YAKIN ŞARK’TA HUDUT MESELELERİ: Aşırı Siyasîleştirmeler, Münasip Unutkanlıklar...

Köşe Yazısı
7 Aralık 2011 Çarşamba

Jose V.ÇİPRUT


TÜRKİYE-1

Türkiye’nin 783.562 km kare sathının yüzde 97’sini Anadolu, yüzde 3’ünü Trakya kaplar; kara sınırları 2.648 km, sahilleri ise 7.200 kilometre uzunluğundadır.

YUNANİSTAN’la, 1923 Lozan Antlaşması’nca tesbit edilmiş 206 km kara hududu vardır. Ege Denizi sahilinin 11,1 km’lik kara sularına bitişik sularda varlığı bilinen yeraltı zenginliklerinin komşularca ne şartlarla işletilebileceği meselesi Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi üzerinde deniz, hava ve kara haklarıyla ilgili diğer karmaşık anlaşmazlıklarının çözümünü kolaylaştırmamıştır. Tarafların, Trakya’da İstiklâl Savaşı’ndan sonra da süregelmiş, karşıt coğrafî iddiaları – Lozan Antlaşması’nın “mübadele” yantümcesiyle – Batı Türkiye’de sayısı “çok yükselmiş” Yunan dillilerin Yunanistan’a, Balkan Harpleri’nin bile Trakya’dan tamamen söküp atamadığı Türk dillilerden geri kalanlarının büyük çoğunluğununsa Türkiye’ye taşınmalarını icbar ederek, her iki tarafta da çoktan meşrû’en yerlileşmişleri bir anda mülteci kütlelerine çevirebilmiştir.

KIBRIS’ta çizilmesine mecbur kalınmış hududa Türkiye ile Yunanistan arasında hâlâ uluslararası (nihaî) bir çözüm bulunamamıştır.

Türkiye’nin 1923 Lozan Antlaşması mucibince BULGARİSTAN’la paylaştığı 240 km uzunluğundaki kara hududu yıllardır siyasî açıdan nisbeten hadisesiz kalmıştır.

1921 Moskova ve 1922 Kars Antlaşmaları’nca Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) ile eskiden paylaşmış olduğu 500 km’yi aşkın kara hududu, 1991’den beri özgür devlet olan ERMENİSTAN’la 268 km’lik, NAHÇIVAN/AZERBAYCAN’la 9 km’lik ve GÜRCİSTAN’la 252 km’lik birer kara hududuna dönüşmüştür. Kars Antlaşması’nda toprak kaybetmiş olan S.S.C.Ermenistan’ın halefi, özgür Ermenistan, Kars Antlaşması’nın şartlarını tekmilen tanımıştır. Türkiye Azerbaycan’la 9 kilometrelik bir hudut paylaşır. Ancak, Azerbaycan’ın Ermenistan’la Dağlık Karabağ konusundaki anlaşmazlıkları ve çatışmaları Türkiye’nin Ermenistan’la olan 268 km’lik hududunun bugüne kadar kapalı bırakılmış olmasına hatırı sayılır ek mazeret teşkil etmiştir. Eski Sovyetler Birliği ile paylaşmış olduğu ve bugünkü Rusya ile artık mevcut olmayan sınır, subayı olduğum T.C. Üçüncü Ordusu’nun lojistik, taktik ve stratejik önceliklerini bugünkü – çok değişik – jeopolitik şartlar altında tekrar gözden geçirmesine memlekete birçok yönden daha da faydalı şekilde yaramış olmalıdır kanısındayım. 

1638 Kasr-ı Şirin Muahedesi mucibince, Türkiye’nin İRAN’la 499 km uzunluğunda bir kara hududu vardır. 

Osmanlı devrinde taraflarca tekrar tekrar elde silâhla tartışılmış ve defalarca aşılmış hudutlar T.C. devrinde “yurtta sulh, cihanda sulh” zihniyetiyle komşularca barış içinde ve nisbeten gürültüsüz halde bırakılmışlardır.

1918’e kadar Osmanlı İmparatorluğu’na ait olmuş toprakların üzerinde, İngiliz ve Fransız yetkileri altında kurulmuş olan Irak ve Suriye’den, Türkiye – imzalamış olduğu Lozan Muahedesi çerçevesinde – her toprak iddiasından feragat etmişti.

Türkiye’nin İngiltere ile imzaladığı 1926 Ankara Muahedesinden bu yana, T.C.’nin IRAK ile paylaştığı 352 kilometrelik hududu boyunca, Irak Kürtleri’nin istenilse dahi yadsınamaz (y)etkisi Türkiye’de dahilî güvenlik meseleleri yaratmaya devam etmektedir. 2007’de, Türkiye Cumhuriyeti’nin hudutları içinde (1984-1999 süresince Güneydoğuda TSK ile PKK arasında kan döktürmüş, acı vermiş mücadelelerin neticesinde) evinden barkından edilmişlerin sayısının 1,0-1,2 milyona vardığı uluslararası uzman mercilerce tesbit olunmuştur.

1923 Lozan Antlaşması’nca Türkiye’nin SURİYE’ye terk etmeyi kabullenmiş olduğu “Osmanlı Sancağı Aleksandretta” (Hatay) kendisini, 1939 yılında, ilkönce özgür bir devlete, hemen sonra da Parlamento’sunun kararıyla bir Türkiye Cumhuriyeti vilâyetine dönüştürmüştü. 1946’da özgürlüğünü elde edip yepyeni bir tüzel kişiliğe ulaşan Suriye, tarihî “Antiok”u –  “Aleksandretta”nın Antakya ve İskenderun şehirlerini – Türkiye’ye kaybetmiş olmasının acısını millî gururuna yedirememiş, Türkiye ile dost ilişkiler kurmakta, şu en son yıllara kadar, uzun zaman çok açıkça, tereddüt edegelmiştir. Türkiye’nin 822 km’lik Suriye hududu bu günler Suriye rejiminin hiddetinden kaçanlara önemli bir kurtuluş yolu açmıştır; işler sarpa sararsa sınır arazisinin icabında tampon bölgeye döndürülebileceği son günlerde T.C. mercilerince uluslararası basına çok açık lisanla bildirilmiştir.

Suriye ve Irak’ın mutabakatlarını esirgedikleri “Türkiye’nin (yukarı Fırat’ın sularını kontrol eden) hidrolojik projeleri”ne her üç memleketin müştereken tasvip edebilecekleri seviyede bir çözüm “henüz” bulunamamıştır.

Türkiye’nin Güneybatı Asya menşe’li eroin için Batı Avrupa’ya uzanan kritik bir transit koridoru olması ve daha az çapta olsa da Kuzey Amerika’ya yöneltilen narkotik madde kaçakçılığında hava, kara ve deniz vasıtalarına uygun büyük bir aktarma merkezi olarak kullanılabilmesi, Türkiye hudutları içinde çok faal kaçakçı örgütlerinin gelişmesine mahal vermiştir. Uluslararası önem taşıyan bu şebeke faaliyeti İstanbul’dan idare edilmekte, memleket içine ithâl edilen ‘morfin esası’ gerek İstanbul’un münasip yakınlarında gerekse de ulaşılması belki daha zor yerlerde eroin’e çevrilmektedir. Türkiye’nin hükümet rejimleri gerek kanunî opium yetiştirme faaliyetini gerekse meşr’û ham madde üretimini çok sıkı ve çok dikkatli kontroller altında tutmağa çalışmışlarsa da kaçakçıların sınır aşırı faaliyetlerden elde ettikleri “kara” gelirlerin “aklanmasını” önlemeği ne müessir addedilebilir kat’iyetle, ne de yeterli sayılabilir derecede muvaffakiyetle başarabilmişlerdir. T.C.’nin hem Avrupa’ya hem Yakın Şark’a bitişik sınırlarının yer yer gözenekliliği, dolayısıyla da her türlü bölge-aşırı trafiğe uygunluğu, Türkiye’nin AB azalığı konusuna ilk an düşünülmez ilginç ilavî katkılarda bulunmaktadır.

(1) Bak:World Fact Book (2011); Turkey’s accession to the European union: an unusual candidacy, C. Arvanitopoulos (Springer, 2009); The European Union, Turkey and Islam, E. J. Zürcher & H. vd Linden (Amsterdam UP, 2004); The Future of Turkish Foreign Policy,  L. G. Martin & D. Keridis, Eds., (MIT Press, 2004); Turkish foreign policy in an age of uncertainty, F. S. Larrabee (Rand, 2003-Issue 1612); Suits and uniforms:Turkish foreign policy since the Cold War, Ph. Robins(Hurst, 2003).