Ağa Takılanlar

Yazar niyetini başkalarını üzerinden dillendiriyor ki konu ayrımcılık olunca çok karşılaştığımız bir şey. Böyle düşünenler de var naifliğiyle demokratik bir ülkede suç sayılacak nefret söylemi örneklerini fikir paylaşımıymış gibi sunan anlayışı da tanıyoruz. Buradaki “Türkiye'yi bir Yahudi mi temsil edecek?” sorusu yazarın asıl sormak istediği sorudur. Devamla Türkiye’nin İsrail’e şirin gözükmek adına bir Yahudi’yi Eurovizyon’a gönderiyor iddiası %99’u kışkırtmaya çok teşne bir iddia. BÜLENT TOP

İzak BARON Diğer
1 Şubat 2012 Çarşamba

Buradaki “Türkiye'yi bir Yahudi mi temsil edecek?” sorusu yazarın bize asıl sormak istediği sorudur. Yazının ana ruhu ve izleği budur. Devamla Türkiye’nin İsrail’e şirin gözükmek adına bir Yahudi’yi Eurovizyon’a gönderiyor iddiası %99’u kışkırtmaya çok teşne bir iddiadır. Bülent Top

ALMANLAR HER SENE KONFERANSIN YILDÖNÜMÜNÜ TARİHLERİYLE YÜZLEŞMELERİNİN BİR VESİLESİ YAPAR

Bir milli mutabakat katliamı olarak tarihe geçen Wannsee Konferansı’nın üzerinden 70 yıl geçti. Almanlar her sene konferansın yıldönümünü tarihleriyle yüzleşmelerinin bir vesilesi yapar. Yüzleşilen tarihin bu karanlık sayfası için her seferinde özürler dilenir, benzer katliamların bir daha yaşanmaması için tarihin bu sayfası her daim taze tutulur.

Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulff konferansın düzenlendiği villada “Bu yer ve Wannsee ismi, yaşamaya değer olan ve olmayanın bürokratik bir organizasyonla karara bağlandığı, devlet tarafından organize edilmiş bir kıyımın simgesidir” diyerek tarihe not düşer.

İbrahim Varlı

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1280068080&news_code=1327399185&year=2012&month=01&day=24

TÜRKİYE’NİN İSRAİL’E ŞİRİN GÖZÜKMEK ADINA BİR YAHUDİ’Yİ EUROVİZYONA GÖNDERİYOR İDDİASI %99’U KIŞKIRTMAYA ÇOK TEŞNE BİR İDDİADIR

Şimdi kibar kibar Yahudi düşmanlığının ifşa olduğu bölüme geliyoruz. Şöyle diyor yazarımız: “İzmirli bir yerel gazete İzmir'den çıkan Yahudi kökenli Dario Moreno'dan sonra yeni bir Yahudi kökenli Dario Moreno'nun çıktığını söyleyerek, Can Bonomo'yu Dario Moreno'ya benzetti. Akit gazetesi konuyu farklılaştırarak “Eurovision'da Türkiye'yi bir Yahudi mi temsil edecek?” diye sordu. Bu konuda da çok ciddi komplo teorileri yapılmaya başlandı. Teorilere göre TRT'nin İsrail'e şirin gözükmek adına bir Yahudi bir genci bu yarışmaya gönderdiği de en çok konuşulan komplo teorisi oldu. Bir an bunu duyunca ben de durdum, "Acaba mı" diye kendi kendime sordum.”

Sanırım bunu okuyan her insan öncelikle bu paragraftaki “köken” kelimesinin ne amaçla yerleştirildiğini anlar. Yok, yanlış söyledim ancak % 1’den biriyse anlar. Yazar kendi niyetini başkalarını üzerinden dillendiriyor ki konu ayrımcılık olunca çok karşılaştığımız bir şey. Bak böyle düşünenler de var naifliğiyle demokratik bir ülkede suç sayılacak nefret söylemi örneklerini fikir paylaşımıymış gibi sunan anlayışı da tanıyoruz. Buradaki “Türkiye'yi bir Yahudi mi temsil edecek?” sorusu yazarın bize asıl sormak istediği sorudur. Yazının ana ruhu ve izleği budur. Devamla Türkiye’nin İsrail’e şirin gözükmek adına bir Yahudi’yi Eurovizyon’a gönderiyor iddiası %99’u kışkırtmaya çok teşne bir iddiadır. Yazarın, “Ben de durdum acaba mı dedim” laf kalabalığına bakmayın. O zaten kendiyle bu görüşleri özdeş gördüğü için seçip koymuş bu örnekleri.

 “Yahudilerin Türkiye'de çok ciddi bir lobisi var, bunu bizzat biliyorum, radyo pazarının yüzde 40'ına yakın bir bölümünü onlar yönetiyor, eğlence ve ticaret işine kafaları hepimizden çok basıyor, bu da ayrı bir gerçek.”

Bak sen neler biliyormuş. Gene aletinin düğmesine basmış radyo alemindeki %40 Yahudileri yakalamış. Bu nasıl bir mantık. Bu nasıl bir kafa yapısıdır. Yazar burada ayrımcılığın ve Yahudi düşmanlığının şahikasındadır. Farkında olmadan dilini netleştirmiş. “Biz” ve “onlar” noktasına gelmiş. Bir “biz” var pastadan payı az almışız bir de bize karşı kurnaz, kafaları çok çalışan “onlar” var yani Yahudiler; onlar pastayı hamuduyla götürüyor. Her şeyi bilen yazar sanırım 6-7 Eylül rezilliğini, Varlık Vergisi rezilliğini bilmiyor. Yoksa bu dili kullanmazdı.

“Ben bu yıl İsrail'in Eurovision Şarkı Yarışması'nda Türkiye'ye 12 tam puan vermesi gerektiğini düşünüyor ve bunu da bekliyorum. Eğer İsrail, bu gence ve dolayısıyla Türkiye'ye 12 puan vermezse “yuhhh...” diyeceğim, şimdiden peşin söyleyeyim.”

%99 temsilcisi bu arkadaş her şeyi birbirine karıştırmış. İsrail’in politik yöneticileriyle İsrail halkını aynı sanıyor. Daha kötüsü Türkiye’deki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Yahudi insanları İsrailli sanıyor. Halkını çok iyi tanıyan ve ölçen güzel kardeşim, 2007 yılında senin %99, Eurovizyon yarışmasında 12 puanı Ermenistan’a neden verdi sor bakalım kendine; o zaman da böyle nefretle mi karşılamıştın bu puanı?

Ve yazar son vurucu darbesiyle bitiriyor yazısını. “Sevgili Can’a bir şarkı adı önerim olacak şarkının adı ‘Şalom Örovizyon’ olsun,” diyor.

Biz %1’in içine hapsolmuşlar bu yazıyı okuyunca ne demek istediğini çok iyi anlıyoruz.

Bülent Top

http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=29373&cat=100

NAZİLER ON YILDA 6 MİLYON “VATANDAŞINI” ÖLDÜRDÜ, BİZ İSE 90 YILDA 3 MİLYON VATANDAŞIMIZI TÜRLÜ EZALARLA YOK ETMİŞİZ

Tarihçi Ayşe Hür, geçen pazar Taraf’taki köşesinde güzel bir liste vermiş. Yıl yıl Türkiye’deki Hıristiyan azınlığa devlet eliyle yapılan her tür hukuk, anayasa, insan hakkına aykırı uygulamaları. Bir üç beş hadiseden söz etmiyorum. Koca ve utanç verici bir liste. http://www.taraf.com.tr/ayse-hur/makale-cumhuriyet-in-azinlik-raporu.htm

Bildiğin Nazizm. İttihat ve Terakki ideolojisi, Cumhuriyet ile aynen devam etmiş.

Türkiye’de Türk ve Müslüman olmayanlar çok sistemli bir şekilde “kurutulmuş”.

Naziler on yılda 6 milyon “vatandaşını” öldürdü, biz ise 90 yılda 3 milyon vatandaşımızı türlü ezalarla yok etmişiz. Öyle gizli saklı falan da değil. Kanunlar çıkmış, işlerinden atılmışlar, malları ellerinden alınmış, toplama kamplarına taş kırmaya yollanmışlar, üzerlerine yağmacılar, tecavüzcüler, katiller yollanmış, Türkçe dışında bir dil konuşmaları yasaklanmış, hâlâ kalmaya çalışanlar ise bir gecede sınır dışı edilmişler. Basın da (her zamanki alçaklığıyla) destek vermiş. İnsanları küçük düşürmüş, türlü kepazeliklerle itham etmiş, kamu desteği oluşsun diye elinden geleni yapmış. 1938 Erzincan Depremi için yurtdışından yardım yollayan Yahudilerle bile alay edilmiş, yardımların altında çapanoğlu aranmış.

1955’deki 6-7 Eylül olaylarının sorumlusu diye kimi içeri aldılar dersiniz?

Aziz Nesin ve arkadaşlarını! Bir taşla iki “istenmeyen”. Gayrimüslim ve komünist. Ne güzel oyun değil mi? Solcuların da kökü başarıyla kurutuldu netekim.

Bakın Diyarbakır’da yüzlerce ceset çıkıyor ortaya bugünlerde. Devlet eliyle öldürülmüş Kürt vatandaşlarının gizlice gömülmüş cesetleri.

On binlerce olduğu iddia ediliyor. 17 bin kayıp var zira memlekette.

Bir gece evlerinden alınan bir daha haber alınamayan 17 bin insan.

Hepsi çıkacak elbette ortaya. Ne uğruna oldu bütün bunlar? Ne uğruna kaybettik biz bu insanlarımızı? Ne geçti elimize?

Böyle yaptık da dünyanın en mükemmel, en müreffeh, en yaşanılır, en yaratıcı, en zengin, en akıllı ülkesi mi olduk? Başımız göğe mi erdi?

Kimse kalmadığı için kendinin soykırımını yapmaya devam eden ruh hastaları ülkesi olduk sadece ve sadece.

Mutlu Tönbekici

http://haber.gazetevatan.com/Haber/426649/1/Gundem

GAYRIMÜSLİM AZINLIKLARI BU MEMLEKETTE YAŞATMAMA, HELE MÜLK SAHİBİ OLMALARINA KESİNLİKLE GÖZ YUMMAMA POLİTİKASI: İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN “DEVLET POLİTİKASI” HALİNE GETİRDİĞİ BU ÇOK TEMEL YAKLAŞIM

Gayrimüslim azınlıkları bu memlekette yaşatmama, hele mülk sahibi olmalarına kesinlikle göz yummama politikası: İttihat ve Terakki’nin “devlet politikası” haline getirdiği bu çok temel yaklaşım. Bunun sönük uzantısı Ege’den Rum kaçırma girişimleri ve pırıl pırıl sonucu, 1915. Ardından, savaş sonu curcunasında ne olduğu tam da anlaşılamayan Mübadele; otuzlarda, Trakya’da Yahudilerin başına gelenler; ikinci savaşta, yeniden “devlet politikası” olarak yüzeye çıkıveren Varlık Vergisi; o politikaların çoğuna muhalif olan DP’nin elceğiziyle hepimize armağan ettiği 6 Eylül! Devlet politikasının “necip halkımız”da bulduğu yankı.

Uzatmayalım. Böylece Hrant Dink’e kadar geliyoruz. Tarihte ilk kez onunla, o büyük cenaze yürüyüşü gerçekleşiyor ve şu saydığım listede olanlardan hoşnut olmayan insanların bu ülkede, hem de bayağı kalabalık bir biçimde yaşadıkları ortaya çıkıyor.

Murat Belge

http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=6073&Murat_BELGE-Hrant_turnusolu

İSRAİL-TÜRKİYE ÖRNEKLERİ ARASINDAKİ EN BÜYÜK FARK; İSRAİL OTOBÜSLERİNDEKİ “CİNSİYET AYRIMCILIĞININ” YALNIZ “DİNCİLERİN KULLANDIĞI MARJİNAL OTOBÜSLERDE” UYGULANIYOR OLMASI

Okurken yüreğim sıkıştı. Kendimi Özlem Çelik’in yerinde hissettim. Tüm otobüs ahalisince yalnız bırakıldığını gören Çelik, Söğütözü’ne dek gitmekten vazgeçip, istediği yere gidemeden otobüsten iniyor…

Çelik arkadaşımız İsrail otobüslerinde “cinsiyet ayrımcılığına” bayrak açan Tanya Rosenblit gibi tartışmayı yarım saat uzatsaydı neler olabilirdi düşünmek dahi istemiyorum.

İsrail-Türkiye örnekleri arasındaki en büyük fark; İsrail otobüslerindeki “cinsiyet ayrımcılığının” yalnız “dincilerin kullandığı marjinal otobüslerde” uygulanıyor olması. O (helal!) otobüslere binmezseniz, bir kadın olarak ayrımcılıktan ömür boyu muaf kalabiliyorsunuz. Ama kadınlar şimdi, İsrail nüfusunun sadece yüzde 10’unu oluşturan “dinci kesimlerin” de bu aşırıcılığını tarihe gömmek istiyorlar.

İsrail halkının ezici çoğunluğu için bu uygulamalar acayip “çağdışı” sayılıyor. Başbakan, ana muhalefet lideri, ana akım medya… mücadeleyi sahipleniyor. “Aşağılanan” ve “ayrımcılığa uğrayan” kadına destek veriyorlar…

Özlem Çelik’e de gerçi ilk yazı ardından, çok destek telefonu gelmiş…

Ama “sokaktaki vatandaş” belli ki bizde olaya; “Hanımefendi, niye itiraz ediyorsunuz? Sizi düşünüyorlar!” diye müdahil olan yolcu gibi bakıyor.

Öyle olmasa aleni bir “demokratik hak” ve “insan hakkı” ihlali olan “bayan yanı dayatması”; otobüs şirketlerince böyle hodri meydan uygulanabilir mi?

Nilgün Cerrahoğlu

http://haberguncel.blogspot.com/2012/01/bayan-yani-helal-otobus-nilgun.html

MESELA O ÇOCUK “5000 YILDIR DA YAHUDİ’YİZ ULAN NE VAR BUNDA” DESE, İŞTE O İYİ OLMAZ. ONUN BUNU ÖYLE SÖYLEMESİNİ KENDİ CEMAATİ DE İSTEMEZ

Azınlık olmanın türlü dezavantajları var. Bunun dünyanın her yerinde benzer tezahürleri var. Bir şey için, “daha fazla eşit olanlardan” daha fazla çalışmak zorundasın. Hakkın yendiğinde sesini çıkarmamak, çıkarmaktan daha iyidir. Çünkü adalet ararken muhtemelen bir kez daha cezalandırılacaksındır. Öğrenirsin... Sana öğretirler. Ne kadar babayiğit olsan da, daha eşit bir babayiğit kadar ileri gidemezsin. O yüzden azınlıklar veya dezavantajlı kesimler kendilerine has hayatta kalma stratejileri geliştirmişlerdir. Çoğunlukla, hayat kötü örneklerle ve gerçekleşmelerle tekerrür ettiğinden, onların bu stratejileri, genel bir yaşam kaidesi olarak kabul görür. Buna karşı çıkanlara da romantik veya cemaatlerinin güvenliğini tehlikeye atan bir deli gözüyle bakarlar. Büyük toplum küçük toplum hep birlikte onu itibarsızlaştırırlar.

Mesela Eurovision’da Türkiye’yi temsil etmek için bir Musevi TC vatandaşı şarkıcı seçilir. Ne güzel değil mi? Aferin seçene. Ama ortalık birden toz duman olur. Çocuğun etnik yapısı “defoludur” bazılarına göre. Müslümanlığı başkasına kaptırmayan gazetelerde dönen bu tartışmaların önünü almak için “biz 500 yıldır Türk’üz” der çocuk. Böyle demesi makbuldür. Bu herkesin hoşuna gider. Türk-İslam sentezi bir kez daha düşmanlarına galebe çalmış ve gücünü ispatlama imkânı bulmuştur. Mesela o çocuk “5000 yıldır da Yahudi’yiz ulan ne var bunda” dese, işte o iyi olmaz. Onun bunu öyle söylemesini kendi cemaati de istemez. Bu türden çıkışlar, ancak bizim Roni Margulieslere, en yakın arkadaşını hâlâ karanlıkta kalan bir cinayete kurban veren İshak Alatonlara mahsustur.

Markar Esayan

http://www.markaresayan.com/?p=1583

“GEÇMİŞİNDEN KAÇAN, KAZANMA ŞANSI OLMAYAN BİR KOŞUNUN İÇİNDEDİR...”

Bonjur Alaton, 1978 yılında annesinin çağrısı nedeniyle geldiği İstanbul’dan, yazlıktaki bir çatı uçması yüzünden çıkan gerginlik nedeniyle erken geri dönmüştü. Ezgi’yle olan söyleşide de aynı noktalara dikkat çekiyordu. Benim söyleşimde “Kapak uçtu ve onun çocuklarından birine isabet etti” diye yazılmıştı. Halbuki kapak uçmuş ama kimseye isabet etmemişti. Bu kadar.

Bütün bu tartışmanın arka planındaki asıl mesele, Alaton’un bazı tarihsel gerçekleri ortaya koyma cesaretini gösteriyor olması. Yahudilerin, Ermenilerin genelde yaşanmış gerçekleri açık şekilde anlatamadıkları, kendilerini cesur bir şekilde ifade edemedikleri, sadece belli bir tonda konuşmaları istenen bir ülkedir burası. Bunun temelinde de ‘yakın tarih’ vardır...

Bırakalım Yahudileri, Ermenileri, Rumları... Dersim bu ülkenin tarihi değil mi? Kahramanmaraş, Çorum, Sivas katliamları bu ülkede yaşanmadı mı? “Bu ülkede Yahudilere, Ermenilere, Kürtlere, Alevilere, Rumlara hep çok iyi, hatta gereğinden de fazla iyi davranılmıştır. Tarihimiz bu açılardan üzücü olaylar içermez” şeklindeki ezberle yolumuza daha ne kadar devam edebiliriz?

Sonuç olarak; Alaton, birçok insanın söylemeye cesaret edemediği şeyleri dile getiriyor. Türkiye’nin demokrasi yolunda ilerlemesini, geçmişiyle yüzleşebilen bir ülke olarak gelişmesini isteyenler bunlardan rahatsız olmamalı... Geçmişimizle daha net ve cesaretli bir ilişki kurabilirsek geçmişimiz bize ışık tutabilir, enerji sağlayabilir, zihnimizi berraklaştırabilir.

T.S. Eliot’ın bir sözüyle yazımı noktalıyorum: “Geçmişinden kaçan, kazanma şansı olmayan bir koşunun içindedir...”

Oral Çalışlar

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1076910&Yazar=ORAL-CALISLAR&CategoryID=97

AMA “NEDEN BASKETBOLCULARI PROTESTO EDENLER YARGI ÖNÜNE ÇIKIYOR, NEDEN İSRAİL’E BAĞIRIP ÇAĞIRAMIYORUZ ASIL ONLAR SUÇLU” DEDİKLERİ ZAMAN SAPLA SAMANIN BİRBİRİNE KARIŞTIĞI ZAMANDIR VE AKLIN DUYGULAR KARŞISINDA YENİK DÜŞTÜĞÜ, UÇUP GİTTİĞİ ANDIR

İsrail’i tabii ki protesto edeceğiz. Ama her şeyin bir yeri var. Ülkemize misafir gelmiş hele hele sportif bir müsabaka için gelmiş sporcuları mı küfre, şiddete, protestoya boğacağız. İntikamı basketçiden mi alacağız? Meydanlar var toplanırsınız, uluslararası alanlar var kullanırsınız, adamların elçilikleri var gider önüne gösterinizi yaparsınız – kansız. Meclisleri bunun için kuruyoruz, bakanlıkları, elçilikleri, orduları… kanunlar bu durumlar için var. Ülke sorunlarını halletmeleri, savaş durumlarını yönetmeleri için. Öbür türlü kan gövdeyi götürür sabah akşam. Şiddet gösterecek konu o kadar çok ki.

Mavi Marmara ile ilgili tüm çabaların tabii ki ben de yanındayım, sonuna kadar. Ama “neden basketbolcuları protesto edenler yargı önüne çıkıyor, neden İsrail’e bağırıp çağıramıyoruz asıl onlar suçlu” dedikleri zaman sapla samanın birbirine karıştığı zamandır ve aklın duygular karşısında yenik düştüğü, uçup gittiği andır.

Spora, sanata, müziğe şiddet mi karıştıracağız? O takım gelip sahada pankart mı açtı ‘yaşasın Mavi Marmara katilleri, iyi ki öldürdük o insanları’ diye? İsrail halkı zaten yönetimden acı çeken, Filistinlilerle hiçbir sorunları olmadıklarını söyleyen, savaştan bıkmış usanmış insanlar. Kaç tane film kaç tane belgesel yapıldı seyretmiyor musunuz hiç? Kaç İsrailli yönetim karşıtı, barış yanlısı eylemleri nedeniyle hapiste o ülkede biliyor musunuz? Bizim gücümüz onlara mı yetecek? Bu mudur “güç”? Bu mudur “erdemli gençlik”? İsrailli çocukların gittiği bir okul var diyelim ülkemizde, gidip bahçede gösteri yapar, camlarını taşlayıp çocukları korkutur musunuz mesela? Erdem nerede nasıl davranılacağını bilmektir.

Esra Uçar

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/182457-basketbolda-‘kahrolsun-israil-duyarliligi-makalesi.aspx

BAŞKAN OBAMA'NIN ORTADAN KALDIRILMASI ÖNERİSİNİ GETİREN KİŞİ ÖZRÜNÜ DİLEDİ. YAHUDİ CEMAATLERİ TARAFINDAN KINANDI. PİŞMANLIĞINI DİLE GETİRMESİ, ÖZÜR DİLEMESİ VE CEMAATİ TARAFINDAN KINANMASI MESELENİN ÜSTÜNÜN ÖRTÜLMESİNİ BERABERİNDE GETİRDİ

Başkan Obama'nın ortadan kaldırılması önerisini getiren kişi özrünü diledi. Yahudi cemaatleri tarafından kınandı. Pişmanlığını dile getirmesi, özür dilemesi ve cemaati tarafından kınanması meselenin üstünün örtülmesini beraberinde getirdi. Yazının tam metnine online olarak ulaşmak mümkün değil, sadece gazete sayfasının zor okunan bir kopyasını şu an internette bulmak mümkün.

Bununla da kalınmadı, en iyi savunma saldırıdır prensibince Adler'in önerisini vahşet olarak tanımlayanlara, Atlanta Jewish Times gazetesinden hemen bir karşı atak geldi. "Bir köşe yazısı üzerinden antisemitik yorumlar yapılıyor" şeklindeki yazılar gazetenin sayfalarında yer aldı. Fakat daha ilginç bir şey daha olmaya başladı.

Bu olayın hemen ardından medyada Obama'nın neden Yahudiler tarafından sevilmediğine ilişkin makaleler yayımlanmaya başlandı. Sanki olup biten her şey normalmiş gibi, masum cümleler ile ABD Başkanının İsrail'i yeterince desteklememesinin Yahudi cemaatinde değişik düzeyde tepkilere yol açtığı vurgulandı.

Amerikan medyasında seçimler öncesi çeşitli manipülasyonlar bekliyorduk. Fakat bu seviyede medya operasyonları yapılması, 2012-2016 yılları arasında ABD Başkanından beklentinin çok büyük olduğunu gösteriyor. Bu operasyonları yapan ve tasarlayan zihinler ABD'nin Ortadoğu ve dünya politikasında kendi güdümlerinde hareket etmesini istiyorlar

Serdar Karagöz

http://www.usasabah.com/Yazarlar/Serdar_Karagoz/2012/01/27/atlanta-jewish-times-ve-baskana-suikast-meselesi

İKİ ÜLKE ARASINDA İLİŞKİLERİN DÜZELMESİ ANCAK TÜRKİYE VEYA İSRAİL'DE SİYASET SAHNESİNİN DEĞİŞMESİYLE GERÇEKLEŞEBİLİR

Türkiye'nin İsrail'e karşı bu kadar sert bir tavır takınmasının birkaç sebebi var. Bu tavır, öncelikle Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çıkarlarının bir sonucudur. İsrail karşıtı bir söylem Erdoğan'a hem liderlik rolüne soyunduğu Arap ülkelerindeki (2010 yılındaki anketlere göre dünya liderleri arasında yüzde 20'lik bir destekle en popüler lider olarak gözüküyor) hem de İsrail karşıtı duyguların güçlü olduğu kendi ülkesindeki konumunu güçlendirmesine yardımcı oluyor. Türkiye'nin İsrail'e karşı benimsediği bu tutumun bir diğer nedeni ise bu iki ülkenin Akdeniz'in doğusundaki çıkarlarının çatışıyor olmasıdır. Türkiye, İsrail ve Kıbrıs'ın gaz konusunda işbirliği yapmasına karşı çıkıyor. 2010 yılında bu iki ülke, denizlerdeki sınırları belirlemek için bir anlaşma imzaladıklarında, Kıbrıs Türk tarafının çıkarlarını içermediği için Türkiye, bu anlaşmayı protesto etmişti. Türkiye hükümeti bu anlaşmaya Kıbrıs'ın kuzey kısmına kendi keşif ekiplerini göndererek ve eğer Doğu Akdeniz'de bu tür bir sondaj çalışması başlarsa ordusunu harekete geçirmekle tehdit ederek misilleme yaptı.

Bununla birlikte İsrail ile Türkiye arasında atılan bu uzlaşmacı adımlar, ikili ilişkilerde radikal bir değişim anlamına gelmiyor. İsrail ve Türkiye'deki hükümetlerin bugünkü bileşenleriyle bu imkânsız gözüküyor. Türk yetkililer, ölen vatandaşları için özür isteğinden ya da Gazze ablukasının kaldırılması taleplerinden vazgeçmiyorlar. Çünkü vazgeçerlerse ülke içinde aldıkları destek ve Arap ülkelerindeki itibarları zarar görebilir. İsrailli yetkililer ise gerçek bir taviz veremiyorlar. Resmî bir özür, Gazze ablukasının yasal olmadığına dair bir suçluluğun kabulü anlamına gelir. Bu da Türkiye Başbakanı için bir zafer, olur fakat İsrail'in imajına zarar verir. En önemlisi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun böyle bir adım atması koalisyonun liderliğini (en önemlisi de Yisrael Beiteinu milliyetçi partisini) kaybetmesine neden olur. Bu da onun ülkeyi yönetme yetisini kaybetmesine yol açar. Dolayısıyla iki ülke arasında ilişkilerin düzelmesi ancak Türkiye veya İsrail'de siyaset sahnesinin değişmesiyle gerçekleşebilir. Erken seçim ihtimali bir yana, İsrail'de hükümetin 2013 yılında değişeceği düşünülünce bu değişikliğin öncelikle İsrail'de olması daha muhtemel.

Karol Kujawa, Polonya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Türkiye uzmanı

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1236456&title=türkiyeisrail-çatışmasına-dair-çözümler

"KÜÇÜK BİR AZINLIK NÜFUSU VAR, AMA BUNA RAĞMEN ONLARDAN MÜTHİŞ BİR TEDİRGİNLİK DUYULUYOR. 'ONLAR İŞ BİRLİĞİ YAPARAK BİZİ ÇÖKERTTİLER' DEMEK YÖNETİCİ ELİTLERİN İŞLERİNE GELMİŞ. ÇÜNKÜ AKSİ TAKDİRDE KENDİ KUSURLARINI KABUL ETMELERİ GEREKECEK."

Ayşe Hür, azınlıklara yapılanlar ile ilgili olarak, "Küçük bir azınlık nüfusu var, ama buna rağmen onlardan müthiş bir tedirginlik duyuluyor. 'Onlar iş birliği yaparak bizi çökerttiler' demek yönetici elitlerin işlerine gelmiş. Çünkü aksi takdirde kendi kusurlarını kabul etmeleri gerekecek." diye konuştu.

İşte Ayşe Hür'ün yazısından bir kaç örnek:

Haziran 1923’te, Yahudi, Rum ve Ermeni memurlar işlerinden çıkartılarak yerlerine Müslümanlar alınmaya başladı. Gayrimüslim azınlıkların Anadolu’da serbestçe dolaşımları kısıtlandı.

Aralık 1923’te, Çorlu’da yaşayan birkaç yüz kişilik Yahudi cemaatine şehri 48 saat içinde terk etmesi emredildi. Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelendi ancak benzer bir karar Çatalca için alındı ve hemen uygulandı.

24 Ocak 1924 tarihli Eczacılar Hakkındaki Kanun’la eczane açma yetkisi “Türk bulunma” meselesine bağlandı.

17 Ağustos 1927’de, Elza Niyego adlı 22 yaşındaki Yahudi kızı, kendisine âşık olan ve uzun süredir taciz eden evli ve torun sahibi Osman Ratıp Bey tarafından öldürüldü. Olayın devlet tarafından örtbas edilmeye çalışıldığını gören Yahudi cemaatinin ilk kez sesini çıkarmaya cesaret etmesi üzerine, gazetelerde yoğun bir Yahudi düşmanı kampanya başlatıldı. Bazı Yahudiler “Türklüğe hakaret ettikleri” gerekçesiyle mahkemeye verildiler.

11 Haziran 1932’de, yürürlüğe konan Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkındaki Kanun’la yabancıların bazı mesleklerde çalışmaları yasaklandı.

Balçiçek İlter

http://www.haberturk.com/haber/haber/710270-oteki-tarih

AYŞE HÜR - GAYRİMÜSLİM KORKUSUNU ANLATTI

http://www.dailymotion.com/video/xo4es0_gayrymuslym-korkusu_shortfilms

ŞU ANDA MİTT ROMNEY VE NEWT GİNGRİCH İSRAİL AÇISINDAN ÇOK DAHA TERCİH EDİLİR ALTERNATİFLER

Amerikalı uzmanlar Obama'nın seçilmesini tehlikeye atacak tek dış politika gelişmesinin ekonomiyi yakından ilgilendiren İran krizi olduğu konusunda hemfikir durumda. Ekonomi göreceli olarak canlanma sinyalleri verirken Obama'nın korkulu rüyası petrol fiyatlarında birden fırlama yaşanması. İran'ın Hürmüz körfezindeki askeri tatbikatı siyasi tansiyonu ve petrol fiyatlarını hemen yükseltti. Washington'da Demokratları asıl korkutan çok daha ciddi bir krizin önümüzdeki aylarda tam da seçimler arifesinde yaşanması. Bu kriz senaryosu İsrail'in İran'a saldırması üzerine kurulu. Böyle bir şey yaşandığı takdirde petrol fiyatlarının iki-üç misli artması kaçınılmaz hale gelecektir. Bu durum ABD ekonomisinde şok yaratacak ve tüketim üzerinde daraltıcı etkisi nedeniyle Obama'nın seçilmesini tehlikeye atacaktır.

Obama yönetimi son haftalarda böyle bir riski son derece ciddiye alıyor. Nedeni basit. Netanyahu Obama'nın tekrar seçilmesini istemiyor. Obama döneminde ABD-İsrail ilişkileri tarihteki en zor dönemini yaşadı. Obama'nın İsrail yerleşim merkezleri konusundaki sert tavrı Netanyahu'nun aşırı sağ koalisyonunda büyük hayal kırıklığı yarattı. Şu anda Mitt Romney ve Newt Gingrich İsrail açısından çok daha tercih edilir alternatifler. Bu durumun farkında olan Romney ve Gingrich İsrail lobisinin desteğini tam olarak alabilmek için havada takla atıyorlar. Ayrıca İran'ın nükleer projesi İsrail açısından ölümcül bir tehdit olarak algılandığı için Netanyahu açısından İran'a saldırmak bir taşla iki kuş vuracaktır. Obama'dan kurtulmak ve İran'ın hesaplarını altüst etmek İsrail'de şahin cephe için gayet rasyonel bir hamle olacaktır.

Peki, Obama yönetimi bunu engellemek için ne yapıyor? Strateji, İsrail'i dizginlemek üzerine kurulu. Kendi ekonomisi son derece kötü durumda olan AB de aynı stratejiyi izliyor. ABD ve AB'nin İran'a karşı ekonomik ambargoyu sağlamlaştırma çabasını bu strateji çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor.

Ömer Taşpınar

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/taspinar/2012/01/30/abd-secimleri-ve-iranisrail-korkusu

BÖYLE BİR GÜNÜ ANMAK İÇİN, TÜRKİYE’DE SAYILARI HER GEÇEN GÜN AZALAN YAHUDİ CEMAATİYLE BİRLİKTE 10 YIL ÖNCE EL-KAİDE TARAFINDAN BOMBALANAN SİNAGOGU ZİYARET ETMEK, ANLAMLI OLUR DİYE DÜŞÜNDÜM

Aynı gün ikinci durağım, Neve Şalom sinagogunda her yıl yapılan Yahudi Soykırımı anma töreniydi. İnsanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan Holokost, benim tarih bilincimin gelişmesinde hep özel bir yer tutmuştur. Avrupa’nın göbeğinde, “muasır medeniyet” seviyesini yakalamış bir ülkenin giriştiği sistematik ve “temiz” katliam, tarihin dehlizlerinde bırakılmaması gereken bir olay. Böyle bir günü anmak için, Türkiye’de sayıları her geçen gün azalan Yahudi cemaatiyle birlikte 10 yıl önce el-Kaide tarafından bombalanan sinagogu ziyaret etmek, anlamlı olur diye düşündüm.

Ancak belki daha da anlamlı olan, aynı törene katılan Dışişleri Bakanlığı temsilcisi Büyükelçi Ertan Tezgör ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun yaptığı konuşmalardı.

Kuşkusuz Türkiye kendi tarihiyle yüzleşmede Batı ülkelerinin gerisinde. Ve kuşkusuz yıllardır Osmanlı topraklarındaki Yahudi varlığını uluslararası bir lobi çalışması olarak gören Ankara, cumhuriyet tarihinin (Varlık vergisi gibi, Struma gemisi gibi) bazı nahoş dönemlerini görmezden gelmeyi yeğliyor. Büyükelçi Tezgör de  Osmanlı’yı “çağdaşlarına kıyasla daha hoşgörülü” diye tanımlarken haksız değildi.

Gönül isterdi ki, bu toprakların en eski halklarından İstanbul Yahudi cemaatinin Holokost anma gününe, kabineden daha üst düzey bir katılım olsun. Ama ben yine de İstanbul Valisi Mutlu’nun içinde “Türk” yerine “atalarımız” vurgusu olan, çok kültürlü bir İstanbul’dan söz eden ve “Biz İstanbullular, bu topraklarda yaşayanlar, bir daha insanlık tarihinde benzer acılar yaşanmaması için el ele duruşumuzu geliştireceğiz” diye biten konuşmasını beğendim.

Beğendim ve tarihin bütün ağırlığını sırtımda hissederek, inanmak istedim.

Aslı Aydıntaşbaş

http://siyaset.milliyet.com.tr/turkiye-ve-israil-yakinlasiyor-mu-/siyaset/siyasetyazardetay/30.01.2012/1495539/default.htm

BELİRSİZLİKLERLE BEZENMİŞ BU TEHLİKELİ ORTAMDA, ÖZELLİKLE İSLAMİ KESİMLERİ MEMNUN ETSE BİLE, HÜKÜMETİN HAMAS’I BU ŞEKİLDE KANATLARININ ALTINA ALMASININ TÜRKİYE’YE SOMUT OLARAK NE YARAR SAĞLAYACAĞINI ÇOK İYİ DÜŞÜNMEK GEREKİYOR?

Unutmamak lazım ki Filistinlilerin Ankara’da zaten bir elçilikleri var. Bu durumda Hamas’a ayrı bir ofis açma izni vermek, Filistinliler arasındaki bölünmeye hizmet etmek olacaktır. Bu da Filistinlilere sürekli “birlik olma” telkinlerinde bulunan Ankara açısından çelişkili olacaktır.

Sorun bununla da bitmiyor. Ankara’da ofisi olan bir Hamas, yarın öbür gün terör kampanyasına tekrar hız verip dünyada ses getiren büyük eylemlere imza atarsa, Türkiye birçok hükümet nezdinde “terörizmi destekleyen ülke” konumuna düşecektir.

Erdoğan’ın öyle bir ortamda, geçmişte sürekli yaptığı gibi, Hamas’ın bir terör örgütü değil, Filistin hakları için mücadele veren bir örgüt olduğunu söylemesi ise Avrupa’da PKK’ya aynı gözle bakanların ekmeğine yağ sürecektir.

Bu arada, Hamas’ın Türkiye’de ofis açmasının daha da vahim sonuçları olabilir. Türkiye, Hamas ile İsrail ajanlarının karşılıklı kanlı eylemler düzenledikleri bir ülke haline gelebilir. Bu durumun farklı bir örneğini zaten Çeçenlerle yaşıyoruz.

Özetle, AKP’nin Hamas sevgisi, bir yandan Batılı müttefikleri nezdinde Türkiye’nin imajını zedelerken, diğer yandan ulusal güvenlik açısından sakıncalı durumlar yaratma potansiyeline sahip. Başta Suriye ve Irak’taki gelişmeler olmak üzere, bölgedeki dinamiklerin Türkiye’nin beklentileri ve kontrolü dışında, üstelik Ankara’yı zorda bırakacak şekilde geliştiği ortada. Bu arada Türkiye’nin Suriye’deki silahlı Sünni muhalefetin üssü haline geldiğine dair iddialar da hızla yayılıyor.

Belirsizliklerle bezenmiş bu tehlikeli ortamda, özellikle İslami kesimleri memnun etse bile, hükümetin Hamas’ı bu şekilde kanatlarının altına almasının Türkiye’ye somut olarak ne yarar sağlayacağını çok iyi düşünmek gerekiyor?

Semih İdiz

http://dunya.milliyet.com.tr/hamas-a-ev-sahipligi-ne-yarar-saglar-/dunya/dunyayazardetay/30.01.2012/1495536/default.htm

PEKİ NE OLUYOR? KAŞLA GÖZ ARASINDA ANKARA VE TEL AVİV ARASINDA GİZLİ BİR MÜZAKERE SÜRECİ, GİZLİ BİR BARIŞ ANLAŞMASI MI İMZALANDI?

Daha da önemlisi, iki ülke arasında geçen yıl gördüğümüz “yaylım ateşi” tarzı sert demeçler yok. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, kabinesini “Ne olursa olsun, Türkiye’ye cevap vermeyeceksiniz” diye tembihlemiş durumda. Başbakan ise, Eylül ayındaki BM konuşmasından bu yana İsrail’e karşı sert bir demeç vermiş değil. Türkiye’nin haklılığını anlatan ve özür bekleyen standart Mavi Marmara demeçlerini saymazsanız, Ankara İsrail’e her fırsatta bir yumruk sallama siyasetinden vazgeçmiş gözüküyor.

Peki, ne oluyor? Kaşla göz arasında Ankara ve Tel Aviv arasında gizli bir müzakere süreci, gizli bir barış anlaşması mı imzalandı?

Hayır, tam olarak değil. Aslında Türkiye ve İsrail arasındaki durum, son 6 ayda değişmiş değil. Henüz el sıkışma ya da helalleşme noktasından çok uzağız.

Eğer bir “anlaşmadan” söz etmek gerekirse, son aylarda “normalleşme” değil de sadece iki ülke arasında el yordamıyla konmuş, gayri-resmi bir “karşılıklı saldırmazlık” anlaşması var.

ABD Başkanı Barack Obama, New York’ta Tayyip Erdoğan’la yaptığı 90 dakikalık görüşmede, ikili ilişkilerin “daha da kötüye gitmemesi” konusunda özel bir ricada bulunmuştu. Özetle “Benim hayatım zorlaşır, burada sizi savunmamız güçleşir” demişti. Aynı ricayı, Ankara’yla ilişkileri düzeltmek için can atan İsrail Başbakanı Netanyahu’ya da tekrarladı.

İki ülke de Doğu Akdeniz’de “askeri çatışma” spekülasyonu ya da ihtimali doğuracak adımlardan uzak duruyor. Daha da önemlisi, iki ülkede de yöneticiler karşılıklı sataşmalardan, saldırgan ifadelerden uzak duruyor.

Aslı Aydıntaşbaş

http://siyaset.milliyet.com.tr/turkiye-ve-israil-yakinlasiyor-mu-/siyaset/siyasetyazardetay/30.01.2012/1495539/default.htm

BAŞBAKAN R. T. ERDOĞAN BİZZAT BENSİYON PİNTO’DAN RİCA EDİYOR MOŞE KATSAV DEVREYE GİRSİN DİYE...

Bensiyon Pinto, yıllarca Türkiye Musevî Cemaatinin başkanlığını yapmıştır.

Bensiyon Pinto, “Anlatmazsam Olmazdı-Geniş Toplumda Yahudi Olmak” adıyla yazdığı kitabında, yaşadıklarını, tecrübelerini, hissetiklerini ve düşündüklerini bir arada vermiş.

İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav’ın (şimdi tecavüzden hapiste) Türkiye’yi bir ziyareti sırasında ABD’de de yine Ermeni lobileri soykırımı kabul ettirmek için atağa geçmiş, Ak Parti Hükümeti bayağı sıkışmış, Kongre neredeyse “tamam” diyecek. Ama Yahudi lobisi ağırlığını koyarsa denge değişecek. Başbakan R. T. Erdoğan bizzat Bensiyon Pinto’dan rica ediyor Moşe Katsav devreye girsin diye... Bensiyon Bey, İsrail Cumhurbaşkanıyla samimiyetine dayanarak ABD’de etkili bir ismi araması için “aşırı” ısrarcı oluyor ve Katsav’a istediğini yaptırıyor. Adam İstanbul’dan Moldova’ya geçecekmiş, sonra ABD’deki “etkili” kişiye ulaşılmış ve mesele kökten çözülmüş. Uçaktayken Katsav Bensiyon Pinto’yu arıyor, o da Recep Tayyip Erdoğan’a söylüyor.

Nereye kadar böyle ikili ilişkilerle mesele halledilecek?

Şimdi İsrail Hükümetiyle de ara bozuk... Nasıl destek alınacak?

Arslan Tekin

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=21534

BİR BAŞARISIZ SUİKAST HİKÂYESİ…

"Kellelerini istiyorum! Onların gebermelerini istiyorum! Nasıl yapacağınız umurumda bile değil, sadece yapılmasını istiyorum! Ve mümkün olan en kısa sürede yapılmasını istiyorum!"

31 Temmuz 1997 günü, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Mossad Şefi Danny Yatom'a bunları söylerken, Hamas tarafından Kudüs'ün göbeğindeki Mahane Yehuda Pazarı'na düzenlenen ve 16 kişinin hayatına mal olan intihar saldırısının üzerinden sadece bir gün geçmişti.

Netanyahu, sorumluların mutlaka bulunup cezalandırılacaklarına dair İsrail halkına yaptığı duygusal konuşmanın ardından, Yatom'a adeta patlamıştı. Başbakan hem Hamas üyelerinin 'kelle'sini istiyordu, hem de bu işin olabildiğince gizli ve çabuk halledilmesini.

Taha Kılınç

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2012/01/30/bir-basarisiz-suikast-hikyesi

Netten okumalar

ÇİÇEK'TEN ALATON CEVABI – EZGİ BAŞARAN

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1076710&Yazar=EZGI-BASARANCategoryID=97

'OĞLUMU SOYKIRIMDAN KURTARDINIZ TEŞEKKÜRLER' – ÖMER ŞAHİN

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1076814&CategoryID=97

LEFKOŞA-TEL AVİV-PARİS ÜÇGENİNDE KIBRIS MÜZAKERELERİ – MEHMET HASGÜLER

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1235384&title=yorum-mehmet-hasguler-lefkosatel-avivparis-ucgeninde-kibris-muzakereleri&haberSayfa=1

İRAN, IRAK VE SURİYE DERKEN FİLİSTİN...- FİKRET ERTAN

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1237222&title=iran-irak-ve-suriye-derken-filistin

CEM MANSUR HAARETZ'E KONUŞTU: TÜRKİYE'DE DEVLETİN BATI MÜZİĞİNE DESTEĞİ ARTTI!

"Kökenlerimin farkında olarak laik bir dünyada büyüdüm. Annem özellikle güçlü bir Yahudi ulusal bilincine sahipti. Kendimi Türk vatandaşı olarak tanımlıyorum. Türk etnisiteye inanmıyorum"

http://www.haberx.com/cem_mansur_haaretze_konustu_turkiyede_devletin_bati_muzigine_destegi_artti(17,n,10866859,155).aspx

'BALKONDAKİ LİMON AĞACIM' – KEVİN CONNOLLY

http://www.bbc.co.uk/turkce/izlenim/2012/01/120127_fooc_growing_lemons.shtml

SUÇ VE NEFRET – PINAR DOĞU

http://www.egazetehaber.com/yazar.asp?yaziID=16608

NEFRETSİZ BİR DÜNYA MÜMKÜN – ALİ DENİZ USLU

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=311572

“VARLIK VERGİSİ’Nİ AFFETTİM ÇÜNKÜ İNÖNÜ BİZİ HİTLER’DEN KURTARDI”

Çok güzel bir kız vardı, onunla flört ediyordum. Onun babasını alıp götürdüler Aşkale’ye. Orada öldü. Gidenlerden 15-20 kişi dönemedi. Bir arkadaşım vardı, o kaçtı. Aşkale’den kaçan tek kişi odur. İstanbul’a geldi ama nerede olduğunu kimseye söylemedi. Sonra harp bitti, İnönü bir şeyler yaptı, Varlık Vergisi’ni kaldırdı.

http://www.milliyet.com.tr/-varlik-vergisi-ni-affettim-cunku-inonu-bizi-hitler-den-kurtardi-/pazar/haberdetay/29.01.2012/1495171/default.htm

OBAMA’NIN “SÜKUT DOKTRİNİ” VE İRAN STRATEJİSİ – DENİZ TANSİ

http://www.hasturktv.com/arsiv/3273.htm

Ladino / Seyredin

PAUL İ BELLA ERRERA

http://www.youtube.com/watch?v=1fKWqP2mbJg&list=UUui2WcHFOLKj__B2ZNhoN-g&index=1&feature=plcp

Netten seyredin

LADİNO

Ladino, yakın gelecekte Türkiye'de konuşulamaz olacak.Hatırlayanı, bileni kalmayacak..Öğrenmek isteyene, öğretecek olanlar göçüp gidecek..

http://vimeo.com/35770603

Nette gezinin

JEWLİCİOUS - %100 TURKİSH JEWS

http://www.jewlicioustr.com/

KEHABER MEDYA TARAMA

http://kehaber.org/