Baharın kızı ‘MOR KARBASİ’ ilk kez Türkiye’de

Cenk ERDEM
21 Mart 2012 Çarşamba

Henüz yirmili yaşlarda olan Mor Karbasi, sesi ve şarkılarıyla Yasmin Levy ve Mariza ile karşılaştırılırken, annesinin yazdığı sözler üzerine yapmış olduğu besteler de yaratıcılığın ortaya koyuyor. İlk albümü ‘The Beauty and the Sea’ ile yıldızı parlayan ve özellikle ‘Roza’ şarkısıyla ünlenen Mor Karbasi’nin yeni albümü ‘The Daughter of The Spring’ (Baharın Kızı) ise, hem birbirinden güzel geleneksel Ladino şarkılarını barındırıyor hem de bazı şarkılarda nefis fadolarla yakınlaşıyor. 25 Mart’ta the Seed’de sahne alacak olan ünlü yıldızla yeni albümünü ve ona büyük cesaret veren annesini konuştuk.

 Son albümünüz ‘The Daughter of The Spring’ kapağıyla tıpkı ismi gibi sizi çiçekler içinde sunuyor; bizlere baharın kızının hikâyesinden söz eder misiniz?

 Albümün isim parçası olan ‘Baharın Kızı’ şarkısının sözlerini annem yazdı. Aslında bu parçayı bir otobiyografi gibi kabul edebilirsiniz; tıpkı şarkının sözlerinde olduğu gibi, kendi iç sesimi dinlemek için alıp başımı gitmeye, sessizliğe ihtiyacım vardı. Annem ve ben ruh olarak her zaman çok yakın olduk. O, iç dünyamı da iyi bilir. 18 yaşında evi terk ettim ve çocukluğumun geçtiği evden uzaklara, İngiltere’ye taşındım. Çok üstüne düşülen bir çocuk olduktan sonra, aniden evden ayrılıp, kalbimin sesini izlemeye, son iki albümümün yapımcısı Joe Taylor’ın, sevdiğimin yanında olmaya karar verdim. Ayrıca İngiltere’de daha büyük bir dinleyici potansiyeli olan müziklerimin peşine de düşmeye kararlıydım. Ama hâlâ gitmek için nasıl olup da cesaret bulabildim merak ediyorum. Sanırım hayat her şeyden güçlü.

 Eleştirmenler ilk albümünüz ‘Beauty and The Sea’ yayınlandığında sizi Yasmin Levy ile kıyasladılar, şimdi ise meşhur fado şarkıcısı Mariza ile… Peki, bütün bu karşılaştırmalar hakkında ne hissediyorsunuz?

Çok gururumu okşuyor, ama bununla beraber ben ayrı bir bireyim. Her ne kadar folk müziklerde çok fazla benzerlikler olsa da, farklı ve özgün bir tarz getirebildiğimi de hissediyorum.

 Özellikle albümünüzün isim parçası ‘La hija de la Primavera’ (Baharın Kızı) bir fado şarkısı gibi tınlıyor. Genel olarak ikinci albümünüzün müziklerini nasıl tarif edersiniz?

Fado şarkıcısı Amalia Rodriguez’in büyük hayranıyım ama şarkılarım düşünebileceğiniz her tür müzikten etkiler taşıyor. Yazdıklarım Fas veya İran’dan ezgiler gibi; Türkçe, Yunanca, Arapça şarkılar ya da çingene müzikleri gibi; flamenko, klasik, caz, fado veya folk gibi… Hepsi çok dinlediğim şarkılardan esinlenen parçalar… Albümdeki geleneksel Sefarad şarkıları, farklı Akdeniz ülkelerinden gelen ve daha farklı düzenlemeler gerektiren eserler.

 ‘La hija de la primavera’, kalbi kırık bir genç kızın hikâyesini anlatıyor; peki aşk incittiğinde, sizce kalbe ne iyi geliyor?

Zaman zaman kalbinizin kırılması da dâhil, hayatta birçok şeyle karşılaşıyorsunuz ama hep kendinizle baş başasınız. Önce kendinizi sevmeyi öğrenmeniz lazım; ancak o şekilde başkalarını da sevebilirsiniz. Kırık kalbe çare? Büyük ihtimalle zaman olabilir ve ayrıca kalbinizi de yeniden sevmeye açmanız lazım.

 İlk albümdeki şarkılarınızdan ‘Roza’ ve ‘Fuego’ flamenkoya en yakın olan parçalardı. Yenilerden hangileri bu özelliği taşıyor?

Şu anda üçüncü albümümü kaydediyorum ve Sevilla’dan harika bir flamenko gitaristi olan Salvador Gutierrez’in gitar çaldığı bazı şarkılar da dâhil, flamenkodan oldukça esinlenen yeni parçalarım var. Salvador, bazen benim de beraber çalıştığım ve müthiş gösterilerinde şarkılarından bazılarını söylediğim, harika bir flamenko dansçısı olan Andres Marin’in de gitaristi.

 İlk albümünüzün isim parçası ‘The Beauty and The Sea’, Antik Yunan’da geleneksel bir düğünün hikâyesini anlatıyordu. Yeni albümünüzde de bir damat ve gelinin hikâyesini anlatan ‘Dezile al mi amor’ adında bir şarkı var. Özellikle düğün şarkılarını mı seviyorsunuz?

Eğlenceli bir soru, iyi anlamda söylüyorum. Düğün şarkılarını seviyorum ama ayrıca Sefarad şarkıları arasında gelini evli bir kadın olarak hayata hazırlamak üzere söylenen çok fazla düğün şarkısı mevcut. Mikve (Yahudilerde arınma havuzu) törenleri gibi kadınların başı çektiği ritüeller var. Gelinin yıkandıktan sonra suya birkaç kez tamamen batırılıp çıkarılırken edilen dualar; gelinin müstakbel kocasına saf/ temiz olarak hazırlandığı ve gelinin merkez olduğu, düğünden önce ve sonra yapılan geleneksel törenlerde söylenen şarkılar gibi…

 Hayatınızın melodisindeki ilk notanın annenizin karşılıksız sevgisi olduğunu itiraf ediyorsunuz; peki annenizin şarkı söylemeyi seçmenizdeki rolü için neler dersiniz?

Sanırım annem çok büyük bir incelikle beni, erkek kardeşlerimi ve kız kardeşlerimi belirli bir yol takip etmemiz için yönlendirdi. Bana, özgür olabilmek için daima rüyalarımı okuyup, kalbimi dinlemem gerektiğini öğretti. Birçok şarkımın sözlerini o yazdı. Ayrıca çok da güzel bir sesi vardır. Küçüklüğümde her zaman bana şarkılar söylerdi, her zaman…

 Dünya turneniz Nottingham konseriyle başlıyor ve Türkiye’de ilk kez 25 Mart’ta sahne alacaksınız. Türkiye’deki ilk konserinizde sizden neler bekleyebiliriz?

Uzunca bir süredir Türkiye’de konser vermeyi dört gözle bekliyordum, dolayısıyla sabırsızlanıyorum. İzleyicilerin konserde duyacakları birçok Sefarad şarkısı Türkiye’den, Ladino ve Türkçe karışık şarkılar. Birçoğu dinleyicilere tanıdık gelebilir. İstanbul’da, sahnede, beni her anından çok keyif alırken ve çok mutlu görmeyi bekleyebilirsiniz. Sizlere şarkılarımı canlı söyleyebilmek için sabırsızlanıyorum. Bana harika müzisyenler eşlik edecek. Verecek çok sevgim var ve umarım bunu sesimle iletebilirim.