Hintli genç iPad’e kavuştuğunda sen ne yapıyordun?

İnternet ve teknolojinin yarattığı globalleşme sonucu oluşan fırsatlar, dünyanın sosyal yapısını nasıl etkileyecek?

Teknoloji
23 Nisan 2012 Pazartesi

Hindistan’da prestijli bir teknik üniversite en düşük gelirlilerin bile alabileceği fiyata iPad gibi tablet bir bilgisayar geliştiriyor. Hükümet de onu alacak olan yoksul ailelerin İnternet bağlantı ücretinin bir kısmını karşılayacağını bildirdi. Birçoğumuz gazetenin küçük bir köşesinde yer alan bu habere pek dikkat bile etmemiş olabilir. Fakat bu ve bunun gibi ilk bakışta önemsiz gibi duran benzer gelişmeler bizim ve çocuklarımızın hayatını hayal edemeyeceğimiz ölçüde değiştirecek.

Hindistan’ın o çok fakir çocukları İnternet bağlantılı tablet bilgisayara ulaştığı anda her türlü bilgi ve eğitime kavuşma imkânına sahip olacaklar ve isterlerse kendilerini eğitip geliştirebilecekler. Bugün İngilizce bilen ve belli bir eğitim görmüş herhangi biri, MIT Üniversitesinin bütün derslerini İnternet’ten bedava olarak takip edebilir. Bu imkânlar doğunca, korkunç fakirlikten kurtulma hırsıyla bu çocukların bir kısmı muhakkak ki kendilerini eğiteceklerdir. Hindistan’ın bir buçuk milyar nüfusunu düşününce kısa bir zaman sonra on milyonlarca yeni Hintli genç küreselleşme, İnternet ve kolaylaşan ulaşım sayesinde eğitim gerektiren her türlü işi çok daha ucuza ve aynı kalitede yapmaya talip olacaktır.

Küreselleşmeye somut örnekler vermek gerekirse; bugün birçok Amerikan hastanesi, radyoloji bölümünün gece mesaisinde Hindistan’da sabah olduğu için orada anlaşmış olduğu doktorları çalıştırmakta. Radyoloji görüntüsü İnternet üzerinden yollanmakta ve rapor da PDF dosyası olarak e-mail ile geri gelmektedir. Başka bir örnek ise Hintli firma bünyesinde bulunan en azından master sahibi olan genç öğretmenlerle İnternet üzerinden ABD’de olacağının dörtte biri fiyatına üniversiteye hazırlık dersleri verilmesidir. Basit bir kamera, kulaklık, bilgisayar yazım tableti alıp, özel bir yazılım indirdiğinizde öğretmen sanki yanı başındaymış gibi çocuğunuza ders verebiliyor. Son olarak Freelancer adlı bir siteye girdiğinizde mimarlık, tasarım, grafik, mühendislik, muhasebe, yazılım geliştirme ve benzeri bir sürü iş için İnternet üzerinden parça başı çalışacak kişilerle temas edip onları en uygun şartlarla çalıştırabiliyorsunuz.

Geçmişte kâtiplik (muhasebecilik) ciddi bir işti. Hem eğitim hem de uzun bir çıraklık dönemi gerektirirdi. O zamanlar yetişmiş bir kâtip rahatlıkla orta sınıf bir hayat yaşayabilmekteydi. Bugün, geçmişte kâtibin yaptığı işi, ticaret lisesi mezun genç bir eleman gelişmiş bilgisayar programları sayesinde çok daha hızlı ve hatasız bir şekilde yapabiliyor.  Aynı zamanda eskiden yapması zaman alan ve eleman sınırlamaları yüzünden mümkün olmayan raporlamalar bir tuşa basarak hızla hazırlanıyor. Bunun gibi bilgi, eğitim ve tecrübe gerektiren bir sürü başka işlerde yine bilgisayar programları veya ona bağlanmış makineler sayesinde geçmişe göre hem daha az eğitim almış hem de çok daha az tecrübeli kişiler tarafından çabuk, verimli ve ucuza yapılıyor.

Yukarıda bahsettiğim gelişmeler geçmiş on senede ucuz Çin ürünlerinin gelişmiş ülkelerin fabrika işçiliğine yaptığı tahribatın benzerini bu sefer o ülkelerin eğitimli sınıflarına yapacak. Eğitim gerektiren orta kademe bilgi işlerinin çoğunluğunun orta sınıf gelir kazandırma şansı kalmayacak.

1800 yıllarında İtalya’da toprak sahipliğinin dağılımı ile ilgili araştırma yapan Vilfredo Pareto adlı bir matematikçi bulduğu bulgular sonucunda daha sonra Pareto Kanunu denilen bir teorem geliştirdi. Pareto bulgularında o dönemde nüfusun yüzde yirmisinin yaklaşık olarak toprağın yüzde seksenine sahip olduğunu gösterdi. Daha sonra da bu sonucu hayatın birçok başka alanına da aktardı. İş hayatında masrafların yüzde sekseninin yaklaşık harcama kalemlerinin yüze yirmisi tarafından yapılması, satışların önemli bir kısmının az sayıda müşteriye olması ya da en basitinden kıyafetlerimizin az bir kısmını  çok yüksek sıklıkla giymemiz bu konudaki örnekler olarak gösterilebilir. Sanki hayatta doğal bir kanun, bir akış var ve hiç bir şey arzuladığımız gibi eşit ve adil olarak dağılmıyor. Olayların doğal gelişiminde her nedense Pareto dağılımı bir şekilde hâkim oluyor.

Yukarıda bahsettiğim küreselleşme, İnternet ve bilgi teknolojilerindeki gelişmeler yüzünden gelir dağılımı gelecekte Pareto analizinde olduğu gibi bile olmayabilir. Yüzde yirmiye yüzde seksen yerine belki de yüzde beşe yüzde doksan beşlik bir dağılım oluşacaktır. Üst düzey eğitim, yetenek, yaratıcılık, müteşebbislik ve yöneticilik bilgisi gerektiren işleri yapan küçük bir kitleyle, düşük seviye ve gelirli işler yapan geniş bir modern köle sınıfı oluşacak. İşlerin çoğunluğu müzik, film veya spor sektörüne benzeyecek. Bir tarafta astronomik ücretler kazanan çok az sayıda ve bütün dünyaya hitap edebilen yönetici, müteşebbis ve yaratıcı kişiler, diğer tarafta oldukça yetenekli olmasına rağmen bir ev geçindirecek bile parayı o meslekte karı koca zor kazanan milyonlarca insan. Herkes eğitime kavuşabildiği için insanlar o yüzde beş arasına girebilmek için önlerine havuç konmuşçasına kör bir şekilde koşturacak ama maalesef çok azı hedefine ulaşabilecek.

İnsanlar medya, çevre ve eski zamanların tapınakları yerine geçmiş alışveriş merkezleri tarafından sürekli tüketmeye yönlendirildiği için bilinçsiz bir şekilde harcamaya şartlanmakta ve daha sonra da onu kazanabilmek için çılgın bir şekilde adeta çaresizce koşmaya mecbur kalmaktalar. Maalesef yüzde doksan beşininse bu arzularını ne yaparlarsa yapsınlar elde etme şansı olamayacak.

Amerika’da açgözlü bankalara ve onların yöneticilerine karşı orta sınıf olma şansını yitirmiş hisseden kitlelerin başlattığı oturma hareketleri (Occupy Wall Street), Avrupa’nın mali çöküşü ve beraberinde gelmeye başlayan işsizlik ve yoksulluk  yukarıda bahsettiğim gelişmelerin bugün başlamış ilk dışavurumlarıdır.

Burada sorulacak olan soru bu gerçek karşısında kendimiz ve çocuklarımız için ne yapabileceğimizdir. Hepimizin ilk tepkisi çocuklarımız için en iyi eğitimi verme gayreti oluyor. Yetmezse yüksek lisans yapsın, bir lisan daha öğrensin vesaire diye düşünüyor ve bu uğurda kısıtlı imkânlarımızı harcamaktan ve büyük fedakârlıklar yapmaktan kesinlikle kaçınmıyoruz. Çocuklarımızın ileride geçinmelerini sağlamasını kolaylaştıracak bütün bu çabalar tabii ki gerekli ve doğru. Mamafih onları bekleyen inanılmaz rekabet ve değişim içeren gelecek karşısında yeterli olacak mı?

Büyük bir ihtimalle olmayacak. O halde ne yapmamız lazım? Benim düşüncem maddi imkânlarını artırma gayreti kadar çocuklarımızın her şart altında sağlıklı ve dengeli olabilmelerini sağlayacak psikolojik, sosyal ve ruhsal taraflarının da gelişmesine en az maddi gelişimleri kadar önem vermemiz ve bu konu da ciddi bir şekilde emek harcamamızdır. Aksi halde çoğunluğu kazanmalarının mümkün olmadığı bir yarışta boş yere koşturup anlamsız şekilde yaşamlarını tüketecektir.

Moni Levi