karşı karamsar tarzı François’nın geleceğe inanan iyimser bir kişilik geliştirmesini sağlar.

Aile 1968 yılında Paris yakınlarındaki şık burjuva banliyölerden Neuilly’ye taşınır. François, Pasteur Lisesine devam eder. 1970’ler sinemada İtalyan filmlerine ve müzikte özellikle Léo Ferré’nin sözlerine tutkun olduğu yıllardır. 1971’de hayran olduğu adaşı François (Mitterrand) Sosyalist Partinin başına geçer. Genç François henüz 17 yaşındadır ama politikayla içiçe bir öğrencidir, anarşist ruhlu ya da devrimci değildir ama politika sadece geçici bir tutku da değildir; tüm hayatını şekillendirecektir.

Fransa’nın en prestijli okullarından HEC ve Sciences Po’da okur. Askerlik başvurusu miyopluğu nedeniyle reddedilir. Oysa François kolay pes etmeyen, ısrarcı bir gençtir, askere kabul edilmeyi başarır. Dönüşünde eğitim hayatını ENA1’da sürdürür. İnsanları biraraya getirmekte oldukça başarılıdır. Öğrenci delegeliği, sendika başkanlığı yapar. Aynı yıllar duygusal yaşamında da romantik yıllardır; okul arkadaşı Ségolène ile genç, modern, burjuva bir çift oluştururlar. İkisi kız, ikisi erkek dört çocukları olur. 1980 cumhurbaşkanlık seçimlerinde her ikisi de Mitterrand’ın kampanyasına destek verir, Jacques Attali’nin tavsiyesi ile Elysée Sarayına danışman olurlar.

1981 yılında Corrèze bölgesinde dönemin Paris Belediye Başkanı Jacques Chirac’a karşı milletvekili seçimlerine aday olur. Henüz 27 yaşında kimsenin ciddiye almadığı bu gencin Chirac’a meydan okuması açık bir provokasyondur. Seçimleri kaybeder ama yedi yıl boyunca mücadelesini sürdürür ve 1988’de bölgeden milletvekili seçilir. Ségolène de milletvekili seçilmiş, 1992’de Çevre Bakanı da olmuştur. Mitterrand, François’ya “size de sıra gelecek”der, sabırlı olmasını ister. 

Yıllar birbirini kovalar. 1997’de Sosyalist Parti Başkanı Lionel Jospin başbakan olunca partinin boşalan başkanlığına geçer ve on bir yıl gibi rekor bir süre partiyi yönetir. 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hayat arkadaşı Ségolène Royal’i başkanlık yarışında destekler. Kişisel yollar ve hırslar 30 yıllık beraberliğin ardından çifti çoktan ayırmıştır ama politikada oyunu kuralına göre oynamak gerekir. Royal, Sarkozy’ye karşı cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybeder.

Artık bir yol ayırımındadır. Ségolène’den ayrılır, Sosyalist Parti başkanlığını bırakır, özel hayatında gazeteci Valérie Trierweiler vardır. On beş kilo verir, gözlük modelinden giyim-kuşamına ‘look’ değiştirir. O’na insanları sevmeyi, empati duymayı ve ‘yararlı olma tutkusu’nu aşılayan çok sevdiği annesini 2009’da kaybetmek büyük bir şok, büyük bir hüzündür. Çift yazı İspanya’da geçirir. Dönüşlerinde Paris’teki yeni evlerinin  dekorasyonu, banliyödeki evlerinin bahçe işleriyle ilgilenir, haftasonları uzun bisiklet turları yapar, futbol izler. Hayat durgunlaşmıştır, içinde büyük bir boşluk vardır. Uzun muhabbetlerine Valérie son noktayı koyar: “En iyi olduğunu düşünüyorsan bu işe soyunacaksın. Yok, senden daha iyisi var diye düşünüyorsan vazgeçeceksin.” Karar verilmiştir, 2012 cumhurbaşkalığı seçimlerine Sosyalist Parti içinde aday olacaktır.

Partisinde bile ciddiye alınmaz, çevresinde onu destekleyen pek kimse yoktur. Üstelik parti içindeki rakibi herhangi biri değildir. Karşısında sondajların ‘Sarkozy’yi yenebilecek tek aday’ dediği eski ekonomi bakanı ve IMF başkanı, çok daha tecrübeli, çok daha karizmatik bir adam vardır ama kader ağlarını örmektedir. Dominique Strauss-Kahn’ın New York’daki otel odasında yaşadığı skandal François’nin en tehlikeli rakibini arenadan siler. 2011 Ekiminde halk oylamasıyla Martine Aubry’ye karşı parti içi seçimleri kazanır ve Sosyalist Parti’nin cumhurbaşkanı resmi adayı seçilir. 

“François küçükken hep ‘ben büyüyünce cumhurbaşkanı olacağım’ derdi, biz de güler geçerdik,” diye kendisiyle yapılan bir röportajda anılarını anlatan, derinden bağlı olduğu annesi maalesef o günü göremez ama Sarkozy’nin ‘bir hiç’ diye ciddiye almadığı François Hollande 6 Mayıs 2012 günü Fransa Cumhurbaşkanı seçilir.

Tüm seçim kampanyası boyunca kendisini Monsieur Tout-le-monde (halkın içinden ‘normal adam’) diye tanımlayan Hollande donanımlı, sempatik, iyimser, neşeli, dostluğa ve sadakate çok değer veren, dinlemeyi bilen, halkla içiçe, asla vazgeçmeyip tekrar deneyen, hayatta hiç birşeyi aceleye getirmeyip zamanı iyi kullanmayı tercih eden, önemli bir konuyu bile bir espriyle sulandırıp vakit kazanan bir adam olarak değerlendiriliyor. ‘Normal adam’ın gölgesinde kalmayı tercih eden ama hep yanında olan Valérie Trierweiler de “Onda gördüğünüz herşey gerçek ve doğal; saklı-gizli bir Hollande yok” diye tanımlıyor hayat arkadaşını…

Hollande politik hayatının başladığı kırsal Fransa’nın 15.000 nüfuslu Tulle kasabasında 6 Mayıs akşamı yaptığı ilk teşekkür konuşmasında “Bir gün bu seçimi hayal eder miydiniz sorusuna evet ederdim” der. Bölgenin ünlü akordeonları eşliğinde ‘La Vie en Rose’2 şarkısıyla sevgilisinin kollarında zaferinin tadını çıkartır. Paris’in Bastille meydanına vardığında saatler gece yarısını çoktan geçmiştir. Kendisini saatlerdir bekleyen kalabalık halkı selamlayan Hollande yıllardır süren acılar ve yaraları sarmaya, ülkeyi tamir etmeye ve halkı biraya getirmeye sözverir. Fransızlara ‘yeni bir umut’ olarak 15 Mayıs günü devir teslim töreni ile ülkenin en üst politik mertebesine yerleşir.

Kendisiyle yapılan röportajda “Yaptığınız değil, bundan sonra yapacaklarınız önemlidir” diyen Elysée’nin bu yeni kiracısını hem ülke hem dünya çapında çok zor günler bekliyor. Önce haziran ayında meclis seçimlerinde çoğunluğu sağlamaya çalışacak hükümeti kuracak. Seçim meydanlarında söz verdiği ‘Değişim zamanı şimdi’ sloganına uygun ülkenin derin sorunlarını çözebilecek, işsizliğin önünü kesebilecek, ekonomiyi tekrar canlandırabilecek, Avrupa’da ağırlığını koyabilecek mi? Bunların hepsini önümüzdeki beş yıl içinde göreceğiz.

1 1945 yılında Charles De Gaulle tarafından kurulan ENA(École nationale d’administration)’nın her yıl verdiği 110 mezundan %80’i Fransa yönetiminin en üst kademelerinde görev alır.

2 Edith Piaf’ın meşhur şarkısı