Altına giden uzun yol

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
15 Ağustos 2012 Çarşamba

Procter & Gamble’ın olimpiyat için hazırladığı reklama rastlamışsınızdır. Fedakârca sabaha karşı çocuğunun kahvaltısını hazır edip gün boyu onun spor çalışmasını sabırla gözlemleyen anne portreleri çizilmiş. Sonuçta madalyaya uzanan çocuklar mutlulukla gidip annelerine sarılıyor. Direnç, azim ve metanetin semeresi alınırken anneler gözyaşlarını tutamıyor… Her seferinde duygulanıyorum desem yalan olmaz.

Türkiye’de de durum tıpatıp aynı demeyi çok isterdim. Ancak ekonomik seviyesi ve eğitimi düşük kesimlerde performans sporlarında çocuğun alacağı başarıyı kendi başarısı olarak göstermek isteyen pek çok aile var ülkemizde. Çocuklarının peşinden şehir gezmeye istekli, heyecanlı aileler. Fedakârlık sanılan bu çaba aslında büyük egoların yüzeye vurması oluyor ne yazık ki. Tenis karşılaşmalarından hatırladığım manzaraları paylaşmak isterim: Ali Cengiz oyunları ile yaşı en az bir yıl küçültülmüş, (çoğunun doğum tarihi 01.01’dir, araştırabilirsiniz) neredeyse sakal bırakacak yapıda iri çocuklar ve tel örgülere yapışmış sözde tezahürat yapan çığlık çığlığa anneler… Gözümün önünden gitmeyen  destekleme şekilleri: “Sen bizim umudumuzsun,” diye bağıranlar, “Çocuğumun hakkı yeniyor” diye feryat figan dövünenler… Doğulu bir yaklaşım diyeceğim, bana kızacaksınız… Ama bu kadar ateşli taraftarı olan çocuklardan ilerde 3-5 şampiyon çıkar umuduyla ilgiyle hep izledim o veli tipini…

Ancak gelin görün ki pes ediyorlar sanırım bir noktada. Umutlar sönüyor, arkası gelmiyor o ilk heveslerin. Türkiye, son anda alınan birkaç madalya dışında genel olarak olimpiyatlarda başarısız olan ülkelerden sayıldı. Wall Street Journal bir istatistik yayınlayarak Londra Olimpiyatları’nda atletizmde sonuncu olana kurşun, sondan bir öncekine teneke, onun önündekine de çinko madalya verdi. Atletlerin madalya alabilmeleri için yarışı sonuna kadar sürdürmeleri gerekiyordu. Türkiye bu alanda, altı kurşun, iki teneke ve üç çinko olmak üzere on bir madalya almış. Ben bu istatistiğe çok üzülmedim, en azından tamamlamak gibi onurlu bir çaba verilmiş.

Yine de nüfusumuzla oranlandığında sporcularımız sayıca az ve başarısızdı. Böyle bir sporcu profili ile neden olimpiyatlara talip oluyoruz, gerçekten anlamış değilim. Örneğin 2020 oyunları Türkiye’ye verilse biz bunu spora ve sporcuya destekten ziyade, yine hantal, işlevsiz ve ucube yapılar yapmak için bir vesile olarak göreceğiz korkarım ki… Zira spor karşılaşması izlemeye hevesli büyük bir kitle de yok. Heveslilerin de çoğu sporu sadece futbol ve basketten ibaret sanıyordur.

Gönül ister ki su sporları, atıcılık ve bisiklette bile sporcularımız olsun. Madalyalar milli bir gurur kaynağı olsa da bence kişisel gurur kaynağı yapılarak desteklenmeli. Zira ABD’nin madalya sayısının arkasında ‘ailenin paçasını kurtaracak evlat’ gibi bir yaklaşımı hafifleten destekler olduğunu düşünüyorum. Sporculuğun temelinde yatan meziyetlerin vizyon, azim ve istikrar olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden kısa vadeli heveslerle yavrularını kendi başarısızlıklarına siper eden, çığlık çığlık bağıran veliler yerine, işi emin ellere bırakan yavrusuna sevgi, ilgi ve desteğini veren velileri destekliyorum.