Cesareti elden bırakmayın sanat köprülerini atmayın!

Sanat, dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapmaz. Bu bağlamda sanat dalları arasında müziğin yeri birazcık ayrıdır. Çünkü müzik ‘duygusal boyutuyla’ tüm insanlarda aynı etkiyi yaratan sihirli bir diyalog aracıdır

Rina ALTARAS
21 Eylül 2011 Çarşamba

BBC Proms’u bilirsiniz. Londra’da temmuz ortasından eylülün ilk haftalarına kadar uzanan bir zaman diliminde gerçekleşen dünyanın en önemli klasik müzik festivallerinden biridir.  Tam adı ‘The Henry Wood Pormenade Concerts’ olan bu sekiz haftalık festivalde konserler, Royal Albert Hall ve Cadogan Hall’de gerçekleşiyor. Bilet fiyatları 5£’dan başlıyor.  Royal Albert Hall’da düzenlenecek her bir konser için 5000 bilet satışa sunulmakta.  Tüm konserler BBC3 radyosundan canlı olarak yayınlanıyor. Geçtiğimiz sezon 166. yaşını kutlayan BBC Proms bu yıl 117. kez düzenlendi.

Proms da nasibini aldı

İsrail Filarmoni Orkestrası da bu yıl 75. kuruluş yıldönümünü kutlamanın yanı sıra, Zubin Mehta ile olan ‘evliliklerinin’ 50. yılını kutluyor. Proms’un tanınmış ve en sevilen simalarından olan Mehta, bu yıl bu efsanevi festivale İsrail Filarmoni ile davet edildi. 1 Eylül’deki konser programında ayrıca solist olarak, ünlü İsrailli kemancı Gil Shaham, Bruch’un keman konçertosunu seslendirmek üzere yer alıyordu. ‘The Palestinian Solidarity Campaign-Filistinle Dayanışma Kampanyası’ prommer’ları konseri boykot etmeye davet etmenin yanı sıra, BBC’nin konseri iptal etmesini talep etti. Her zamanki gibi büyük ilgi gören konser iptal edilmedi. Ancak konser esnasında Albert Hall’ün farklı yerlerine dağılmış Filistin yanlıları,  farklı zamanlarda ayağa kalkıp şarkı söyleyerek konseri birkaç kere böldü. Her şeye rağmen orkestra üyeleri ve Mehta, yüzlerinden gülümsemeyi eksik etmeden konseri bitirdiler. BBC 3 Radyosu canlı yayını ikinci eserden sonra keserek, konserin kalan kısmını iki gün sonra banttan yayınladı.

İngiltere Irak’ı istila etsin, benim konserim bölünsün: Nasıl yani?

Bu olaydan hemen sonra ünlü İngiliz çellist Steven Isserlis, yaşananları sanatçı gözüyle değerlendiren ve kınayan bir yazı kaleme alarak, ‘The Guardian’ gazetesine basılmak üzere iletti. The Guardian yazıyı yayınlamayınca sanal âlem harekete geçti ve Isserlis’in yazısı dünyayı dolaştı, bana da ulaştı.  Steven Isserlis protestocuları ‘kültürel holiganlar’ olarak tanımlarken, söz konusu orkestra ve Maestro Mehta’nın apolitik olduklarını, orkestrada kesinlikle din, dil, ırk ayrımı yapılmadığını vurguladı. İngiliz çellist hiçbir sanat dalının apolitik olmamakla birlikte, hükümetlerin politik kararlarından sanatçıların sorumlu tutulamayacağını, aynı nedenle kimsenin dinleyicilerin konser izleme hakkına tecavüz etme hakkı olmadığını belirtti. Isserlis’in bir sanatçı olarak empati kurduğu yazısının son cümlesi ise oldukça çarpıcı: “Halen konser veren bir sanatçı olarak, herhangi bir ülkede İngiltere hükümetinin Irak’ı istila etme kararını protesto etmek üzere konserim bölünseydi, bunu çok büyük bir haksızlık olarak addederdim.” (Yazının tamamına http://www.artsjournal.com/slippeddisc/2011/09/the-proms-attack-a-reflection-by-a-leading-british-cellist.html linkinden ulaşabilirsiniz

Tehditlere pabuç bırakmayın!

Geçtiğimiz sezon Türkiye’de de İsrailli sanatçıların konserleri, tiyatro gösterileri iptal edildi. Bu durum spora da sirayet etti, İsrailli bisikletçiler yarışa alınmadan geri gönderildi. Bunların hepsi güvenlik nedenleriyle yapıldı. Ancak aralarında bir tanesinin hikâyesi oldukça ilginç. Mayıs ayının sonunda, İsrailli bir gitarist-piyanist grubuyla birlikte, aralarında ünlü Türk sanatçı Ömer Faruk Tekbilek’in de yer aldığı farklı sanatçılara adanmış son albümünü tanıtacağı konser ve gençlerle gerçekleştireceği workshop için İstanbul’a gelecekti. Sanatçının facebook sayfasında konsere dair sürekli taciz ve tehdit cümleleri yer aldıysa da, o son dakikaya kadar gelmeye kararlıydı. Ancak sponsor kurum konserden 48 saat önce aldığı tehdit mesajı ile güvenliği sağlayamayacağına kanaat getirerek konseri sanatçıyla konuşarak iptal etti. Aynı sanatçı, Ramazan ayında Beyazıt alanında ‘Ramazan Etkinlikleri’ kapsamında Ömer Faruk Tekbilek ile sahne aldı. Hiçbir olay olmadı, tam tersine çok keyifli bir konser oldu, herkes sağ salim evine döndü. İlginç bir tezat değil mi? İlginç olduğu kadar güzel aslında. Sanatın, müziğin dini, ırkı, yaşı, cinsiyeti yoktur. Bu yüzden sanat ‘köprüdür’. Bu yüzden sanatçı ve sponsor kurumlar ‘tehditlere pabuç bırakmayarak’ köprüleri inşa etmeye devam etmelidir.

İsrail’de bir Osmanlı: İzak Algazi Efendi

İsrail’de 20 Eylül’de ‘Piyutim Festivali’-(İlahiler Festivali) kapsamında gerçekleşecek konser, bu köprülere en güzel örneklerden biri. Sefarad Yahudi kültürünün ve Türk müziğinin önemli temsilcilerinden İzak Algazi, Kudüs’te Beit Avi Chai Kültür Merkezi’ndeki festivalde bir konser ile anılacak. Programda yer alan ilahi (piyutim) ve şarkıların düzenlemeleri,  İstanbul’da yaşayan İsrailli ünlü perküsyon ustası Yinon Muallem’e ait. İstanbul İTÜ MİAM’da etnomüzikoloji doktorasını yapmış olan Hadass Pal-Yarden ise araştırma ve vokal düzenlemelerini gerçekleştirmiş.

İzak Algazi 24 Nisan 1889’da İzmir’de doğdu.  İzmirli eski, köklü bir ailenin oğludur. Dedesi ile babası da sinagoglarda hazanlık (hanendelik) etmişlerdi. O yıllarda doğan diğer Türkiyeli yurttaşları gibi İzak da geleneksel, dinî değerlerle serbest düşüncenin çatıştığı bir çevrede yetişti. Bir yandan, Paris merkezli, batılı esintilerin etkisi altında, yeni bir anlayışla yetişiyor, bir yandan da ‘Talmud Tora’ adlı dinî öğretim veren ilkokulda ortodoks bir –eğitim - öğrenim görüyordu.

 İlkokulu bir Türk maarif okulunda bitirdi. Daha sonra İzmir Hahambaşısı’nın müdürü olduğu ‘Hillel Yeshiva’ya devam etti. On dokuz yaşında İzmir’in Karakaş semtinde yeni inşa edilmiş olan merkez sinagoguna hazan olarak atandı. 1914’te İzmir’deki Yahudi okullarında öğretmenliğe başladı. Çok genç yaşta Yahudi cemaati içinde ve dışında çeşitli toplumsal faaliyetlere katıldı, cemaate bağlı kuruluşlarda görevler üstlendi. 1908–1911 yılları arasında İzmir Belediye Meclisi’ne üye olarak girdi. 1918’de Bayan Regina ile evlendi, bir yıl sonra da büyük oğlu Salomon doğdu.

İzak’ın musiki yeteneği çevresinde çok genç yaşta fark edilmiş olduğu halde, gençlik yıllarında sık sık geçim sıkıntısı çekti. Tanıklara göre, cemaatin çocuklarına ve özel gruplara musiki dersleri vererek bir ek geçim kaynağı sağladı.

Yirminci yüzyılın başlarında dinî (Musevî) tören musikisinin yanı sıra, Osmanlı-Türk musikisi bilgileri de öğrenmeye başladı. Musikide ilk hocası, babası Salomon Algazi’dir. Prof. Avram Galante, Salomon Algazi hakkında şu bilgiyi veriyor: “Türklerce Bülbülî Salomon namile maruf olan Algazi, lâhutî sesiyle İzmir muhitini senelerce hayrette bırakmıştır. Çember usûlünde çok ruhnüvaz iki mahur bestesi, hüseynî ve hicaz peşrevlerinin sahibidir. 1930’da İstanbul’da vefat etmiştir.” (4) Öbür musiki hocaları, musevî besteciler Şem Tov Şikâr (1840–1920) ile Hayyim Alazraki’dir (bkz. Seroussi, s. 16).

İzak Algazi, Şem Tov Şikâr’dan Türk musikisi bilgileri öğrendi. Şikâr tek tek öğrencilere, topluluklara İzmir sinagoglarında musiki dersleri verirdi

Birinci Dünya Savaşı ile Yunan işgalinin yol açtığı felaketler, İzmir’deki Yahudi cemaati içinde bir bunalım yaratır. Cemaat liderleri Yunanlarla işbirliği ettikleri şüphesi karşısında ülkeyi terk etmek zorunda kalırlar. Bir yandan işsizlik, bir yandan yeri beklentiler Algazi’yi İstanbul’a çeker.

Algazi böylece 1923’te ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınır. Şişhane’deki Neva Şalom Sinagogu’nun maftirimine (koro) girer. Bir süre sonra, musiki faaliyetleriyle tanınan Galata’daki İtalyan Sinagogu’na hazan olarak getirilir, sinagogun musiki işlerinin yönetimi de ona verilir.

Algazi İstanbul’da geçirdiği on yıl içinde Yahudi cemaatinin en ileri gelen kişilerinden biri olur. Musevi eğitim – öğretim kurumlarında faal rol oynar. Cemaatle cumhuriyet yönetiminin ileri gelenleri arasındaki ilişkileri geliştirmeye çalışır. Yahudi cemaatinin genç cumhuriyetin ülküleriyle bütünleşmesi gerektiği görüşünü savunur. Bu siyaseti, kurduğu haftalık gazete La Voz Orientale’de dile getirir. Algazi, Atatürk’ün modernleşme / batılılaşma düşüncelerini de savunur. Türk musikisinin birçok üstadı ile tanışır, dostluk kurar. Musiki, edebiyat, tarih, felsefe bilgisiyle cumhuriyet aydınları arasında kendisine bir yer edinmeyi başarır.

Algazi o sıralarda, Türk musikisini seven Atatürk’ün huzurunda, Dolmabahçe Sarayı’nda Türk musikisi eserleri okur; Türk musikisi tarihi üstüne, örnekler vererek Atatürk’e bilgi sunar. Bir gözlemciye göre, Türk tarihinin yazılması ile Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi konusunda Atatürk’e tavsiyelerde bulunur.  O yıllarda İzmir’de, şimdi İsrail’de yaşayan Leon Daniel’e göre, Atatürk Algazi’ye bir vesileyle, “Senin gibi bir adam milletimizin yüz akıdır!” demiştir.

Yeni düzenle ilgili bütün iyimser beklentilerine rağmen, 1930’lar Algazi’nin huzursuz olduğu yıllardır. Bunun ilk belirtisi, iş bulma imkânlarının azalması, ikincisi de, Atatürk’ün devlet memuriyetinde Müslümanları gayrimüslim cemaatlere tercih eden siyasetinin uygulamaya konmasıdır. Bu yeni uygulamanın tanıklığa dayanan bir örneği bizzat Algazi’nin başına gelmiştir: Atatürk, Algazi’nin radyo yönetim kurulu üyeliğini onaylamamıştır... Tanık Moşe Vital’e göre, bu hayal kırıklığı sanatçının Türkiye’den göç etmesine yol açmıştır. Ancak, Algazi’nin güçlenmekte olan Siyonist eğilimleri de Türkiye’de kalmasına engeldi. 1933’te çıkardığı haftalık gazetenin İbranî alfabesini bırakmaya ve Latin alfabesini kabul etmeye zorlanması, Algazi’nin artık barınamayacağının en çarpıcı işaretini veriyordu. Böylece hayatının Türkiye dönemi kapanmış oluyordu. Bir Pazartesi günü Türkiye’den ayrılan Algazi’yi iki gün önce (cumartesi günü) gören öğrencisi, hazan ve kanunî David Behar, üstadının o gün son derece üzgün olduğunu, o cumartesi günü sinagogdaki ayin sırasında o güçlü sesinin bile kısık olduğunu söylemiştir.