Suçlu kim?

İktisat kurallarının aksine futbolda gelirler arttıkça verimlilik ve kârlılık düşüp, borçlanmanın artıyor. Bugün büyük kulüpler toplamda bir milyar lirayı bulan borç sorunuyla karşı karşıya. Bunun da başlıca nedenini popülist ve kontrolsüz transfer harcamaları oluşturuyor. Peki, suçlu kim?

Nedim BÜYÜKABOLAFYA Spor
28 Mart 2012 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta içinde yazılı basında ilginç bir başlık dikkatimi çekti. Başlık aynen şöyle idi: ‘Borçla gelen refah sizin değildir.’ Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde konuşan İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, “Özüne bakacak olursak, konu aslında borçla edinilmiş refahtan vedalaşmak istenmemesidir. Belirli bir refah düzeyini borçla temin etmişseniz ve borcunuzu ödeyemiyorsanız o refah size ait değildir. Dolayısıyla size ait olmayan aktiflerle, varlıklarla, refahla vedalaşmak zorundasınız. Yapılmayan ve yapılmak istenmeyen budur,” dedi.

Sporun profesyonelleşen yüzü elde edilen gelir miktarının artmasına ve amatör ruhun ortadan kalkmasına neden oldu. Bu durum sporun devlet politikalarına dahil olmasına ve bu sayede hem ülke reklamının yapılmasına hem de sportif mücadelelerle birbirlerine üstün olma savaşına sebebiyet vermekte.

Günümüzde birçok spor dalı geniş kitleler tarafından takip edilmekte, ama bunlardan bir tanesi var ki kitlesel olarak diğerlerine fark atmış durumda; FUTBOL. Futbol peşine taktığı milyonlar sayesinde büyük bir ekonomi haline geldi. Fakat bunun siyasi güç olarak kullanılması ne kadar mümkün oluyor bilinmez.

Bugün futbol kulüplerini incelediğimizde ülkelerinde ve dünyada söz sahibi olmuş tüm kulüplerin yerel sporcuların yanı sıra yabancı ve devşirme sporcularla dolu olduğunu görüyoruz. Dünya futbolunda söz sahibi olan Hollanda, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere bu duruma örnek olarak verilecek ülkeler.

Futbol kulüpleri peşine kattığı milyonlarca taraftar sayesinde büyük bir ekonomiye dönüşen futbol reklam, yayın hakkı ve sponsorluk ilişkileriyle çok büyük birer ticari işletmeye olmaya başladılar.

Dünyada olan bu tarz gelişmeler ülkemizdeki futbol kulüplerini de etkiledi. Böylece Türk takımları da yapılarını dünya lideri kulüplerin yapılarına benzetmeye çalıştılar.

Türk futbol kulüpleri de dünya arenasında yer alabilmek için kimlerini kendi bütçeleriyle, kimilerini banka kredisiyle, kimlerini de sponsor yardımıyla yüzlerce futbolcuyu renklerine bağladılar. Yapılan transferler ürün ve kombine satışlarını arttırdı, yayımcı kurumun üye sayısını da arttırmaya başladı. Fakat ilerleyen zamanlarda yapılan bilinçsiz transferler, başarısız sonuçlar futbolun dünya gelirlerinden pay alamamaları Türk futbol kulüplerini istenilen gelir düzeyine taşıyamadı. Bu durum kulüplerin alçak-borç dengesini negatif yönde etkiledi.

Bu gelişmelerin neticesinde son aylarda Türk futbol camiasını oldukça etkileyen şike davası gelecek yıllarda Türk futbolunu bekleyen son derece ciddi tehlikelerin gözden kaçmasına sebep oldu. 2014-2015 sezonunda uygulanacak UEFA Finansal Fair Play kriterlerine göre kulüplere denk bütçe zorunluluğu getirilmesi, gözleri Türk takımlarının borçlarına çevirdi. Mali şeffaflık anlamında Avrupa’nın gerisinden gelen Türk futbolunda, Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzonspor’un borçlarının toplamı bir milyar lirayı buluyor.

Üç büyüklerin borç sorunu da büyük

Şike soruşturmasıyla zor günler geçiren Türk futbolu, büyük kulüplerin toplamda bir milyar lirayı bulan borç sorunuyla da karşı karşıya. Üç büyükler arasında Beşiktaş, yaklaşık 363 milyon lirayla en borçlu kulüp olurken, Galatasaray 264, Fenerbahçe ise 235 milyon liralık borca sahip.

Trabzonspor’un borcu ise 90 milyon lira civarında bulunuyor. Kulüp borçlarının büyük kısmını banka borçları oluştururken, Fulya Plaza’nın kira gelirlerini Futbol AŞ’nin borçları için bankalara temlik eden Beşiktaş’ta, borçların tamamının ödenmesi için yaklaşık 15 milyon avroluk bonservisiyle on Quaresma’nın olması gerekiyor.

Ünal Aysal’ın başkanlığa seçilmesiyle önceki dönemlerden kalan borçlarını yapılandırıp borcunu 264 milyon liraya düşüren Galatasaray’da ise borçların karşılanması için dokuz milyon avroluk bonservis bedeliyle on iki Elmander olması gerekiyor.

“Mali tabloyu denetleyecek yapı şart’’

Futbol Ekonomisti Tuğrul Aksar, kulüplerin borçlarının temelinin 90’lı yıllara kadar uzandığını belirterek, borçların büyük kısmını banka borçları, diğer kısmını ise yöneticilere olan borçların oluşturduğunu söyledi. İktisat kurallarının aksine futbolda gelirler arttıkça verimlilik ve kârlılık düşüp, borçlanmanın arttığını savunan Aksar, bunun da başlıca nedeninin popülist ve kontrolsüz transfer harcamaları olduğunu dile getirdi.

Üç büyükler başta olmak üzere Türk takımlarının hatalı transfere her yıl milyonlarca dolar ödediğine dikkati çeken Aksar, “Kulüplerimizin son beş yılda transfer açığı 227 milyon avroya ulaştı. Bu da banka kredisiyle finanse edildi. Ayrıca, kulüplerimiz yanlış şirketleşme modeliyle borsaya açıldıkları için her sene ciddi temettü dağıtmak zorunda kalıyor. Beş yılda 25-30 milyon doları bulan temettüler de yine banka kredisiyle karşılanıyor,” diyor. Tuğrul Aksar, İskoçya’nın en köklü kulüplerinden Glasgow Rangers’ın vergi borçları nedeniyle kayyuma devredildiğini anımsatarak, ‘’Borçlar böyle devam ederse Türk futbolunu kötü günler bekliyor. UEFA’nın Finansal Fair Play kriterlerini 2014-2015 sezonunda uygulayacağı düşünüldüğünde, elimizi çabuk tutmalıyız. Söz konusu dönemde kriterlere uymayan kulüpler UEFA organizasyonlarından mahrum kalacakları gibi, çeşitli cezalar da alacak. Kulüplerin mali tabloları inceleyecek ve denetleyecek bir yapıyı mutlaka oluşturmalıyız,” dedi. UEFA İcra Kurulu’nca 2009’da kabul edilen Finansal Fair Play, kulüplere uyması gereken bir takım zorunluluklar getiriyor. Buna göre, ‘’yöneticiler kulüp için ceplerinden harcama yapamayacak, kulübün toplam borcu, toplam gelirinin yüzde 100’ünü geçemeyecek, yöneticiler borçları 2012–13 sezonuna kadar ödemek’’ durumunda kalacak. Bu kurallara uymayan kulüplere UEFA organizasyonlarına katılmamadan, para cezasına kadar birçok yaptırım uygulanacak. Peki güzide kulüplerimizi bu duruma getirenler kim ya da neler?

Her sezon yeni ve flaş transferler bekleyen taraftar mı? Taraftarın gözüne hoş gözükmek isteyen kulüp yöneticilerimi?

İzleyici veya abone sayısını arttırmak amacı ile sporcu maliyetlerinin bir kısmını karşılayan yayımcı kuruluşlar mı?