Acıların çocuğu

Köşe Yazısı
9 Temmuz 2012 Pazartesi

Dünyaya bir şeyler öğrenmeye gelen ruh, buna en uygun anne babayı seçiyor. Daha evvelki hayatlarından  beraberinde getirdiği ruh yaralarını yüzüne en iyi vuracak anne-baba kim, hoop onlara gidiyor. Hani bazen hayatımızda bir şeyler ters gider, biz de ailemizi suçlarız ya… “Annem bana hep beceriksiz derdi, ondan beceremiyorum,” ya da “babam bana bir baltaya sap olamazsın sen,” derdi ondan evlenemedim filan gibi bahaneler. Oysa anne-baba hatalı değildir, aksine ruhun zaten sahip olduğu derin yaraları yüzüne vurarak ona yardımcı olmaya çalışıyordur. Aslında anne-baba o ruha iyilik yapmaktadır. Çünkü bu ruhun belki de bu seferki hayata geliş sebebi becerikli olmayı ya da bir baltaya sap olmayı öğrenmektir.

Kendi anne-babasını kendi seçmiş olduğunu kabul etmek büyük bir adım ve birçok kişi için çok zor. Hayatındaki tersliklerden, ilişki problemlerinden, işsizlikten güçsüzlükten, parasızlıktan, yol yordam bilmemekten anne babayı sorumlu tutmak daha kolay. Ancak, anne baba sorumlu tutuldukça çocuk çocuk olarak kalır, gerçek bir yetişkin haline gelemez. Kendi çocukları hatta torunları bile olsa, o hala bir çocuktur.

Yetişkin olmak sorumluluk almak demektir. “Bugüne kadar, bugün ve yarından itibaren başıma gelen her şeyden ben sorumluyum,” diyebilen kişi yetişkin olmuştur. Anne babayı suçlayamayan kişiler bazen de kaderi suçlarlar. Oysa kader de bir çeşit ebeveyndir. Yüzümüze bizim en temel yaralarımızı vurmak için döndürür çarklarını. Bu yaralarla yüzleşmeyen şahıs sürekli feleğin çemberinde hamsterlık yapmaya mahkûmdur.”Benim yaralarım yok, gayet de düzgün bir insanım,” diyen ise en büyük çocuktur, en büyük korkaktır. Herkes yaralıdır. Herkes acıların çocuğudur.

Peki, yaralarla nasıl yüzleşilir? Daha doğmadan evvel beraberinizde getirdiğiniz yara neydi ve bu kapanmamış yara hangi sinekleri kendine çekti? Bu sinek ayıklama işine düşüncelerinizle başlayabilirsiniz. Daha sonra duygular… Mutlaka ve mutlaka çocukluğunuzu incelemeli, o zamanlar sevgi ile ilgili, yaşamla ilgili ailenizden neler öğrendiğinizi bulmalısınız. Çünkü bu öğrendiklerinizi aslında kendinize siz çektiniz. O enerjiyi kendinize çeken sizdiniz; daha doğmadan bu düşünceleri çekmeniz gerektiğini bile bile geldiniz bu aileye, bu ortama!

Konuyu daha da merak edenlere Barbara Brennan’in kitaplarını tavsiye ederim. Beş ana ruh yarası belirleyen Brennan’in kitapları ve okulundan mezun olan pratisyenlerle çok güzel yüzleşmeler yaşayacaksınız. Bir enerji çalışması seansında kendi çakramı gören,  cidden kendi gözlerimle gören ben, artık ‘çakralar uydurmadır,’ diyenleri dinlemediğim gibi, ruhun aslında ne kadar derin bir varlık olduğunu anladım. Çakramdan gri dumanlar çıktığını gördüğümde, temel yaramın ne olduğunu anladım. Ve bu yarayı en güzel biçimde yüzüme vurmuş olan canım anne-babamı sevgiyle andım. Güzel iş başardılar. Ve böylece onlar ebeveynlik görevini tamamen yerine getirmiş oldular. Ben de kocaman bir yetişkin oldum.

Darısı başınıza!