Kitapların ardından: Senin, benim ve bizim için… ‘Biraz İnanç’

Perspektif
21 Mart 2012 Çarşamba

Galya KOHEN AFYA


Bazen kitapları bizim seçtiğimizi değil, kitapların bizi seçtiğini düşünürüm. Çok uzun süre gitmediğim Beyoğlu sokaklarında, çok sık uğramadığım bir kitapçıda, aylar önce bahsedilen bu kitap rafta tek orijinal versiyonuyla beni buldu. Hayat hiçbir zaman bazı şeyleri göz ardı etmemize izin vermez. Tıpkı ‘Biraz İnanç’ gibi… Hayat, eğer şanslıysanız tabii, asıl olanı unutturmaz size. Bazen bir kitap, bazen bir arkadaş, bazen bir sevgili, bazen bir çocuk, bazen de geçmişten tanıdığınız bir sima olarak karşımıza çıkartır.

Tıpkı Mitch’in karşısına çıkarttığı Albert Lewis gibi…Ve bazen bize külfet gibi gelen bir rica, bir lütfa dönüşür. Haham Albert Lewis’in yıllar önce öğrencisi olan Mitch’e öldükten sonra kendisi için bir methiye yazmasını rica etmesi gibi… Biri sizden böylesine bir ricada bulunsa, siz nereden başlardınız? Ya da hayatınızdaki kaç kişiyi ardından bir methiye yazacak kadar iyi tanıyorsunuz? O kişinin bir haham, bir baba, bir eş, bir çalışan, bir öğrenci veya bir oğul olduğunu unutup gerçekten kim olduğunu tanımaya ne zaman başlarsınız?  

“İşte kırklı yaşlarımın başında buradaydım…Doğup büyüdüğüm yere geri dönmüştüm. Buraya bir amaç için gelmiştim. Methiye için. İşim bitince eve gidecektim,” der Mitch her şeyin başında. Ve bir gün aya, ay sekiz yıla dönüşür. Mitch bütün bunların zeki bir hahamın, yetişkin eğitim kursu için onu çekmek amacıyla yaptığı bir numara olup olmadığını düşünmeden edemez. Aslında çok da yanılmaz. Çünkü hayat çift yüzlüdür. Gökyüzü ve yeryüzü… Adem ile Havva…

Bir kişiyi gerçekten tanımaya gayret ettiğinizde sizin de kendinizi keşfetmenize yardım eder. “Sana asla ‘hayır’ diyemezdim. Ve seni daha iyi tanımam gerekiyordu, ama din adamı olarak değil, insan olarak. Böylece bu ziyaretlere başladık. Çeşitli fikirler üzerinde akıl yürütüp, tartıştık…”

Ve bu ziyaretlerin birinde Mitch, Al’e sorar:

- Bir insanı ne mutlu eder?

- Toplumun mutlu olması için sahip olmamız gerektiğini söylediği şeyler: yeni şeyler, daha büyük bir ev, daha iyi bir iş. Ben bunun yanlışlığını biliyorum. Bütün bunlara sahip olan bir sürü insana yardım ettim ve hiçbiri de elindekilerle mutlu değildi. Dünyadaki her şeye sahip oldukları halde biten evliliklerin sayısı… Paraları ve sağlıkları olduğu halde sürekli kavga edip tartışan insanlar… Daha fazlasına sahip olmak, daha fazlasını istemene engel olmaz. Ve eğer her zaman daha fazlasını istersen- daha zengin olmak, daha güzel olmak, daha çok tanınmak- büyük fırsatı kaçırırsın ve deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki mutluluk hiç gelmez.

diye anlatır Al.

- Peki mutluluğun sırrını bulduk mu? diye ısrar eder Mitch.

- Evet. Hazır mısın?

- Hazırım

- Tatmin olmak

- Bu kadar mı?

- Minnettar olmak

- Bu kadar mı?

- Sahip oldukların, aldığın sevgi ve Tanrı’nın sana verdikleri için.

- Hepsi bu mu?

- Hepsi bu. Derin bir iç çekerek tamamlar Al.

Bilgelerimizin bize öğrettiği gibi bir bebek dünyaya geldiğinde yumrukları sıkılıdır. Bebek daha iyisini bilmediğinden her şeyi kapmak ister. Ama yaşlı bir insan nasıl ölür? Elleri açık olarak. Çünkü yanında hiçbir şey götüremeyeceğini bilir.

Ve işte Mitch bunu gerçekten anladığında hayat onu bambaşka bir kişiyle buluşturur. Geçmişinde hapse girmiş, insanların yanında öldürülmesine sessiz kalmış, uyuşuturucu ile hem kendini hem başkalarını zehirlemiş ve şimdi kilisesinde onlarca evsize yardım eden rahip Henry’ye… Ama artık Mitch onu, geçmişinin geleceğini ne kadar gölgelediğini sorgulamadan bugünkü Henry olarak görmeye ve yardım etmeye hazırdır.

Al haklıydı…”Ben mutlu bir adamım. Dünyada pek çok şeyin değiştirilmesine yardım ettim. Mitch’in bile biraz yol kat ettmesini sağladım.”

Ve bir gün belki sen de, ben de, bizler de gerçekten kim olduğumuzu görmek için yol kat etmeye ve minnettar olmaya hazır olacağız. ‘Biraz İnanç’ ile…

Galia Hasid