Anlatılacak bir hikâye

Avram VENTURA
3 Mayıs 2012 Perşembe

Ç

ağımız insanı her şeyin hikâyesini merak ediyor! Öykü sözcüğünü kullanmıyorum, çünkü hikâye sanki başka unsurları da içinde barındırıyor, dinleyene daha inandırıcı geliyor!

Neyin hikâyesi dersek?..

Aslında bir sınır yok! Piyasaya yeni sunulmuş bir markanın olduğu kadar, ünlü olmuş ya da şöhret basamaklarında yükselen bir insanın, ticari, sanatsal ya da bilimsel bir başarının hikâyesi... Olağan ya da olağan dışı! Adını koyamadığımız bir dürtüyle, kışkırtılıyoruz, merak ediyoruz, bu hikâyeleri okumak, dinlemek istiyoruz. Bunları bildiğimiz anda, sanki o insanı, o nesneyi ya da o olayı daha farklı sevecek, ona daha çok bağlanacağız; ama aranan, istenen bu! Anlatılanların gerçek olup olmaması bir yana, herkesin dinlemekten hoşlanacağı, konuyla ilgili bir hikâye, bu nedenle her zaman sunuma hazır bulunduruluyor.

Kitle iletişim araçlarının bu konudaki çabalarını göz ardı etmeyelim! Bazıları bire bin katarak kimi olay ve insanları abartılı bir şekilde öyküleştirirken, kimini de bir anda yerin dibine gömüyorlar. Yeter ki ellerindeki ürün ya da insandan ilginç bir hikâye yaratsınlar! Acındırsınlar, güldürsünler, düşündürtsünler... Okuyucu ya da izleyiciyi o kişilerin yerine koymalarını sağlayarak, onlarla özdeşleştirerek, meraklandırarak ya da kışkırtarak ilgiye ortak etsinler! Daha gerçekçi bir deyişle, pazarlamaya çalıştıkları her neyse, en kısa zamanda ve en iyi şekilde satsın!

 İşin doğrusu, bilinçlendiğimiz andan başlayarak öykülerle besleniyoruz. Hangi yaşta olursak olalım, iyiyi, doğruyu, yürekliliği, sevgiyi, aşkı, hasreti, başarıyı, inancı bu öykülerin iletileriyle anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Çaresiz, umutsuz, yılgın, başarısız olduğumuz anlarda, bir öykü mutlaka yolumuzu aydınlatıyor. Her birinin okuyucusu ya da dinleyicisi olurken, aslında kahramanlarından birinin yerine kendimizi koyarak, gerekli “kıssadan hisseyi” çıkarıyoruz. Bir bakıma yüzümüze tutulan aynada, kendimize olsun dile getiremediğimiz duyguları tüm çıplaklığı ile görebiliyoruz. Kuşkusuz her zaman olumluluğu ve erdemliliği anlatan bu öykülerle, bize farklı amaçlarda sunulan hikâyeleri karıştırmamak gerekli; ancak işlevleri ne olursa olsun, insanı hedefledikleri sürece, her zaman önemlerini koruyacaklardır.

Kendi payıma her alanda başarılı insanların, kurmaca değil gerçek olmaları koşuluyla, yaşam öykülerini okumayı seviyorum. Onların başarı yolundaki çalışmaları, engellere karşı savaşımları benim için her zaman yol gösterici, aydınlatıcı olmaktadır. Ne yazık ki, bunlardan bir kısmı söylentilere, kurgulara yaslandığından, asıl gerçekliklerini yitiriyorlar.

Sözümüzün başına dönersek...

Artık hepimiz, her şeyin hikâyesini merak ediyoruz; etmesek de ettirilmek zorunda kalıyoruz.

Günümüzün sloganı şu:

Her şeyin ve herkesin anlatılacak bir hikâyesi olmalı!

Dinleyicisini bulduktan sonra… Söylenecek bir söz kalmıyor.