Haliç’te bir semt ve bu semtin son Yahudi Cemaati: Hasköy

Mois GABAY Köşe Yazısı
25 Ocak 2012 Çarşamba

1960’lı yıllardan bugüne günümüzün cemaat yapısına baktığımızda değişen binalarımızın, artan imkânlarımızın yanında ne yazık ki değişen alışkanlıklarımızın da içinde olduğu bir değişim yaşamaktayız.

Geçmiş dönem Cemaat Başkanı Silvyo Ovadya, İhtiyarlara Yardım Derneği’nin 90. yıl kitabının giriş yazısında “Dedemin kuzini Tante Sarina’yı ziyaret etmek için okulların Şubat tatillerinde veya sona erdiği mayıs ayında annemle beraber Şişli’den Şişhane’ye oradan da Aynalıkavak’a satın aldığı bir şişe kolonya veya bir çift terlikle giderdik.”diye yazmış. Bu cümleyi okuduğumda bizden evvelki nesilden nasıl farklı bir hayat sürdüğümüzü bir kez daha hatırladım. Geçtiğimiz pazar günü hem bir hafta evvel bahsettiğim değişimin, nasıl olabileceğini yerinde görmek hem de az imkânlarla inanılmaz işlere imza atan kahramanlarla tanışmak için Hasköy İhtiyarlara Yardım Derneği’ne gittim.

Taksim’den Şişhane’ye oradan da Kasımpaşa yönüne devam ettiğinizde şu an restorasyonda olan bir zamanların Kamondo Sarayı – Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Binası’nı solunuza alıp Kasımpaşa Askeri Hastanesi’nin sırasınca mezarlıklar boyu devam ettiğinizde Aynalıkavak Semti’ne ulaşırsınız. Boş bir vaktinizde bu semtte bulunan Osmanlı Devleti’nin İstanbul’daki dördüncü büyük sarayı, Tersane (Aynalıkavak) Sarayı’ndan günümüze ulaşabilen tek örneği Aynalıkavak Kasrı’nı da gezmenizi tavsiye ederim. Aynalıkavak Taksi Durağı’ndan yokuşu çıkıp, oradan da ‘İhtiyarlara Yardım Derneği’ tabelasını takip ettiğinizde Hasköy’ün eski evleri, eski sokakları ve kirli kedilerinin arasında gizlenmiş tertemiz bir yuva sizi karşılar. Eski Alliance İsraellite Okulu olan binanın giriş kapısının üstünde çift taraflı bir kitabe görürsünüz. Kitabenin bir yüzünde 2. Abdülhamit’e şükran nişanesi diğer tarafında da “Alliance Israellite Ecole de Garçons 1888–1889” yazısı bulunmaktadır. Kitabenin yanında Yunan mitolojisinde sağlık Tanrısı Asklepios’un atribüsü olan asaya sarılmış iki yılan kabartması vardır. Pazar günkü İYD gezisinde, kısa bir süre sonra derneğin başkanlığını devralacak olan Ceri Lebehar’ın eşlik etmesi sayesinde hem 100. yılına yaklaşan bu köklü kurumun geçmişi hem de şu anki gelişmelerle ilgili sohbet etme fırsatım oldu. İYD’den bahsederken kuruma uzun yıllar hizmet veren Moiz Aziz’i de anmak isterim…

İhtiyarlar Yurdu’nun yaşlılara açtığı eli ve birlikteliği simgeleyen sade ama anlamlı logosu gibi bu kurumun her köşesinde de birlikten doğan mutluluğu hissedebiliyorsunuz. Dileğim birleşmeden sonra da bu anlamlı logonun mutlaka korunması. İYD pansiyonerlerini gördükçe insan bu iki kurumun birleşmesinin, bir gençlik derneği veya herhangi iki kurumdan ne kadar farklı ve bir o kadar da zorlu bir aşama olduğunu bir kez daha kavrıyor. Şu an İhtiyarlar Yurdu’nun 50 pansiyoneri var. Olası bir birleşmenin Hasköy’de gerçekleşmesi durumunda, birkaç yıl önce restore edilen bölüme  bir ekleme daha yapılarak kapasitenin biraz daha arttırılabileceğini görebiliyorum. Daha şimdiden kimi pansiyonerlerde birleşmeden sonra bir odada kaç kişi olacakları gibi endişeler olsa da başta Başkan Janet Mayer, Ceri Lebehar ve diğer gönüllülerin sıcak desteği sayesinde yaşlılar burada mutlu bir yaşam sürüyorlar. Ceri Bey ile sohbetimizde birleşmeye gerçekten destek verdiğini gözlemlerken, bir yandan da hem asıl maksadımız olan yaşlılara iyi bir yaşam vermek diğer yandan ise her iki kurum için de en hayırlı projenin oluşması konusunda hassasiyetlerini anlayabiliyorum. Sohbetimiz sonunda ise pansiyonerler arasında bazılarımızın ‘Türk Pasaportu’ filmi sayesinde tanıdığı yaşayan tarih, Holokost dönemi kurtuluş treni yolcusu Louise Behar ile tanıştım. Louise Hanım’ın yaşam hikâyesini dinlerken içerisinde Holokost döneminden, Türk Musevi Cemaati’nin yakın tarihine kadar birçok bilgiyi ilk ağızdan öğrenebiliyorsunuz. Babası, Drancy kampında vefat ettikten sonra 1944 yılında Türkiye’ye dönebilen Louise Behar, 1948 yılında Kuzguncuk’ta Viktor Bey ile hayatını birleştirir ve tam 56 yıl boyunca cemaatin birçok kurumunda topluma hizmet ederler. Louise Hanım’ın odasında duvarda asılı olan yazıdan bu bilgileri öğrenirken onun gençlere öğüdü olan “Her şeye zamanla ve yavaşça sahip olmayı bilip, muhtaç olanlara da yardım edelim” sözünü daha iyi anlıyorum. Tıpkı Louise Behar gibi daha birçok büyüğümüzle geç kalınmadan bir sözlü tarih çalışması yapıp, bu bilgileri yazılı hale getirmek önemli bir proje olabilir. İhtiyarlar Yurdu’na en son gezi, Mitzvah Day kapsamında ve Ulus Özel Musevi Lisesi öğrencileri tarafından düzenlenmiş. Birleşme projesinin mart sonu gibi hayata geçirileceği düşünüldüğünde bu zamana kadar farklı kurumlarda toplantı yapan birçok gencin ve temsilcilerin toplantılarını bir hafta İYD’de diğer hafta Barınyurt’ta yapmasının bu kurumlara daha çok destek sağlayacağını düşünüyorum. Günümüzde ne yazık ki yazının başlığında değindiğim gibi Hasköy’de cemaat sayılabilecek bir nüfus yaşamasa da burada yaşayan 50 kadar pansiyoner boş zamanlarında etraftaki kahvelere, sahile gittikçe bir anlamda buranın son cemaatinin varlığını da devam ettiriyorlar. Nitekim sohbetimiz esnasında bazı hanım pansiyonerlerin topluca civardaki kuaförlere gittiğini, her hafta düzenlenen gezilerle moralleri en üst seviyede tutmaya çalıştıklarını da öğrendim. Umut ediyorum ki,

Or- Ahayim ile Balıklı Rum Hastanesi ile yürütülen projede olduğu gibi cemaat yönetimi bu projeyi de en sağlıklı şekilde sonuçlandıracak ve bir zamanlar 8–10 yataklık koğuşlarda kalan ama günümüzde otel standartlarına kavuşan yaşlılarımız gelecekte daha da iyi standartlarda yaşamlarının bu son dönemlerini en iyi şekilde geçirecekler. 

Değişim sonrasında her iki kurumun catering servisinin de birleşeceğini, farklı bir mekânda daha kurumsal bir şekilde bu hizmetin de sunulmasının planlandığını öğreniyorum. Ceri Bey ile yaptığımız gezi sonrası içimde heyecan ona bir dahaki sefere buraya daha fazla gençle geleceğime dair söz veriyorum. Hasköy’ün Yahudi kültür mirasındaki diğer yapıları olan sinagogları ve mezarlıklarını da sizle bir başka yazıda paylaşmayı umuyorum. Bir zamanların birbirleri ile “Balatlı mansevo, Hasköylü pasika”* diye dalga geçebilen suyun iki tarafındaki Haliç Yahudileri çoktan tarih oldular. Onlardan geriye ise kültür mirasımız olan bu değerli binaları ve hatıraları kaldı. Her Türk Yahudi’si hayatında bir kez bile olsa mutlaka bu kurumlarımızdan içeri girmiş ve burada çok büyük konferansların verebileceğinin dışında bir hayat tecrübesi edinerek “bir cemaate ait olmanın” ne demek olduğunu bir kez daha anlamıştır. Roş Aşana Bayramı’nda ve Kipur orucundaki dualarımızda da dile getirdiğimiz “Al taşliheni leet zikna” -Tanrım Yaşlandığımda Beni yalnız Bırakma- sözünün bir gerekliliği olan yaşlılarımızı sahiplenme görevini, büyük bir özveriyle yerine getiren tüm gönüllülerimizi tekrardan tebrik ediyor ve onlara bol sabır ve sağlık diliyorum.  Zamanın değişen şartlarına ayak uydurmaya çalışırken tarihimizi göz ardı etmeyip, bugünlere güçlüklerle getirdiğimiz kurumlarımızı aydınlık geleceklere taşımak ümidiyle…

* Balatlı delikanlı, Hasköylü kuru üzüm