Direniş

Birazdan okuyacağınız eşsiz hikayeler sporun temelini oluşturan özgürlük, mücadele, inanç ve direniş ruhunun insanlık tarihinin en korkunç dönemlerinden birinde yaşadığı varoluş mücadelesidir

Vedat LEVENT Spor
23 Nisan 2012 Pazartesi

Matthias Sindelar (1903-1939) - Futbol

Çekoslovak Yahudi göçmen bir ailenin çocuğu olan Sindelar’ın lakabı “Futbolun Mozart’ı” idi. Sindelar, Austria Wien FC takımını 1930’lu yıllarda Avrupa futbolunun tepesine yerleştiren en önemli isimdi.

1938’de Avusturya, Almanya tarafından ilhak edildi. Bu dönemde Avusturya Milli Takımı’nın en iyi oyuncularının Alman Milli Takımı’nda oynayacağı ilan edildi. Bileğinden sakat olduğunu bahane ederek Nazi bayrağı altında oynamayı reddeden Sindelar, ilhakın yıldönümünde Avusturyalılar ve Almanlar arasında oynanan ve Avusturya’nın 2-1 üstünlüğüyle biten dostluk maçında Avusturya takımının galibiyet golünü atmıştı.

Sindelar, Naziler’in gözüne batmıştı. Zira gol sevincini Nazi subayların oturduğu şeref tribünün önünde onların gözlerinin içine bakarak yaşamış ve maç bittiğinde tek Nazi selamı yapmayan oyuncu olmuştu.

Sindelar’ın başlattığı sivil itaatsizlik onun Nazizm’e karşı sportif direnişin sembolü olmasına sebep oldu.

Bundan birkaç ay sonra 23 Ocak 1939’da Sindelar evinde ölü olarak bulundu. Cenazesine 15.000 kişi katıldı. Cenazesinin olduğu gün Viyana’da hayat durdu.

 

Salamo Arouch

(1923-2009) - Boks

Salamo Arouch Holokost’tan kurtulan bir Yunan Yahudisi’ydi. Boksördü. Bokstaki yeteneği Auschwitz’de hayatını kurtardı. Nazi subayları onu ringte izlemeye bayılıyorlardı. 

Arouch 1923 yılında Selanik’te doğmuştu. İlk boks maçını on dört yaşındayken kazanmıştı. Henüz on yedi yaşındayken hafif orta siklette Balkan şampiyonu olmuştu.

1943 yılında ailesiyle beraber Auschwitz-Birkenau’ya gönderildi. Koluna 136954 numaralı dövme yapıldı. Gardiyanlar, yeni gelenleri sıraya dizmişlerdi. Aralarında boksör olup olmadığını sordular. Aruch elini kaldırdı. O andan itibaren haftada iki, bazen üç defa diğer mahkumlara karşı zorla boks maçlarına çıkartıldı.

Arouch, Auschwitz’deki mahkumiyeti süresince yapmaya zorlandığı 208 maçın hiçbirini kaybetmedi. Maçları kazandığı zaman kendisine ekstra yemek verildi. Bu sayede gücünü biraz da olsa koruyabildi. Kendisine kaybeden rakiplerini bir daha hiç görmedi zira hepsi maçın akabinde doğrudan gaz odalarına gönderiliyordu.

Arouch, Auschwitz’den kurtuldu. Ancak ailesi onun kadar şanslı değildi.

Nisan 1945’te Bergen-Belsen’de ailesinin akıbetini araştırırken yine bir Holokost kurtulanı olan on yedi yaşındaki Selanikli Marta Yechiel ile tanıştı ve evlendi. İsrail’e göç ettiler.

1989 yılında Willem Dafoe’nun başrolünü oynadığı Hollywood yapımı ‘The Triumph of The Spirit’ filmi Arouch’un toplama kampındaki hayatını konu alıyordu.

 Alfred Flatow

(1869-1942) ve

Gustav Felix Flatow (1875-1944) - Jimnastik

Alfred, Gdansk’ta doğdu. Ekim 1942’de Berlin’den trene konulduktan iki ay sonra hayatını kaybetti. Gustav ise Batı Prusya’da bulunan Berent şehrinde doğdu. 1943 yılında saklandığı Hollanda’da Alman askerleri tarafından tutuklandı. Önce Westerbork transit kampına, daha sonra Şubat 1944’te Terezin’e nakledildi. Aralık 1944’te burada yaşamını yitirdi.

Atletizm dünyası tarafından muhteşem kuzenler olarak adlandırılan Flatow’lar 1896 yılında modern olimpiyatların ilki olan Atina Olimpiyatları’nda Alman Jimnastik Takımı’na paralel bar ve dikey barda üç altın ve bir gümüş madalya ile bu daldaki ilk Olimpiyat madalyalarını kazandırmışlardı. 

1997 yılında Berlin şehri iki kuzeni onurlandırarak Reich Sport Complex Sokağı’nın adını Flatow Bulvarı olarak değiştirdi. Ayrıca Alman Posta Ofisi üzerinde kuzenlerin resmi bulunan özel bir pul bastı.

 

Alfred Nakache

(1915-1983) - Yüzme

Nakache, 1915 yılında Konstantin-Cezayir’de doğdu. 1930’larda Fransa’da yüzme sporunda ilk akla gelen isimdi. Spora başladığından 1942 yılına kadar aralıksız her sene Fransa şampiyonu oldu. Mareşal Petain’in Fransız Yahudileri’ni ikinci sınıf vatandaş seviyesine düşüren antisemit kanunlarına rağmen Nakache için özel izin alınarak Fransız Yüzme Milli Takımı’na devam etmesi sağlandı.  Yine de Nazi odaklı basının yoğun eleştirileri sebebiyle 1943 yılında Fransız Milli Takımı’ndan çıkarıldı. 1944 yılında karısı Paule ve kızı Annie ile beraber Auschwitz’e gönderildi. Eşi ve kızı burada hayatını kaybetti.  Nakache ise Auschwitz III Monowitz Kampı’na nakledildi. Burada kendisini tanıyan bir Nazi subayı onu yüzmeye zorladı. Sözün bittiği yerde insan onurunu devam ettirebilmek sessiz de olsa bir direniş hareketidir. Nakache, Auschwitz’de yüzmeye devam ederek kendine göre haksızlığa direndi. Nakasche’a kamptan kurtulduktan sonra Auschwitz yüzücüsü lakabı takıldı. 1948 yılında yine Fransa adına yarıştı ve savaş öncesi şampiyonluğunu geri aldı.