Bu hafta ağımıza takılanlar

Otelimin kahvaltılarında en çok yediğim ve sevdiğim şey “cottage cheese” dedikleri bir tür beyaz peynir. Bizim beyaz peynirimizden tamamen farklı, fakat bir o kadar da leziz bir peynir. Aslında İsrail’de ne yediysem tadı damağımda kaldı diyebilirim. Mutfakları Türk, Balkan ve Arap etkilerini taşıyor. Lezzetler bizim damak tadımıza son derece uygun. En önemli mezeleri humus. Pek çok meze ismi Türkçe ile aynı hatta. İkra en çok yenilen mezelerden diğeri. “İÇİMDEKİ ES"

İzak BARON Diğer
4 Ocak 2012 Çarşamba

İSRAİL'DE GENEL KANI, "DÜNYADA BİR TEK SOYKIRIM VARDIR, O DA YAHUDİ SOYKIRIMIDIR"

Asıl önemli nokta Ermeni soykrımının, Yahudi soykırımına gölge düşürme ihtimali. İsrail'de genel kanı, "dünyada bir tek soykırım vardır, o da Yahudi soykırımıdır". İsraillilerin tamamına yakını böyle düşünüyor ve olası bir Ermeni Tasarısının meclislerinde kabul edilmesinin, Yahudi soykırımının etkinliğini azaltacağından endişe ediyor. Bu nedenle İsraillilere göre, bugünkü oturuma gelen tasarı, sadece ve sadece "her fikir tartışılabilir" bağlamının ötesine geçmiyor.

Taha Dağlı-Rafael Sadi

http://www.sabah.com.tr/Dunya/2011/12/26/iste-perde-arkasinda-konusulanlar

http://www.hasturktv.com/yahudilik/3180.htm

İSRAİL’İN VARLIĞINI REDDEDEN HAMAS’IN NE KOŞULDA OLURSA OLSUN KURULACAK FİLİSTİN DEVLETİNİN KADERİNİN İSRAİL’E BAĞLI OLDUĞUNU BİLMEMESİNE DE İMKÂN YOK

Öte yandan bu uzlaşının Filistin devletinin geleceğini tehlikeye sokan yönleri de bulunuyor. El-Fetih’in aksine, Hamas İsrail Devleti’nin politikalarını değil kendisini tanımıyor. İsrail’in varlığını reddeden Hamas’ın ne koşulda olursa olsun kurulacak Filistin devletinin kaderinin İsrail’e bağlı olduğunu bilmemesine de imkân yok. Dolayısıyla Hamas, İsrail ile devlet olunsa dahi görüşülmemesi gerektiğini savunuyor.

El-Fetih ise devlet olma hamleleri gerçekleşir ise iki eşit oyuncu olarak görüşmelerin daha adil geçeceğini düşünüyor; tabi İsrail iki eşit oyuncu durumuna razı olursa. İsrail’in Filistin’i eşit komşu olarak görmemesinin ise, uluslararası alanda kendisine dönecek bir baskı yaratacağı hesaplanıyor.

Bu iki farklı eğilime karşı ortaya bir uzlaşma çıkmış olması, bazı ihtimalleri akla getiriyor. El-Fetih, şemsiye kuruluş FKÖ’nün içindeki gruplardan en büyüğü. Hamas, El-Fetih ile birleşmeyi kabul ederek bu örgütü kaplamayı, çoğunluğu ele geçirmeyi hesaplamış olabilir. Böyle bir gelişme olursa İsrail’in El-Fetih’i de El-Kaide gibi göstereceğini ve Filistin’in devlet olarak tescil edilmesinin zorlaşacağı öngörülebilir. 

Beril Dedeoğlu

http://www.stargazete.com/yazar/beril-dedeoglu/filistin-de-birlesme-haber-410602.htm

“YAHUDİ OLMAK, O KADAR KÖTÜ DEĞİLDİ. 1900’LERİN BAŞLARINDA, ETNİK VE DİNSEL GRUPLARIN BİRARADA YAŞAMA GELENEKLERİNİN VAROLDUĞU OSMANLI İMPARATORLUĞU, YAHUDİLİĞİ KÖTÜ KARŞILAMIYORDU. FAKAT HEM YAHUDİ HEM OSMANLI OLMAK BİR YANDAN DA SOSYALİSTLİK İDDİA ETMEK, BAŞKA ŞEYDİ.”

Prof. Dumont şöyle diyor: “Yahudi olmak, o kadar kötü değildi. 1900’lerin başlarında, etnik ve dinsel grupların birarada yaşama geleneklerinin varolduğu Osmanlı İmparatorluğu, Yahudiliği kötü karşılamıyordu. Fakat hem Yahudi hem Osmanlı olmak bir yandan da sosyalistlik iddia etmek, başka şeydi. 20. yüzyılın başında, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yahudileri kendi görüşlerini kamuoyuna açıklamak için ortaya çıkmaya pek heves etmezlerdi (...) Öteki Osmanlı topluluklarının tersine, Yahudiler kurulu düzene karşı çıkmazlardı, çünkü kendilerinin fazlasıyla ‘savunmasız’, fazlasıyla ‘azınlık’ olduğunu bilirlerdi.”

 “Bu koşullar altında, Selânik İşçi Federasyonu çok ilginç bir olgudur. Örgüt militanlarının çoğu Yahudi’ydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun savunulması en gözde konularından biriydi. Ama aynı zamanda, kendi sosyalist ilkeleri adına, durmadan Jön Türklerin ‘burjuva’ iktidarlarıyla mücadele ediyorlardı.”

Nabi Yağcı

http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=5660&nabi_yagci-uzaklastigimiz_bir_duygu

HAP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI BAYUMİ CAMP DAVİD’E ATIFTA BULUNARAK, "MÜSLÜMAN KARDEŞLER ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERE SAYGILIDIR, ANCAK SİYONİSTLERLE BARIŞ ANLAŞMASINA KARŞI HUKUKİ EYLEME GEÇECEĞİZ" DEDİ

Her zaman olduğu gibi kimi çok bilmiş uzmanlar, “İhvan Camp David’i bozamaz, İsrail’le savaşamaz, İhvan da artık ılımlılaştırıldı” derken, İhvan yöneticileri, yaklaşan iktidarlarında “İsrail’le savaşma” jargonunu gündeme getirmeye başladılar. 2012’nin başlangıcı, 2012 yazında, “6 Gün Savaşı” ya da “Yom Kippur Savaşı”na benzer bir çatışmayı haber verecek demeçlere sahne oldu. Müstakbel iktidar partisi HAP’ın genel başkan yardımcısı Raşit el Bayumi, Hürriyet’in Jerusalem Post’tan derlediği habere göre, iktidara geldikten sonra hiçbir koşulda İsrail’le müzakere masasına oturmayacak, 1978’de Mısır-İsrail arasında yapılan Camp David Anlaşması’nı iptalin yollarını arayacak. Söz konusu anlaşmayla Mısır, İsrail’i tanıyan “ilk Arap ülkesi” olmuş, İsrail de bunun karşılığında 1973 Yom Kippur Savaşı’nda işgal ettiği Sina Yarımadası’ndan çekilmeyi kabul etmişti. Nitekim 1983’de Sina’yı tamamen boşalttı. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, İsrail parlamentosu Knesset’te de konuşma yapmıştı. Sedat bu anlaşmanın siyasal bedelini, 1980’lerin başında İslamcı militanlar tarafından uğradığı suikastte canıyla ödedi.     

HAP genel başkan yardımcısı Bayumi, Camp David’e atıfta bulunarak, "Müslüman Kardeşler uluslararası sözleşmelere saygılıdır, ancak Siyonistlerle barış anlaşmasına karşı hukuki eyleme geçeceğiz" dedi.

2012 başkanlık seçimleri öncesi Obama, “Ortadoğu’ya İhvan modeli” konusunda bir kez daha düşünmelidir. Hani “bir düşüm var” sözü, İhvan başlığında kalıcı bir düş kırıklığına ve pişmanlığa dönüşmesin?

Deniz Tansi

http://www.hasturktv.com/arsiv/3187.htm

İSRAİL TEHDİT ETMEYE DEVAM EDECEK AMA SALDIRACAĞINI SANMIYORUM

İsrail açısından Arap baharı tümüyle rahatsız edici. Çünkü bilinen düşmanlar da, eski dostlar da ortadan kalkıyor. Mısır’la 1978’de temelleri atılmış olan bir Camp David barış düzeni vardı. Ama şimdi bölgede, halka hesap vermek zorunda kalan yeni bir düzen ortaya çıkıyor. Mısır ya da Ürdün, eskiden olduğu gibi artık Gazze’ye saldırdığında İsrail’e tepkisiz kalamıyor. Bundan böyle İsrail eski müttefiklerine fazla güvenemez. 2008-2009’da Gazze’ye saldırıp bin 500 kişiyi öldürdüğünde, Mısır Hamas’ı sorumlu tutmuştu. Sebebi de, Hamas’ı Müslüman Kardeşler’in devamı olarak görmesiydi. Ama şimdi Müslüman Kardeşler zaten Mısır’da iktidarda olacak ve bu ekip bölgede kendine yakın gördüklerini savunacak.

İsrail tehdit etmeye devam edecek ama saldıracağını sanmıyorum. Çünkü sonuçlarına katlanmak istemez. Saldırırsa, Müslüman dünyanın İsrail karşısında birleşmesine neden olur. Ayrıca İran’ın nükleer tesislerini yok edebilmesi de kolay değil. Çünkü İran da buna mutlaka cevap verir. Hatta Hürmüz Boğazı’nı kapatır. Bu durumda petrol fiyatları 300-500 dolara fırlar ki, bundan İsrail ve bütün dünya zarar görür.

Mensur Akgün

http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=5658&nese_duzel-mensur_akgun:_turkiye’nin_guney_kapilari_kapaniyor

Haftanın sorusu:

YAHUDİ KIZ NASIL OLACAK?

Arkadaşlar, yılbaşında kostüm partisi yapıyorlarmış. Partiye Kim Kardashian, Pamuk Prenses, SS subayı, Barış Manço, Yahudi kız kostümlerinde gelecek olanlar varmış... Hadi diğerlerini anladım da Yahudi kız nasıl olacak lan? Kostümü ne ki onun?

http://www.umutkaracaoglu.com/yeni-yil-express.html

Nette gezinti

EN ÇOK YEDİĞİM VE SEVDİĞİM ŞEY “COTTAGE CHEESE” DEDİKLERİ BİR TÜR BEYAZ PEYNİR”

Otelimin açık büfe kahvaltılarında en çok yediğim ve sevdiğim şey “cottage cheese” dedikleri bir tür beyaz peynir. Bizim beyaz peynirimizden tamamen farklı, fakat bir o kadar da leziz bir peynir çeşidi. Aslında İsrail’de ne yediysem tadı damağımda kaldı diyebilirim. Mutfakları Türk, Balkan ve Arap etkilerini taşıyor. Lezzetler bizim damak tadımıza son derece uygun. En önemli mezeleri humus. Pek çok meze ismi Türkçe ile aynı hatta. İkra en çok yenilen mezelerden diğeri. Bunun yanında sokakta her yerde falafel yemek mümkün. Ayrıca şahane ekmekleri var. Zamanı denk gelirse içi marmelatlı Hannuka donatlarını da cappucino eşliğinde mutlaka tatmanızı tavsiye ederim.

http://icimdeki-es.blogspot.com/2011/12/jerusalem-israil.html

Günther Andres

Anders, Auschwitz ve Breslau’yu ziyaret ettikten sonra gezi notlarını, izlenimlerini Besuch im Hades (Hades’i Ziyaret) başlığı altında kaleme aldı. Bu gezi ona Breslau’da, doğduğu ve çocukluğunu yaşadığı bu şehirde geçmişe dönme şansı vermişti. Asimile olan anne-babasını hatırlar. Onların Alman toplumu içinde güvenli bir yer edinme çabalarını hep beyhude ve naif bulmuştur. Kendi gibi Husserl’in öğrencisi olan ve katolikliği seçmesine rağmen soykırımdan kurtulamayan Edith Stein gelir aklına. Gezdiği yerlerde hayaletler görür; çocukluğunda tanıdığı insanlar, aile dostları. Pek çoğunun hayatı ölüm kamplarında noktalanmıştır; ama, onlar ölmeyi, ölüler arasına katılmayı reddetmektedirler.

Anders, Auschwitz’i gezerken Nazilerin ölüm kamplarında kurbanları topluca yok etme sürecini nasıl ayrıntılı bir biçimde planladıklarını, nasıl rasyonel bir biçimde düzenlediklerini, her şeyi nasıl ayrıntılarıyla hesapladıklarını daha iyi anlar. Gerçekten, Fordist ilkelere göre işleyen bir fabrika düzeni hakimdir bu kamplarda. Düzen ve disiplini temel alan, işçiyi insanlıktan çıkaran, insanaltı’na (Untermenschen) indirgeyen fabrika örgütlenmesi. Görevler ayrılmış ve koordine edilmiştir. (Geçerken, Henry Ford’un azılı bir antisemit olduğunu ve Enternasyonel Yahudi adlı kitabının Nazi Almanya’sının çok okunanları arasında yer aldığını hatırlatayım). Yahudi de insanaltı’dır. Yaşanmaya değer bir hayatı (Lebensunwertes Leben) olmayan insanlar (kurbanlar) ölüm kamplarında, üçünçü endüstriyel devrimin fabrikalarında hammaddeye (Rohstoff) dönüştürülmüşlerdi. Trenlerde başlayan, teknolojiyle donatılmış cehenneme uzanan ve fırınlarda, gaz odalarında noktalanan bir ölüm yolculuğu. Kafka bir bakıma öngörmüştü bu teknolojik donanımlı mahşeri. Birinci Dünya Savaşı’nın ilk aylarında kaleme aldığı Ceza Sömürgesi’nde bir yönüyle din merkezli bir çağa ait bir işkence ve infaz makinesi vardır. Ortaçağların işkence aletlerine benzer, sanayi devriminin başlangıcındaki makinelere de. Ama teknolojik açıdan bütün bunların hepsinden çok daha geliştirilmiştir. İşleyişiyle modern dünyaya özgüdür. Zekâ düzeyi ortalamanın altındaki bir görevli tarafından bile rahatlıkla çalıştırılabilmektedir. Makinenin özelliklerinden biri de çalıştıran görevliyi kurbanların ıstıraplarından uzak tutabilmesi, araya mesafe koyabilmesidir. On binlerce Yahudinin imhası da böyle bir mantıkla ve teknikle gerçekleştirilmişti. Anders’in de vurguladığı gibi teknoloji infaz araçlarının, hızlı ve kitlesel ölüm makinelerinin mükemmelleştirilmesinde kullanılmıştır. Terör rejiminin sembolü giyotin bir dönüm noktasıdır. Cellada gerek duymayan, sessiz ve anonim memurların küçük görevler üstendiği hızlı ve seriyal infaz dönemini başlatmıştır. İnfaz bir ritüel olmaktan çıkmıştır. Ölüm kamplarında, gaz odalarında ise teknoloji kurbanların infazdan önce insanlıktan çıkarılmalarını olabildiğine kolaylaştırıyordu.

Halil Turhanlı

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1275385070&news_code=1325000062&year=2011&month=12&day=27

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1275385070&news_code=1323869818&year=2011&month=12&day=14

BALAT FIRINI NİÇİN YAPILDI?

http://ekmekhane.blogspot.com/2011/12/balat-frn-nicin-yapld.html

İSRAİL BASININDAN BİR GÖRÜŞ: YAHUDİ TARİHİ YERLE BİR EDİLİYOR

http://israilblogu.com/2011/12/30/israil-basinindan-bir-gorus-yahudi-tarihi-yerlebir-ediliyor/

“UMUDUN YEŞERMESİNİ SAĞLAYAN SCHİNDLER, ERKİN VE BURADA ADI GEÇMEYEN DAHA NİCE CESUR VE BİLGE İNSANLARI DA RAHMETLE ANIYORUM”

Ve müzik eşliğinde Türkiye`de Osmanlı Dönemi`nde çağdaş bir yasa olan ve Yakın Doğu`da ve İsrail`de 20. yüzyılın ilerleyen yıllarında dahi kullanılan Mecelle`nin oluşum öyküsünü, Cumhuriyet Dönemi`nde çağdaş hukuk düzenine geçişi, bu aşamada Atatürk`ün büyük bir öngörüyle Türkiye`ye davet ettiği, Türkiye`de çağdaş üniversite sisteminin kurulmasında büyük katkısı bulunan Musevi bilim insanlarının, öncelikle Türk hukuk sistemini oluşturmak için başta Prof. Ernst Hirsch olmak üzere hangi eserleri vücuda getirdiklerini ve Türk ve Alman hukuk metinlerini ve bu metinlerin çevirisi sürecinde kültür yoğunluklu sorunları anlattım. Onları Türkiye’ye davet etmekle mutlak bir acı sondan kurtarmıştı Türkiye Cumhuriyeti; bu dünyaca ünlü bilim insanları da borçlarını genç Türk nesillerine bilimi aktarmakla ödemişlerdi. 

Evet, insan olan her yerde ümit vardır, ama insan olan her yerde umutsuzluk da hüküm sürer, insan bireysel çıkarlarını ön planda tutar ve sağduyudan yoksun, bencil davranmaya ve kıymetini kendinden menkul olduğuna inanmaya başlarsa.  Yine de binbir acı yaşamış, binbir işgal görmüş bir devlet olarak Polonyalıları takdirle karşıladım, hiç bir zaman duruşlarını bozmadan yüreklerindeki umudu koruyabildikleri için. Bu vesileyle umudun yeşermesini sağlayan Schindler, Erkin ve burada adı geçmeyen daha nice cesur ve bilge insanları da rahmetle anıyorum, mekânları cennet olsun.

Prof. Dr. Sakine ERUZ

http://www.kastamonupostasi.com/kposta3/index.asp?fuseaction=home.makale&cid=21180

Ladino / Seyredin

Sarota Amado

http://www.youtube.com/watch?v=yQlYNgzCH0A&list=PL5F23AAC033A54048&index=3&feature=plpp_video

Netten seyredin

Hay Eytan Cohen Yanarocak BLOOMBERG HT News LIVE 26.12.2011

http://www.youtube.com/watch?v=co411AfEn_k

Rıfat Bali ve Yahudiler (A Haber)

http://www.dailymotion.com/video/xnaq5p_ryfat-bali-ve-yahudiler-00h00m00s-00h39m03s-b-1_shortfilms

http://www.dailymotion.com/video/xnasyz_ryfat-bali-ve-yahudiler-00h39m03s-01h18m06s-b-2_shortfilms

http://www.dailymotion.com/video/xnawnt_ryfat-bali-ve-yahudiler-01h18m06s-01h57m09s-b-3_shortfilms

Bir tavsiye

İzmir Türk Musevileri e-Haber Bülteni’ne abone olmak için mail atın:

[email protected]