Bu hafta ağımıza takılanlar

Bir çok kişi ‘‘Donna Donna”yı ismi sayıklanan bir kadın diye düşünür, halbuki ne bir kadın, ne bir melektir. Bir Danadır. Evet, Kesilmeye götürülen bir Danadır… Bu şarkı aslında 1940 yılında Aaron Zeitlin ve Shalom Secunda adlı sanatçılarca Yidişçe yazılmış bir Musevi şarkısıdır. Evet, bu şarkı; Nazilerin Yahudi soykırımına acılı bir ağıttır… Evren Elif Kuyu

İzak BARON Diğer
11 Ocak 2012 Çarşamba

   ·       ARAFAT SORULARI YANITLAMAYA BAŞLAYINCA BEN AYAĞA KALKIP "BİR GÜN İSRAİL'LE KOMŞU OLMAYI DÜŞÜNÜR MÜSÜNÜZ?" DİYE SORDUM

Arafat'la ilk tanışmamız 1979'da Ankara'da oldu… Filistinli gerillalar Mısır Büyükelçiliğini basıp günlerce eylem yaptılar. Sonunda Arafat yakın adamı Abu Firas'ı Ankara'ya gönderdi ve gerillaları teslim olmaya ikna etti. Ardından da Ecevit Hükümeti Türkiye'de FKÖ temsilciliği açılmasını kabul etti ve birkaç hafta sonra Arafat temsilciliğin açılışı için Ankara'ya geldi. Tarihi bir gündü. Arafat bir basın toplantısı düzenledi. O sırada İsrail'in varlığını kabul etmek bir yana adını bile duymaya tahammülü yoktu. Arafat soruları yanıtlamaya başlayınca ben ayağa kalkıp "Bir gün İsrail'le komşu olmayı düşünür müsünüz?" diye sordum. Arafat "Bana bir Türk gazeteci bunu nasıl sorar" diye bağırmaya başladı. Ama sonra yanıma gelip koluma girdi ve beni Beyrut'a davet etti. Böylece Arafat'la yıllarca sürecek kovalamacam da başlamış oldu.

Nur Batur

http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/edebiyat/2012/01/03/35-yil-icin-35-mulakat?paging=1

·       ARAP BAHARI’NIN ORTADOĞU’DA ESTİRDİĞİ RÜZGÂRLAR, HAMAS’I DA DEĞİŞTİRDİ

Bundan üç sene kadar önce, İsrail’in Gazze’ye yönelik vahşi saldırısının sürdüğü sıralarda, bu sütunda şöyle yazmıştım:

“Eğer bölgede daha fazla kan akmasın diyorsak, bunun tek yolu, Hamas’ın siyasetini değiştirerek İsrail ile ‘hudna’ dedikleri kalıcı ateşkese ve hatta barışa yanaşmasıdır. Bizim de bir yandan İsrail’in devlet terörünü protesto ederken, öte yandan da buna bahane yaratmaması için Hamas’a telkinde bulunmamız gerek.”

O sıralarda bu yoruma kızanlar olmuştu. Hamas’ın mücadelesinin her yönden doğru olduğunu, yöntem açısından dahi eleştirilemeyeceğini söylemişlerdi.

Oysa Arap Baharı’nın Ortadoğu’da estirdiği rüzgârlar, Hamas’ı da değiştirdi. Yakın zamana kadar İran-Suriye hattının etkisi altında kalan (ve bu hattın kendi siyasi menfaatleri uğruna körüklediği radikal çizgiye oturan) İslami Direniş Örgütü, Yeni Türkiye’nin, Yeni Mısır’ın ve Katar’ın da telkinleriyle, daha mutedil bir yol tutturdu.

Mustafa Akyol

http://www.stargazete.com/yazar/mustafa-akyol/hamas-in-acilimi-haber-412053.htm

·       İSRAİL’İ, BASKI YAPIP BARIŞA ZORLAMAYI DÜŞÜNÜYORSANIZ, BU MÜMKÜN DEĞİL

Türkiye, kendi sebeplerinden dolayı böyle bir yol izliyor olabilir. Ama siz İsrail’i, baskı yapıp barışa zorlamayı düşünüyorsanız, bu mümkün değil. Gerçekte, İsrail kendisini daha çok köşeye sıkışmış hissediyor ve daha uzlaşmaz, inatçı bir tavır alıyor. Tam tersine Türkiye, İsrail ile iyi ilişkiler içinde olursa, barış konusunda daha cesur ve yaratıcı çözümler üretmeye ikna edebilir. Ancak şimdilik böyle bir olasılık görünmüyor.

Fareed Zakaria

http://www.tempoonline.com.tr/haberdetay/57576.aspx

·       İSRAİLLİLER, TÜRK HAVAYOLLARI’NI HÂLÂ KULLANIYOR AMA ARTIK NEREDEYSE SADECE BAĞLANTILI UÇUŞLAR İÇİN

Atatürk Havalimanı’ndaki taşıyıcı banttan sadece iki çanta çıktı. Tel Aviv’den gelen Türk Havayolları uçuşu tümüyle doluydu. Fakat uçaktan sadece iki kişi indi. İsrailliler, Türk Havayolları’nı hâlâ kullanıyor ama artık neredeyse sadece bağlantılı uçuşlar için. Yakın zamana kadar tercih edilen bir istikamet olan Türkiye’yi boykot ediyorlar ve ondan korkuyorlar.

Ortadoğu’da kendilerine açık olan son istikamet de kapanırken, bundan asıl zarar gören taraf İsrailliler. Mısır tehlikeli hale geldi, Ürdün’ün adı bile anılmıyor artık. Başladığımız noktaya döndük. Coğrafi olarak tecrit edilmiş, içine kapanmış, korkmuş, saldırgan, küstah ve garnizonlaşmış. İsrailli, artık Arap ya da Müslümanlarla yüz yüze gelmeyecek, sadece onların medyadaki çarpıtılmış imajlarıyla –hepsi de tehditkâr, mide bulandıran, İsrail’den nefret eden köktendinci, İslamcı, teröristler- karşılaşacak. Buradaki hasar ve kayıp, ne kadar büyük hesaplansa az. Mısır’ı kaybetmemiz sadece bizim hatalarımızdan kaynaklanmıyordu, Türkiye’den yabancılaşmamız ise bizim kendi marifetimiz ve bunun gurur duyulacak bir tarafı yok. İsrail’in kendine Türkiye’yi kaybetme iznini nasıl verdiğini, İsraillilerin –‘milli gurur’ peşinde koşarken İsrail’in statüsünü mahveden- siyasetçilerle generallerin bu yükselen, büyüleyici bölgesel güçle ilişkileri tehlikeli biçimde sıfır noktasına getirmelerini nasıl affettiğini anlamak zor.

Gideon Levy

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&Date=&ArticleID=1074699&CategoryID=99

·       GELDİLER, ÖNCE YAHUDİLERİ ALDILAR

Gerçi Almanya’da 1930’larda yaşayan Protestan rahip Niemöller’e atfedilen ünlü ‘anlatım’ı hatırlayanlar da eksik değildi:

“Geldiler, önce Yahudileri aldılar. Ben Yahudi değildim, sesimi çıkarmadım. Sonra komünistleri aldılar. Ben komünist değildim, sesimi çıkarmadım. Sonra sosyal demokratları aldılar. Ben sosyal demokrat değildim, sesimi çıkarmadım. (...) Sonra bir gün geldiler, beni de aldılar. Kimse sesini çıkarmadı. Zaten sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Niemöller’in bu anlatımını, Cumhuriyet yazarı rahmetli Deniz Som, tekrar tekrar yayımlardı. Bunu bilenler çoktu. Ama onlardan, seslerini çıkaranlar olduysa, o sesler, çeşitli etkenler altında fazla işitilmedi.

Altan Öymen

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1074709&Yazar=ALTAN-OYMEN&Date=06.01.2012&CategoryID=98

·       NASIL OLUYOR DA BU KÜÇÜK, FAKİR VE ZAYIF ÜLKE HÂLÂ TÜRKİYE’DEN ÖZÜR DİLEMEYİ REDDEDEBİLİYOR?

Nasıl oluyor da bu küçük, fakir ve zayıf ülke hâlâ Türkiye’den özür dilemeyi reddedebiliyor, nasıl tazminat ödemekten ve Gazze civarındaki ambargoyu kaldırmaktan imtina edebiliyor? Şu soru da akla geliyor: nasıl olur da İsrail gibi çaresiz bir ülke, Kıbrıs ve Yunanistan ile işbirliği içinde yeni keşfedilen doğal gaz alanlarını geliştirmek işine tam hızla devam edebilir? Nasıl olur da, titreyerek ve diz çökerek, teknolojik bakımdan geri kalmış bu ülke Türk Hava Kuvvetlerine 90 milyon dolarlık sofistike askeri gözetim sistemi satışını iptal edebilir? Ve evet,  Viyana’da birkaç gün önce titreyen İsrailli Savunma Bakanı Ehud Barak, Türk liderlerinin devamlı olarak İsrail’i suçladıkları bilgilerle donatılmış Cumhurbaşkanı Abdullah Gül konuşmasına başlamadan önce dizleri üstünde salonu terk edebilir?  Açıkçası, Ankara dışından görülen gerçekler ile Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu tarafından ifade edilenler arasında oldukça fark var.  Sözlü provokasyon ve ikna kabiliyetleri çok kuvvetli olmalarına rağmen, zeminde görülen sonuçlar etkileyici olmaktan uzak kalmış, uluslararası camiada Türkiye’ye pek fazla onur sağlamamıştır… İsrail başbakanı bakanlarına, Türk liderlerinin verebileceği ateşli beyanatlara cevap vermemeleri talimatını vermiş, onun yerine devamlı olarak Ortadoğu’nun önemli ülkesi olarak İsrail’in Türkiye’ye saygı beslediğini ve onunla iyi ilişkilerde bulunmayı arzu ettiğini söylemeye devam etmiştir.  Ben, Başbakan Netanyahu’nun Türk liderlerinin halklarına verdikleri her beyan karşısında susmayıp bazı liderlerinin söyledikleriyle halkın olumsuz tesir altında bırakılmaması gerektiğini savundum. Ancak şimdiye kadar olan sonuçlara bakıldığında Netanyahu’nun davranışı ile Ankara’nın oluşturmaya çalıştığı sanal dünyayı önlemenin pek başarılı olabildiğinden emin değilim.

Ehud Toledano, Tercüme: Selim Amado

http://www.hasturktv.com/turkiyede_bugun/3204.htm

İngilizce aslı:

http://www.hurriyetdailynews.com/is-israel-trembling-and-on-its-knees-or-is-ankara-dreaming--.aspx?pageID=238&nID=10738&NewsCatID=396

·       KUDÜS'TEKİ YAD VASHEM MÜZESİNİ DOLAŞMAK, SADECE BİR GRUP NAZİ'NİN DEĞİL DE HEPİMİZİN İÇİNDE YATAN DÜRTÜLERİN VAHİM SONUÇLARINI VE İNSANLIĞIN ULAŞABİLECEĞİ KARANLIK NOKTALARIN GERÇEKLİĞİNİ TOKAT GİBİ SURATINA ÇARPIYOR İNSANIN

Kudüs'teki Yad Vashem müzesini dolaşmak, sadece bir grup Nazi'nin değil de hepimizin içinde yatan dürtülerin vahim sonuçlarını ve insanlığın ulaşabileceği karanlık noktaların gerçekliğini tokat gibi suratına çarpıyor insanın. Etkilenmemeniz, milyonlarca insanın çoluk çocuk demeden, yine milyonlarca insanın aktif katkısı ve daha fazlasının pasif desteği ile sırf Yahudi oldukları için öldürülmesinden bir insan olarak utanmamanız mümkün değil.

Ancak, o karanlığın öyküsü içerisinde Yahudi geleneği bizlere çok güçlü bir ışık sunuyor. Yad Vashem dahil olmak üzere tüm Holokost anıtlarında Yahudileri kurtaran ama Yahudi olmayan kişileri anmak için bölümler var. Hatırlayacağınız gibi, Schindler’in Listesi adlı film, Yahudileri ölümden kurtarmak için canla başla çalışan Alman bir işadamının öyküsünü ve o kahramanlık öyküsü aracılığı ile de çok derin tarihi bir olayı popüler kültüre getiriyor.

Bu ay çıkan Aslanın Gölgesi (The Lion's Shadow) adlı yeni bir kitap, Abdul-Huseyin Sardari adında İranlı bir diplomatın kendisini riske atarak binlerce Yahudi'yi ölümden kurtarışının öyküsünü anlatıyor. Basit bir kahramanlık öyküsü değil bu. Çağımızın tüm siyasi kutuplaşmalarına ve toplumları, milletleri ve ulusları algılayışımıza tamamen ters düşüyor. Bizleri farklı kılan kimliklerimizin ötesinde çok daha derinlerimizde yatan o kıymetli insanlığımızı hatırlatıyor.

Bu tür anımsamalar, tarihi konum içerisinden evrensel dersler çıkarıyor. Aynı zamanda, Holokost gibi karanlık bir anın tüm karmaşıklığını ve en önemlisi sadece 'şeytani Almanlar' ve 'kurban Yahudiler' lensleri ile tarihi anlamaktansa, suçluları suçsuzlardan ayırabiliyor. Holokost’u sırf Yahudilerin anısı değil de Almanların ve hatta tüm dünyanın anı-sı yapabiliyor. Eğer tarihi hafızalarımızda canlı tutmanın geleceğimiz için bir anlamı varsa, tarihten çıkarmamız gereken dersin biz insanların doğru koşullar altında hiç inanamayacağımız şeyler yapabileceğimizi ama aynı zamanda içimizde tüm baskılara rağmen doğruyu seçmemizi sağlayabilen bir insanlık olduğunu gösteriyor.

Ziya Meral

http://www.agos.com.tr/makale/ortak-tarih-insaasi-icin-cagri-ziya-meral-46

·       AVRUPA’DA HİTLER’İN ‘KAVGAM’ ADLI KİTABI YAYIMLANAMAZ, NAZİ İŞARETLERİYLE DOLAŞILAMAZ. FAKAT ABD’DE BUNLAR MÜMKÜNDÜR. ÇÜNKÜ ABD TOPRAKLARI, AVRUPA GİBİ HİÇBİR DÜNYA SAVAŞINDA YIKIMA UĞRAMAMIŞTIR

Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’nda sadece bir Holokost’a, yani bir soykırıma sahne olmadı. Bunu işleyen mantık, aynı zamanda 50 milyon insanın hayatını yitirmesine neden oldu.

Bunun içindir ki orada ırkçılık, yabancı düşmanlığı en azından sözel ve formal olarak demokratik sistem tarafından bir tehlike olarak görülür (yani bizde olduğu gibi sosyalizm, farklı inançlar, azınlıklar, misyonerlik vb. değil). Bunun için okullarda soykırım konulu dersler verilir, ders kitapları nefret söyleminden arındırılır, filmler yapılır, kitaplar yazılır.

Buna rağmen Avrupa’da ekonomik krizlerin, kazanılmış toplumsal hakların yitirilmeye başlanmasının da etkisiyle, 1930’larda olduğu gibi ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yükselme eğilimi göstermekte, bunun siyasal arenadaki yansımaları da artmaktadır.

ABD’de ifade özgürlüğü anlayışı, ilke olarak her türlü sınırlamaya karşıdır. ABD, aynı zamanda uluslararası savaş suçları ve bunların yargılanmasına ilişkin Roma Sözleşmesi’ni de imzalamamıştır. Nitekim ABD, 1948’de imzalanan BM Uluslararası Soykırım Sözleşmesi’ni de ancak 1986’da imzalamıştır.

Bu nedenle Avrupa’da Hitler’in ‘Kavgam’ adlı kitabı yayımlanamaz, Nazi işaretleriyle dolaşılamaz. Fakat ABD’de bunlar mümkündür. Çünkü ABD toprakları, Avrupa gibi hiçbir dünya savaşında yıkıma uğramamıştır.

Ragıp Zarakolu

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&Date=07.01.2012&ArticleID=1074822&CategoryID=132

·       DENİZ KUVVETLERİ KENDİ PERSONELİNİN YERİNİ HENÜZ BİLEMEZKEN İSRAİL VE İNGİLTERE HEMEN HÜCUMBOTLARINI YOLLAMIŞ, DENİZDE ÖLÜM KALIM MÜCADELESİ VEREN TÜRK ASKERLERİNİ GEMİSİNE ALMIŞTI. BU DOSTANE ELİN UZANIŞINA TESADÜF DİYEBİLİR MİYİZ?

Kocatepe muhribinde ise tam bir kaos hakimdi. Gemi batmak üzereydi. Son bir toplantı yapıldı. Gemi Komutanı Kurmay Yarbay Güven Erkaya, Harekat Subayı Yüzbaşı Ertan Atasoy, Muharebe Subayı Üsteğmen Necati Gürkaya son çare olarak gemiyi terk kararı aldılar. Birbirine bağlı sallar hazırlandı. Kocatepe batmak üzereydi. Bağlı haldeki 3 sal da birbirinden kısa sürede koptu. Gemi komutanı kaç personelinin kayıp olduğunu çıkartmaya çalışıyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Kocatepe denize gömülürken, Adatepe ve Fevzi Çakmak zigzag çizerek bölgeden uzaklaşmaya çalışıyordu. Kocatepe'nin mürettebatı ise Akdeniz'e savrulmuştu.  

Ve işte tam bu anda bir başka mucize gerçekleşti. Biri İsrail, bir diğeri de İngiliz olmak üzere iki hücumbot olay yerinde bitiverdi. Denize düşmüş Türk askerlerini tek tek topladılar. Deniz Kuvvetleri kendi personelinin yerini henüz bilemezken İsrail ve İngiltere hemen hücumbotlarını yollamış, denizde ölüm kalım mücadelesi veren Türk askerlerini gemisine almıştı. Bu dostane elin uzanışına tesadüf diyebilir miyiz? Geçelim...

Ama soruların peşini bırakmayalım... 54 askerimizin ölümüne yol açan bu kasıtlı istihbaratı kim verdi peki? Önce Muğla'ya sonra da Ankara'ya bu istihbarat notu nereden gelmişti? Üzerinde hiç durulmadı. Olayı açığa çıkaran uluslararası haber ajansı AP (Assocotied Press) oldu. Kurtarılan 180 mürettebatın önce Hayfa limanına getirildiğini ardından Tel-Aviv'e götürüldüklerini ilk onlar dünyaya duyurdular.

Gürkan Hacır

http://www.aksam.com.tr/kocatepe-muhribini-nasil-batirmistik-5110y.html

·       TÜRKİYE MAVİ MARMARA KONUSUNDA ÖZÜR DİLEMEDİ DİYE DÜNYAYI İSRAİL’İN BAŞINA YIKTI

Komplekse kapılmayın. Devlet, yanlışlıkla da olsa, gitti kendi vatandaşını vurdu. Bu facianın kasten olmadığı ortada. Ama duygusal bir kopuş yoluna girmiş Güneydoğu’da yarattığı travma da...

O yüzden boş laflarla vakit kaybetmeyelim. Allah aşkına birileri (Başbakan ya da Cumhurbaşkanı mesela) çıkıp bir an önce özür dilesin.

Türkiye Mavi Marmara konusunda özür dilemedi diye dünyayı İsrail’in başına yıktı. Hükümet Dersim olayında 73 yıl sonra özür dilemeyi büyük bir siyasi olgunluk olarak lanse etti. Bu sefer 73 yıl beklemenin âlemi var mı?

Aslı Aydıntaşbaş

http://siyaset.milliyet.com.tr/yol-ayrimi/siyaset/siyasetyazardetay/05.01.2012/1484534/default.htm

·       TÜRKİYE’Yİ ZİYARET EDEN GAZZE BAŞBAKANI HANİYE BİLE BU AĞIRLAMAYA ŞAŞIRMIŞTIR. HERHALDE BIRAKIN DÜNYANIN HERHANGİ BİR ÜLKESİNİ, KENDİ ÜLKESİNDE BİLE BU KADAR ŞATAFATLI BİRKAÇ GÜN GEÇİRMEMİŞTİR

Başbakan Filistin konusuna çok önem veriyor. Özellikle Batı’nın, elbette İsrail etkisiyle “terörist” olarak gördüğü Hamas’la yakın ilişkide olmaktan bile çekinmiyor.

Erdoğan Filistin’e destek vermek amacıyla İsrail’le ilişkileri bozmayı göze aldı.

Amerika’nın tepkisine rağmen Hamas’ı korudu, kolladı.

Öyle ki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bile bütün Batı’yı karşısına alacak nitelikte bir konuşma yapmaktan kaçınmadı.

Mavi Marmara gemisini, engelleneceği bildiği halde tehlikeli yolculuğa çıkarmakta tereddüt göstermedi.

İsrail’in kanlı saldırısına karşı olağanüstü tepki gösterdi, dünyayı ayağa kaldırdı.

Öyle ki, o güne kadar pek çok saldırıya imza atan İsrail bile “Bu olay hiç de iyi olmadı, ilk kez suçlu konuma düştük” itirafında bulundu.

Erdoğan Hamas temsilcilerini Türkiye’de “birinci derecede protokolle” ağırladı.

Türkiye’yi ziyaret eden Gazze Başbakanı Haniye bile bu ağırlamaya şaşırmıştır. Herhalde bırakın dünyanın herhangi bir ülkesini, kendi ülkesinde bile bu kadar şatafatlı birkaç gün geçirmemiştir.

Erdoğan Hamaslı Haniye’yi Meclis’te, AKP Grubu’nda da ağırladı, onore etti. Kürsüye çıkardı, tüm dünyaya meydan okurcasına ona sarıldı, ellerini kaldırdı, bağrına bastı.

Haniye BDP Grubu’na da gitti. BDP’lilerle sarmaş dolaş oldu.

Ve o Haniye BDP’lilere dedi ki “Diyarbakır’ı da özgür görmek istiyoruz.”

Belli ki Haniye, yani Gazze’nin Başbakanı, yani Hamas liderlerinden biri, Diyarbakır ile Filistin’i bir tutuyor.

Merakım şu; Haniye Başbakan Erdoğan’a da bu dileğini iletti mi? Yoksa “Diyarbakır’a özgürlük” söylemi Başbakan için de bir sürpriz mi oldu?

Uğruna birçok ülkeyle ilişkimizi bile tehlikeye attığımız Hamas örgütünün gerçek niyeti bu işte. Başbakan verdiği desteğe karşı aldığı bu cevaptan herhalde pek mutlu olmamıştır.

Filistin direnişini, bir avuç Hamas militanının çıkarına indirgemenin bedelidir bu. Erdoğan bu konuda gereğini yapmak zorundadır.

Can Ataklı

http://haber.gazetevatan.com/tayyip-bey-cevabi-aldiniz-mi/422045/4/Yazarlar/142

·       NETANYAHU İLE OBAMA YÖNETİMİ ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN BOZUK OLMASI İSRAİL'İ TEK BAŞINA HAREKET ETMEYE ZORLAYABİLİR

Amerika'da uzmanlar arasında ne zaman İran konusu açılsa hemen arkasından İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine karşı bir hava saldırısı gerçekleştirmesi riski ele alınır. Genel kanı İsrail'in böyle bir saldırıya ABD'ye danışmadan girişmeyeceği yönünde. Öte yandan Netanyahu ile Obama yönetimi arasındaki ilişkilerin bozuk olması İsrail'i tek başına hareket etmeye zorlayabilir. Peki böyle bir risk şu anda var mı? ABD'nin bu yıl seçim dönemine girmesi ve Musevi lobisinin Amerika'daki önemi Netanyahu'nun elini güçlendiren faktörler. O nedenle Washington tedirgin. Obama yönetiminin son dönemde İran'a karşı ekonomik ve diplomatik yaptırımları artırmak istemesini biraz da bu açıdan okumak gerekiyor.

Ömer Taşpınar

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/taspinar/2012/01/09/abdiran-iliskileri-ve-israil

·       HAMAS’IN DAHA ÖNCE 1967 SINIRLARI İÇİNDE BİR FİLİSTİN DEVLETİNİ KABUL ETTİĞİ, BU DURUMUN DA İSRAİL’İN VARLIĞININ TEYİDİ ANLAMINA GELDİĞİ BİLİNİYOR

Bundan böyle İsrail’in işi kolay olmayacaktır.  Ancak, Hamas’ın daha önce 1967 sınırları içinde bir Filistin devletini kabul ettiği, bu durumun da İsrail’in varlığının teyidi anlamına geldiği biliniyor. Önümüzdeki dönemde İsrail’in, içinde Hamas temsilcilerinin de bulunduğu görüşmeciler ve taleplerle yüz yüze gelme olasılığı söz konusudur. Tek engel Hamas’ın görüşmeler konusundaki tecrübesizliği ve bazı konularda esnemeyen yapısıdır. Bu açıdan önümüzdeki dönemde her iki grubun küçük detaylar üzerinde değil ilkesel konular üzerinde pazarlık yapacakları öngörülebilir. Geçmişte küçük detaylar nedeniyle başarısızlığa uğrayan birlik görüşmelerinin bu kez farklı bir zeminde yürüyeceği tahmin edilebilir.

Bölgesel koşulların değiştiği bir ortamda El Fetih ve Hamas’ın yeni bir zeminde yeni politikalar üzerinden anlaşması, her iki tarafın da kendi ilkelerinden taviz vererek Filistin için uzlaşması zorunlu gibi görünüyor. Filistin mücadelesi için yeni bir dönem açılmakta. Taşlarını Yaser Arafat’ın döşediği ancak artık Hamas’ın bir gerçeklik olarak yerini aldığı Filistin mücadelesinde yeni bir dönem açılacağını söyleyebiliriz.

Mete Çubukçu

http://www.stargazete.com/acikgorus/filistin-de-yeni-bir-baslangic-haber-413618.html

·       Nette gezinti

·       ”DONNA DONNA” NE HİSSETTİRİR, NE ANLATIR

Birçok kişi ‘‘Donna Donna”yı ismi sayıklanan bir kadın diye düşünür, hâlbuki ne bir kadın, ne bir melektir.

Bir Danadır. Evet, Kesilmeye götürülen bir Danadır…

Bu şarkı aslında 1940 yılında Aaron Zeitlin ve Shalom Secunda adlı sanatçılarca Yidişçe yazılmış bir Musevi şarkısıdır.

Orijinal versiyonun nakarat bölümünde yer alan “Dona... Dona...” kuplesi, şarkının sözlerini İngilizceye çeviren Arthur Kevess ve Teddi Schwartz tarafından aynen korunmuş olduğu için, Joan Baez’in söylediği İngilizce versiyonda aynen yer alır fakat İngilizce olarak herhangi bir anlam ifade etmez. 1940 yılında iki Musevi ‘kesilmeye giden bir dana‘ hakkında şarkı yazmışlarsa, herhalde neden bahsetmekte olduklarını da anlamışsınızdır.

Evet, Bu şarkı; NAZİ’lerin Yahudi soykırımına acılı bir ağıtıdır…

Beni en çok etkileyen sözleri;

”Danalar kolayca bağlanıp kesiliverir /Nedenini asla bilmeden

Ama kim ki özgürlüğe değer verir, / Uçmayı öğrenmeli tıpkı kırlangıç gibi”

üzerinde düşünüp, irdeledikçe ne kadar farklı boyutları vardır bu şarkının…

http://www.evrenelifkuyu.com/2012/01/02/donna-donna-ne-hissettirirne-anlatir/

·       1915'İN ARDINDAN 6-7 EYLÜL GİBİ DAHA YAKIN TARİHE AİT OLAYLARA DA BAKILABİLİR – SEVAN NİŞANYAN

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1074487&CategoryID=132

·       İNANCIN COĞRAFYALARI… BİR KÜÇÜK DETAY OLARAK DERSİM’DEN KUDÜS’ E...- SİTEM ATEŞ

Uzun yıllar Türkiye’de yaşamış ve yaklaşık 15 sene kadar önce ülkesine, İsrail’e dönmüş ve orada taksicilik yapan Bay Moshe Angel, taksi şoförümüz ve rehberimiz olarak, Ashdod Limanı’ndan bizi alarak yaklaşık bir saat süren yol boyunca bize hem İsrail’ i, hem de çölden bozma, dünyaya sebze-meyve ihraç eden ve ekonomisi ve savaş teknolojileriyle (bu benim kanaatim, Bay Moshe’nin de diğer İsrailliler gibi zorunlu gördüğü bir nokta) bir dünya gücü haline geliş hikâyelerini, insani ve hayranlıkla anlatışı yolculuğumuzu süslüyor. Yol boyunca birçok yerde gördüğümüz kibbutzlar, toplu üretim yapılan, kolektif yaşanan, amacı öncelikle tarımsal üretimi geliştirip, İsrail’e gelen Yahudilere yaşanacak yer ve üretime katkı imkanı sağlayan, özel mülkiyetin olmadığı bu kolektif köyler, gönüllü katılım, çok taraflı sorumluluk ve eşit hakların bulunduğu hakim sistemiyle, aslında komünist ekonominin ve sosyalist sistemin uygulandığı alanlar olarak, çölde bile güçlü bir yaşam alanı üretebilmenin fevkalade örneği olarak, hala azalmış ya da terk edilmiş olarak durmaktalar. Nihayetinde serbest piyasa ekonomisinin ve özel mülkiyetin çekiciliğinin insan algısında ve yaşantısında edindiği yer ile kaybolmaya yüz tutmuş bu kolektif köyler, aslında bir diğer yandan da yok olmaya terk edilmiş halleriyle aslında hala dünyada dolaşan o “hayalet” e olan korkunun da bir diğer göstergesi. Temel birimi insan olan bu köylerde yaşayan insanların temel felsefesi de "herkesin yapabildiği kadar ve herkese ihtiyacı olan kadar"ken, özel mülkiyete ve kar hırsına bürünmüş dünyada solunum yolları tıkanmış bir “gerçek” olarak, yaşamaya çalışıyor.

http://www.dipnot.tv/20560/inancin-cografyalari%E2%80%A6-Bir-kucuk-detay-olarak-Dersim-den-Kudus--e-Dipnot-Tablet-yeni-sayisinda.aspx

·       KÂİNATIN İLK FEMİNİSTİ: LİLİTH! – TURGAY ÖZÇELİK

http://www.kulturmafyasi.com/2012/01/05/kainatin-ilk-feministi-lilith/

·       Ladino / Seyredin

·       ESTHER BİVAS HASSON

http://www.youtube.com/watch?v=mg0MUuPWBGs&feature=plcp&context=C30cdc58UDOEgsToPDskIv8isDa8WWxIgxXhX4hvdJ

·       EL ULTİMO SEFARDİ

http://www.youtube.com/watch?v=dSQwOHz5ynY&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=SG4hNuFzqu0&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=IU9Z7gKRtm4&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=Ec1VEOzO4FY&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=y5FsuXSBdxk&feature=related

·       Netten seyredin

·       TEMİ HASON YETENEK SİZSİNİZ TÜRKİYE

http://www.youtube.com/watch?v=fsqQ-Tvc8aM&feature=share

·       BET SHEMESHLİ KADINLARIN YAPTIĞI FLASHMOB DANS PROTESTOSU

http://www.youtube.com/watch?v=8XfgN5mOmGo

·       Netten tarifler

·       ARMİKO, TUZLU BALIK VE MUSTACHUDOS

http://www.greekturkish.com/turkish/armiko-tuzlu-balik-ve-mustachudos/#comments