Torunuma Mektuplar-27: Bütün insanlar eşittir ama bazıları daha eşittir...

Merhaba sevgili oğlum. Canım torunum. Hafta boyunca seninle ekranda konuştuk. Guy sen bir haftada epeyce büyüdün. Yarı İbranice yarı Türkçe konuşup, derdini mükemmel anlatıyorsun. Kişilik ispatları hızla gelişiyor.

Sara YANAROCAK Kavram
27 Temmuz 2011 Çarşamba

 Bunu kah gülerek, kah bağırarak anlatıyor, haklarını söke söke alıyorsun. Eh, serde sabralık var kolay mı?

Yaman bir ağabey ve kuzen olacaksın. Çünkü amcanın kız bebeği de yakında ortakların arasına girmek üzere. Guy işler çatallaşıyor. İki yaşına varmadan, hayatına iki prenses ortak olarak giriyor ama “şehzade” hala sensin! Seni kim yıkabilir ki?

Bu mektubumda sana insanların karakter farklılıklarından söz etmek istiyorum.

Guy insanlar tek başlarına yaşayamazlar. Yanlarında mutlaka ve her zaman, her karakterden ve eğitim açısından farklılıklar gösteren çeşitli kişilikler bulunur. Bulunmak zorundadır çünkü toplumlar türlü çeşit insanlardan meydana gelmiş topluluklardır.

Günlük hayatımız içinde her çeşit insanla, değişik şartlarda iletişim kurmak zorunda kalırız. Guy hiç bir zaman içine kapanık, sessiz, renksiz bir insan olmanı istemem ama insanlarla sakın olur olmaz akıl vermeye de kalkma. Kendi fikirlerini, bilgilerini konuşma sırasında aktarabilirsin ama, sakın ola ki onlara akıl verip fikirlerini dayatma.

Ondan sonra, olacaklardan sorumlu tutulabilirsin veya ukala olarak nitelendirilirsin. Eğer anlatacakların ve tecrübelerine dayanarak verebileceğin tavsiyelerin olursa, insanlar zaten senden bunu talep ederler. Senin kendini zorla sunmana hiç gerek yoktur.

Guy David, diyalog içinde bulunduğun insanlarla söyleşirken onları kös dinleme. Sana anlatılanları iyi dinle. Onları özümse, sindir, iyice düşün, akıl süzgecinden geçir. Mantıklı olanları benliğine kat, diğerlerini beyninin çöp kutusuna at. Sana anlatılan her bilginin, her fikrin doğru olduğunu sanma.

Hepsini anayasa olarak kabul edip içselleştirme. Araştır, doğruluğundan emin ol, sonra inan ve bu bilgileri kullan.

Bu demin sana sözünü ettiğim konunun yani “bildiklerini anlat ama, akıl vermeye kalkma” fikrinin tersten okunuşu. Yani sen de araştırmadan verilen akıllara hemen itibar etme.

Bazı insanlar çok suskun olup, oldukça ekonomik konuşurlar. Mecbur kalmadıkça ağızlarını nadiren açarlar. İnsanlar bu tür kişilerin pek fazla bir şey bilmediklerinden, konuşmak yerine susmayı yeğlediklerini düşünürler. Aslında bu yanlış bir sanı. Tanıdığım bir çok değerli insan bilge ve suskun kişilerdir. Yerli yerince olmaksızın fazlaca konuşmazlar. Fakat yaşamları ve tuttukları yol, onların kalitesini ve yaptıklarının iz düşümleri, hayattaki duruşlarının ne denli müspet olduğunu zaten gösterir.

Tam aksine de çok şey konuşmak, bir insanın çok şey bildiğini kanıtlamaz.

Bazı insanlar saatlerce konuşurlar, ama konuştuklarının ana fikri koca bir sıfırdır. Söyledikleri müthiş bir laf salatası; üzerine dökülen gerekli gereksiz soslarla tam bir bulamaca dönüşür. Sohbetin sonunda ise sen lodostan kalpaklanan bir tekne misali, gönül bulantıları ile o mekanı terk edersin. Geriye baş ağrısı, ağızda bir pas tadı ve eve gidip sonsuza kadar uyuma isteği kalır. Yani bu iki cümleden çıkarsamak gereken ders ise şudur: Her şeyi kararında tutmak lazım. Olur olmaz bilir bilmez her konuda ortaya atlamamak lazım.

Guy “Bütün insanlar eşittir, ama bazıları daha eşittir” sözü benim fikrime göre kişilerin aldıkları farklı eğitimden ve yaratılıştan ileri gelen zeka üstünlüğünden kaynaklanan bir söylem. Yine de ilk karşılaştığın bir kişinin daha da eşit olup olmadığını bir çırpıda anlayamazsın. Bu sözü “Bütün hayvanlar eşittir, ama bazıları daha eşittir” sözünden esinlenerek yazdım. George Orwell’in ‘Hayvan Çiftliği’ adlı eserinde savunulan konu bu söylediklerimle alakasız olsa da bana çağrıştırdıkları açısından ileride o kitabı okumanı çok isterim. Neyse konuyu dağıtmadan yine esasa dönelim.

Guy hayat bir oyun gibidir. Satranç veya farklı oyunlar gibi. Oyun başlarken iki insan karşılıklı oturduklarında oyuna eşit şartlarda başlarlar. Yani skor henüz 0-0’dır. Bir insana yaklaştığın zaman, onun senden kaç adım ileride veya kaç kilometre geride olduğunu asla bilemezsin. Hayata eşit bir biçimde çırılçıplak veya savunmasız olarak doğarsın, daha sonra kuşanacağın bilgiler, edinimler, alacağın öğretim ve eğitim, Tanrı’nın sana armağan ettiği zekan nispetinde eşitlik bozulmaya başlar, ya “şah” dersin, ya da “mat” olursun. Yani bazı insanlar daha eşittir. J

İlk kez karşılaştığın insanları asla küçük görme, ama hak ettiklerinden de daha fazla değer verme.

Her insanın kendi çapında artıları ve eksileri vardır. Değersiz sandığın birinden alabileceğin bir ders, senin hayatına değer katabilir.

Diğer yandan, çok değerli, ulaşılmaz ve yıldızlar kadar parlak insanlara da aşırı anlamlar yükleme. Hayal kırıklığına uğrayabilirsin.

Biliyor musun bazen ilah gibi tanımlayabileceğin insanları yakından tanıma fırsatı elde edebildiğinde öylesine düş kırıklığına uğrayabiliyorsun ki, sana tarif edemem.

Onun insanca zaaflarına, söylediği, eylediği bazı şeylere şahit olunca, aptal gibi ağzın açık kalıveriyorsun. “Nasıl yani? diyorsun. O yerlere göklere sığdıramadığın idolün yerlerde sürünüyor. “Keşke onu yakından tanımasaydım, salt kitaplarıyla veya sesiyle, görüntüsüyle yetinseydim” diyorsun.

İnsanlar genellikle böyle kişilerin yanında kendini eksikli ve yetersiz bulup fazlaca konuşmaktan çekinir, küçük düşmekten korkar, çekingen bir tavır sergiler.

Oysa hiç kimsenin Tanrı olmadığını bilmen gerekir Guy’cığım. Her insan etten kemikten yapılmış olup, mutlaka eksikleri ve yanlışları vardır. Hatta bazı küçük insanlar, yaptıkları büyük hatalardan edindikleri büyük tecrübelerle, büyük işler yapmaya muktedir olmuşlardır.

Çok heybetli ve nüfuzlu insanların seni korkutmalarına imkan tanıma. Hayata karşı ne denli güçlü bir eğitim zırhı giyersen, o denli güçlü ve cesaretli olursun. O zaman kimse seni yıldıramaz.

Cesur olmak çok önemli ve gerekli bir meziyettir oğlum. Ama ölçüp biçmeden düşünüp tartmadan ileri atılmak cesaret değil cahilliktir. Cesaret gerektiren hamleleri aklın imbiğinden geçirip damıtmak gerekir. O zaman başarı kaçınılmazdır.

Halk arasında “deli cesareti” denen tabir, genellikle trajik sonuçlara ulaşır.

O cesaret sadece popüler olur. Ama tarihe geçmez. Tarihe geçtiğinde ise “yüz karası” olarak nitelenir.

Yapacağın, yaratacağın her şeyi akılla, sakinlikle, iki kere düşünerek yap.

Sana hep zor taktikler veriyorum.

Ama biliyor musun, bu taktikleri adeta bir spor gibi, sürekli uygularsan sonunda onlar senin bir organın haline gelir. Tümünü hayatına kolaylıkla geçirirsin.

Önemli olan kendine hakim olman ve kendini bilmen!

Sevgili oğlum benim için bütün sevdiklerim eşit ama sen daha eşitsin. J

Guy David, iyi ki varsın, hayatıma anlam katanların listesinde birincilik hep sana ait kuzucuk oğlum.

Seni seven babaannen Sara

25 Temmuz 2011