Yok aslında birbirimizden farkımız, hepimiz yüz karasıyız

Türk Futbol Federasyonu’nun beklenen açıklaması 30 Nisan’da geldi. Peki, bu açıklama ne anlama geliyor?

Nedim BÜYÜKABOLAFYA Spor
3 Mayıs 2012 Perşembe

30 Nisan 2012 tarihinde TFF Başkanı yaptığı açıklamada şöyle diyor:

Sevinerek söylemeliyim ki; bahse ilişkin hiçbir unsur yoktur. Etik Kurulu da bu yönde bir bulgu olmadığını belirtti. Türkiye’de amaç, sebebi bahis olsun olmasın, futbolun temiz kalması, sahada oynanan oyunun sonucunun belirsizliğinin muhafaza edilmesi, dolayısıyla futbolu futbol yapan, Türk toplumunun en sevdiği oyun olmasını sağlayan özelliklerin korunmasıdır. Türkiye Futbol Federasyonu’nun bu amaçtan taviz vermesi hiçbir koşulda düşünülemez. 6222 sayılı yasanın bu adıyla değil de şike yasası olarak anılması en büyük üzüntümüzdür. Unutulmasın ki disiplin yargısı ile genel yargının teknikleri birbirinden farklıdır. Bugün itibariyle süratli bir karara varılmasına çok yaklaşılmıştır.”

Bu açıklamaların içinde ‘Aralarında Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’un da bulunduğu on altı kulüp PDFK’ya sevk edildi’ cümlesi de yer aldı. Bu demektir ki 2011-2012 futbol sezonunda yer alan takımlardan sadece Antalyaspor ve Orduspor PDFK’ya sevk edilmemiş oldu.

Bu açıklamalardan benim anladığım on sekiz takımın katıldığı mücadelede on altı takım yapılan müsabakalarda hileye başvurmuş. Benim anladığım 3 Temmuz’dan beri Türk kamuoyunu meşgul eden şike olayları sadece ve sadece bir balondu ve bu balon zaman içinde patlamadan söndürülmeye çalışıldı.

Alınan bu kararın doğruluğu veya yanlışlığını tartışmak artık boşuna. Daha önceki yazılarımda da belirtmiş olduğum maddi kaygıların bu kararda ne etkili olduğu yapılan açıklamadaki UEFA’nın istediği tek şey var: Kurulların karar vermesi. Biz bunu yapacağız. Tüm Türk halkının bize destek olacağından şüphemiz yoktur. 2020 Futbol Şampiyonası’nın en önemli adayı olarak duyduğumuz heyecanı gelin hep birlikte yaşayalım,” cümlelerinden anlıyorum. Ayrıca kurallar bizim istediğimiz kararı veremiyorsa biz bu kuralları da değiştiririz.

Maddi kaygılar taşınarak alınan bu karar neticesinde herhalde tüm kamuoyu Fenerbahçe’nin ve dolayısıyla Başkanı Aziz Yıldırım’ın atacağı adımları çok merak ediyor. CAS davasından kendi insiyatifiyle çekildiği açıklanan Fenerbahçe’nin TFF’nin aldığı bu kararla şike davasında suçsuz olduğu da açıklanmış gibi oldu. Bu durumda Şampiyonlar Ligi’ne katılama hakkı elinden alınan Fenerbahçe için de bir şekilde söz hakkı doğuyor.

Ayrıca şikenin masada yapıldığını fakat sahaya yansımadığı, bu nedenle Başkan Aziz Yıldırım’ın durumunun daha sonra açıklığa kavuşması da ayrı bir soru işareti. TFF’nin yaptığı açıklamayı samimi bulmayan bir başka kulüp olan Trabzonspor ise sonlandırılmaya çalışılan şike davasının açıklamalarını tatmin edici bulmayarak davayı daha ileriye taşımak arzusunda.

Bu konuyu daha fazla uzatmadan yazılı basında çok az yer alan başka bir konuya değinmek istiyorum; Gaziantepspor Kulübü’ne yapılan ani baskın ve bu baskın sonrasında kayıtlarda bulunamayan tam bir milyon lira. Son günlerde basına sızan haberler arasında Gaziantepspor’un Beşiktaş’a sattığı futbolcu Tabata’dan elde ettiği sekiz milyon avroluk bonservis bedelinin kayıtlarda yer almadığı belirtiliyor. Bu konu hakkında ortaya atılan söylemlerin de aslında araştırma konusu olduğu ortada.

Bu çeşit transferler de zaman zaman yazılı veya görsel basında dikkatleri üzerine çekmişti, fakat hiçbirine bu denli inceleme yapılmamıştı. Ve maalesef bu incelemede de tatmin edici bir karar alınacağına dair bir güvence yok.

Türkiye’de bu konular konuşulurken şike diyarı İtalya’da bir bomba daha patladı. Eski Barili futbolcu Andrea Masiello, geçen sene oynanan Bari-Lecce maçında kendi kalesine attığı golün kasıtlı olduğunu itiraf etti.

Bari Cumhuriyet Savcılığı’nın talebi ve Bari mahkemesinin talimatıyla yapılan şike operasyonunda, 15 Mayıs 2011 tarihindeki Bari-Lecce maçında ikinci golü kendi kalesine atan Masiello, bu golde kastı olduğunu ve bunu para için yaptığını itiraf etti. Karşılaşma, konuk Lecce’nin 2-0’lık üstünlüğüyle tamamlanmıştı. Ayrıca başka bir olayda da iki futbolcunun takımlarının küme düşmeme*

***

Başlangıçta amatör ruhla kurulan spor kulüpleri, günümüzde binlerce kişiye iş imkanı sağlayan kurumlara dönüştü. Sporun değişen yüzü kulüpleri de bu değişime uymak zorunda bıraktı. Daha önceleri amatör yöneticiler tarafından yönetilen kulüpler de zaman içinde uzman yöneticiler tarafından yönetilmeye başlandı. Böylece spor kulüpleri de birer işletme haline dönüştürüldü.

Türkiye’de de spor kulüpleri dernek statüsünde kuruldu ve birçok vergiden muaf tutuldu. Bu avantajı sürdürebilmek için şirketleşme yolunda ilerleyen kulüplerin dernek statüsündeki faaliyetlerine de devam etmeleri gerekiyor. Spor kulüplerinin çok düşük oranda ortağı olduğu şirketler kuruluyor ve spor faaliyetleri bu şirketler üzerinden devam ediliyor. Böylelikle kulüpler hem ticari işletmeler gibi gelir sağlayabiliyor, hem de dernek statüsünden faydalanarak birçok vergiden muaf tutuluyorlar.

Dönem dönem maddi kriz yaşayan kulüpler halka arz edilerek kendilerine gelir sağlıyorlar.

Reklam, lisans, naklen yayın hakkı kulüplerin gelir kaynaklarından en önemlileri. Kulüplerin bu kanallardan yüksek gelir elde edebilmeleri için ise başarı grafiklerinin de yüksek olması gerekiyor. Bu başarılar kulüplerin ticari başarılarının da artmasını sağlıyor.

Her işletmede olduğu gibi spor kulüplerinde de zaman zaman işler istenildiği gibi olmuyor ve bu nedenle sabit olan masraflarını karşılayabilmek için kural dışı hallere başvuruluyor. Sahada kazanılamayan puanlar masada kazanılmaya çalışılıyor. Kazanmak için yapılan yatırımlardan yeterli verim alınmaması veya küçük kulüplerin sporcularının büyük kulüplerin gözüne girmek için verdiği mücadeleler, ticari kaygı ile hareket eden kulüplerin korkulu rüyası oluyor.

İşte amatör ruhla başlayan sporun şirketleşmesine ve kirlenmesine sebep budur.

Sonsöz yaklaşan 19 Mayıs anısına Ulu Önder ATATÜRK’ten:

“Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim.”