Torunuma mektuplar-31: Özgün ve özel bir kişi ol

“Başka kişilerin düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşanan yaşam, dogmaların tuzağına düşmek demektir.

Sara YANAROCAK Kavram
26 Ekim 2011 Çarşamba

Başka kişilerin düşüncelerinin gürültüsü içimizdeki kendi sesimizi bastırmasın. Çünkü insanın gerçekten ne olmak istediğini ve nereye gitmek istediğini en iyi yüreği ve sezgileri bilir. Üstelik zaman sınırlıdır ve insan o sınırlı zamanını başkasının yaşamını yaşayarak harcamamalıdır.”  Steve Jobs

Sevgili güneş oğlum Guy, bu hafta bayram kutlamaları, sofralar, misafirlikler derken seninle şöyle bir rahat rahat söyleşemedik.

Sen abiliğe alışmaya çalışıyorsun. Kardeşini hem seviyorsun hem de azıcık kıskanıyorsun... Alışacaksın Guy’cığım, insanoğlu nelere alışmamış ki? Bir gün gelecek Maya’sız yaşadığın günleri hiç anımsamayacaksın bile. Zaman her şeyin ilacı. Maya biraz palazlansın, o zaman keyfinden tadına doyamayacaksın.

Guy, geçtiğimiz haftalarda insanlık çok büyük bir bilim adamını genç yaşta kaybetti, teknoloji sihirbazı Steve Jobs’u. Kendi gitti ama geriye yaptıkları ve fikirleri sonsuza kadar miras kaldı insanlığa.

Harvard Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada, yukarıda yazdığım çarpıcı cümleleri söyledi. Ne kadar doğru ve mantıklı bir yaklaşım.

İnsanlar dünyaya geldikleri andan itibaren toplumun, dinin ve ahlak kurallarının onlara dayattığı kurallara göre yaşamaya zorlanırlar. Bu dogmatik kurallar ve zorunluluklar silsilesi insanın hayal gücünü, isteklerini bazen sıfıra indirir. Ailemizin istediği okullara gideriz, onların dayattığı meslekleri seçeriz, hatta onların hayalindeki bir sanat koluna yönelmek zorunda kalabiliriz.

Bazen ailemizle eşgüdümlü planlar yapsak bile, bu genellikle geniş toplumun bizlere dayattığı yaşama biçimleridir.

Oysa insanın nereye gitmek istediğini, ne olmak istediğini sezgileri belirler. Zorla mühendislik diploması alan birinin iyi bir edebiyatçı olduğunu, beyin cerrahı olan birinin aslında olağanüstü bir ressam olduğunu veya işletmeci olmaya zorlanan bir kişinin harika bir politikacı olduğunu ibretle izleriz. Aileleriniz piyano çalmanızda ısrar eder, oysa sizin gönlünüz resimdedir. Bale eğitimi aldırır oysa sizin aklınız fikriniz keman çalmaktadır.

Çocuklarımızı hep gönlümüzdeki mükemmel insan koltuğunda görmeyi hayal ederiz. Onun isteklerine, heveslerine, hayallerine pek de itibar etmeyiz. Oysa onun iç sezgileri başka umutlar ve hayaller peşindedir. Ama esas görevi ailesini mutlu etmektir.

Guy David, sen sen ol, ne istediğine ve ne olmak istediğine sen karar ver. Toplumun sana dayattığı kuralları uygulamak pahasına kendini mutsuz etme. Yüreğinin götürdüğü yere git. Steve Jobs 56 yıllık kısa ömründe, eğer istediklerinin peşinden gitmeseydi, acaba bu denli doygun ve gururlu bir şekilde hayata veda edebilir miydi?

Guycığım, şu hayatı dilediğince yaşamak, aslında böylesine kolay ve öylesine zor.

Toplumun bize dayattığı kurallarla çoğu zaman istediğimiz seçimleri yapamıyoruz. Bu hem mesleki hem de duygusal yaşamımızı etkiliyor.

Bazen hayatının yolunda ilerlerken, hatta nefes nefese koşarken, aniden durup derin bir nefes al ve etrafına bak. Etrafında gördüğün çok başarılı ve mutlu insanlar, gerçekte acaba ne kadar mutlu?

Onunla şöyle oturup konuşsan, azıcık deşsen, içinden kimbilir ne kadar çok ‘keşke’ dökülecektir! Sebep-sonuç ilişkilerinde ise bunun sebebi olarak hep toplumun, ailenin ve yakın çevrenin etkisini hissedeceksin. İnsanlar, bir örnek davranarak, aynı kaidelere uyarak, uç olmadan yaşadıkları zaman örnek ve mükemmel olarak addedilirler.

Hâlbuki Guy, bu dünyaya katkıda bulunanlar, önemli buluşlara imzalarını atanlar, mükemmel sanat eserleri yaratanlar, hep toplumun genel geçer kavramlarından uzakta duran, kendi aklının ve iç sesinin peşinden gidenlerden çıkar. Hayatı boyunca örnek yaşayan, kurallar dizisinin dışına çıkmayan insanlar, ansiklopedilerde yer alamazlar.

Zamanına göre radikal ve marjinal davranışlar sergileyen insanlar, toplumları peşlerinden sürüklerler. Buluşlarıyla, yazdıkları ve çizdikleriyle, beyinlerindeki fikirleri ortaya dökmekle toplumların kalitesini yükseltirler ve yeni ufuklar açarlar.

Ortaçağ’da buluşlar yapan insanları, farklı ve din dışı fikirler üretenleri, cadı veya şeytanın uşağı yaftasıyla diri diri yakmışlar, onları paramparça etmişlerdir. Ancak bu yolda korkmadan ilerleyenler geleceğe bilimin, uygarlığın, felsefenin meşalesini taşımışlardır.

“Ateşin bulunmasından, kişisel bilgisayarımızın icadına kadar, dünyadaki tüm insani ilerlemeler, gelişmeler, belirsizlik ve korkuya neden olmasına rağmen doğru bildiğini yapan, kalabalıkla hareket etmeyen ve cesareti olan insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.”

Robin Sharma 

Sevgili Guy, kalabalıklarla hareket eden ve bu kalabalıklara kendilerinden hiçbir şey katmayan insanlar basit ve isimsiz olarak bu dünyaya gelirler, yine sessizce giderler. Hayatta konu mankeni olarak katkı sağlamaktan öteye gidemezler.

Ben bir babaanne olarak senin dogmatik saplantılara batmadan, özgün ve özel bir kişi olmanı yürekten diliyorum. Bu söylediklerim ailene karşı isyankarlık, saygısızlık yapmanı gerektirmiyor. İyi, düzgün ve değerli bir kişiliğe sahip bir insan olmanı diliyor, senin çok özel bir insan olarak yetişmeni düşlüyorum.

Özgüven, iyi bir kültür birikimi, kararlılık ve çalışkanlık sana bu gizemli dünyanın kapılarını sonuna kadar açacaktır diye düşünüyorum.

Ne diyeyim Guy, Tanrı iyilik dolu elini ve dengeli yönergelerini senin üzerinden çekmesin.

Mis kokulu yanaklarını öpüyorum ruhum.

Seni çok seven Babaannen Sara

21/10/2011 Tel Aviv