Temiz bir ağız için...

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
28 Aralık 2011 Çarşamba

Başlık sizi yanılmasın sevgili okurlar, ağız hijyenine kafamı takmış ya da diş tabipliğine merak salmış değilim. Hani sık sık küfür eden kişiler için pis ağızlı derler ya? Temiz ağız sözcükleriyle kastetmeye çalıştığım, bunun tam tersi.

Temiz bir ağız nasıl sağlanır peki? Tabii ki güzel sözcükler ve olumlu düşüncelerin ürünü ifadeler kullanarak. Karşımızdaki kişinin moralini yükseltecek, gönlünü hoş tutacak, onu cesaretlendirecek sözler söyleyerek. Olmuş bitmiş işler konusunda ille de fikrimizi belirtmek yerine sadece “hayırlısı olsun” diyerek. Başkalarının arkasından kötü konuşmayarak. 

İyi de bunları yapmak sanıldığı kadar kolay mı? En basit uyarıları yaparken bile kullandığımız sözcükleri düşünürsek, eminim başta ben, çoğumuzun yüzü kızaracaktır. Birlikte çalıştığımız birine (örneğin) ter koktuğunu bir türlü söyleyemez, kıvranıp dururuz ama sıra karakteri ve zekâsı hakkında ahkâm kesmeye gelince, bülbül kesiliriz. Oysa tersliği ile ünlü bir kişiyle muhatap olurken, dilimizden içtenlikle dökülen “yazınız ne kadar güzel” türünden sıradan sözlerin dahi olumlu etkisini fark etmeyenimiz var mıdır? Öfkelenmekte ve kırıcı olmakta ne kadar aceleciyiz! Keşke o telâşı, ihtiyacı olana yardıma koşarken gösterebilsek...

Sıkı bir Yahudi etiği (musar deniyor İbranice) okuruyum ve zaman zaman oldukça ilginç şeyler öğreniyorum. Örneğin işe yaramayacağını bildiğimiz eleştirileri hiç yapmamanın daha doğru olduğunu okudum geçenlerde. Diyelim ki esnaftan birinin, dükkânından alışveriş etmeye gelenlere hep kötü davrandığı için, yakında hiç müşterisinin kalmayacağını fark ettiniz. Onu lisanı münasip uyarmalı mısınız? “Bak kardeş, böyle giderse kepenkleri indirmek zorunda kalacaksın. Biraz daha tatlı dilli olsan diyorum...”  Eğer huysuz satıcının “Sana ne benim dilimden, kendi işine baksana sen!” diyeceği neredeyse kesinse, musar bu zahmete hiç girişmemenizi öğütlüyor.

Dar çevrelerde, örneğin bir adada yaşamaya mahkûm olan kişilerin, temiz ağız konusuna çok daha dikkat ettiği dikkatinizi çekti mi, sevgili okurlar? Ada derken, Marmara’nın küçük adalarını kastetmediğimi hemen belirteyim. İkametin mevsimsel değil sürekli olduğu, trafiği, resmi daireleri ve kısıtlı sosyalleşme imkânları bulunan büyücek adalardan söz ediyorum. Herkes birbirini tanır, aşağı yukarı aynı yolları kullanır, aynı marketlerden alışveriş ederler (fazla bir seçenekleri yoktur). Nişan ve düğünlere hep aynı insanlar davetlidir. Düşünün ki bir gecede birden fazla davet varsa, koştura koştura tümüne katılırlar. Özel yaşamları gün gibi ortadadır anlayacağınız. Yaptıkları en ufak dedikodu, en kestirme yoldan başlarına belâ olur.

Ne yapar peki ‘ada insanı’? Olumsuz fikirlerini dolaylı olarak ve önce olumlu bir sıfat kullanarak dile getirir. “Bu kötü oldu” demez örneğin. “Bu iyi olmadı” der. “Bu yanlış” yerine, “bu doğru değil” der. “Çirkin” demez de, “güzel değil” der. Trafikte arabaları çarpışır, kavga yerine sohbet ederler. Adaya dışarıdan gelen biri olarak, bankamatik kuyruğuna kaynak yapacak gibi duran birini uyarırsınız, şaşırır. “Beklerik, ne var?” der. Bekleyemeyecek olan nedir, aklı almaz. Her şey yerli yerinde dururken acele niye?

Düşünecek olursak, bu gezegende hepimiz bir adada değil miyiz? Üstüne üstlük giderek küreselleşen (oysaki yusyuvarlak değil, mandalina şeklindeki!) bir dünyada?

 Komo se las dişe?” derdi büyüklerimiz. “Nasıl da söyledim ama!” Peki bu iyi bir şey mi, sevgili okurlar? Lâfı o an oturtamazsak, taş gibi içimize oturur. Ta ki beklediğimiz an gelip de taşı gediğine koyuncaya kadar. “Oh, geçirdim işte! Bu da sana kapak olsun!” Oysa asıl marifet, susabilmeyi bilmekte.

Sözler çok önemlidir. Sağlam insanı hasta edebildikleri gibi, kendini hasta hissedeni bir anda ayağa kaldırma gücüne sahiptirler. Maneviyatı yerlerde sürünen insanı, göğün yedinci katına çıkarabilirler.

Unutmayalım ki, Kutsal Olan evreni konuşarak yarattı. Düşünerek değil. Aracı kullanarak değil. İşaret ederek değil. “Tanrı ışık olsun dedi ve ışık varoldu. Suyun içinde bir gök olsun dedi ve gökyüzü oluştu. Görüntümüzde ve benzeyişimizde insan yapalım dedi ve Tanrı, adamı Kendi görüntüsünde (betselem Elokim) yarattı.”

 “Betselem Elokim kavramı bizleri aşar” diye yazdı bana bir mesajında, değerli bir okurum. Haklı. Tanrı’nın görüntüsünde demek, önce O’nu anlamaktır ki, kısıtlı aklımız buna yetmez. Ancak Betselem Elokim aynı zamanda, O’nu her açıdan taklit etmek, O’nu örnek almak demektir. Sözlerimize dikkat etmek ve temiz bir dil kullanmak işte bu yüzden çok önemlidir.

Kutsal Olan’ın bize armağan ettiği Tora, yeterince ipucu içermiyor mu? Bunu keşfedebilmek için önce bir cesaret, Bereşit Kitabı’nın kapağını kaldırmak gerekiyor. Gerisi kolayca gelir.

Hep güzel sözlere vesile olacak durumlarla karşılaşmanız dileği ile...