Maccabi ruhu

Rıfat KARAKÖY Köşe Yazısı
20 Temmuz 2011 Çarşamba

Maccabiat... Bu kavramın ne olduğundan önceki yazılarımda bahsetmiştim. “Önceki yazılarımda bahsetmiştim” diyorum ancak bunun ne olduğundan teorik olarak bahsetmiştim. Nereden bilebilirdim ki Maccabiat’ın gerçekten ne demek olduğunu ancak gidince anlayabileceğimi.

Yahudiler Maccabiat’ın ne demek olduğunu iyi bilirler. Ancak gazetemizi takip eden Yahudi olmayan okurlarımız için bu kavramdan bir kez daha bahsetmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Bu organizasyon aslında spor alanında dünyadaki tüm Yahudilerin yarıştığı bir platform olma özelliği taşıyor. Futbol, basketbol, tenis, masa tenisi, briç, badminton, voleybol, yüzme gibi birçok sporu kapsayan Maccabiatları, ‘Yahudi Olimpiyatları’ olarak tanımlarsak aslında yanlış bir tanım kullanmamış oluruz.

Maccabiat’a katılmak her Yahudi gencinin hayalidir. Her genç yeteneklerini uluslararası olan bu platformda sergilemek için hırs ve istekle doludur. Her sene yapılan seçmelere birçok genç katılır, daha önce bu platformda boy göstermiş olanlar tecrübelerini diğerlerine aktarır. Böyle bir döngüdür aslında Maccabiat.

Ben Maccabiat adını ise ilk olarak 1999 yılında Glasgow’da düzenlenen oyunlarda duydum. O zamanlar henüz on yaşındayken, kuzenim Rıfat Karaköy ilk defa Maccabi Oyunları’na katılmaya karar vermişti. Onun anlattıkları ve bana İskoçya’dan getirdiği Maccabiat rozeti ile bu kavramın ne olduğunu çocuk yaşlarda idrak etmeye çalışmıştım.

Kuzenimin anlattıklarından sonra, o zamanlar çocuk yaşta bile olsam aslında kafama koymuştum Maccabi Oyunları’na gitmeyi. Yıllar geçti artık arkadaşlarımla beraber Maccabi Oyunları’na gidebilme yaşımız gelmişti. Belçika’nın Antwerp kentinde düzenlenen Maccabi Oyunları için futsal alanında seçmelere katıldık, ancak o zamanlar takımı çalıştıran Sami Olo ile Vedat Levi fiziğimin yetersiz olduğunu düşündüklerinden, Maccabi Oyunları hayallerim fiziğime takılmış oldu. Bu günlerde onlara gülerek bahsettim, aldığım cevap ise bir hayli gerçekçi bir cevap oldu: “Şimdi olsa yine aynı şeyi söylerdik”. Sonraki organizasyonlarda ise seçmelere gitme imkânını bulamadım.

Bu sene bir gün üniversiteden evime doğru giderken telefonum çaldı. Arayan Şalom Gazetesi’nin değerli editörlerinden Vedat Levent idi. Vedat bana bu sene Viyana’da düzenlenen Maccabi Oyunları’na Şalom Gazetesi için katılıp katılamayacağımı soruyordu telefonda. Cevabı verirken pek fazla düşünmedim aslında, Şalom Gazetesi’ne olan bitenleri anlatmak için de fizik gerekmiyordur. Sporcu olarak gidemedik bari Şalom Gazetesi muhabiri olarak gidelim diye düşünerek bu teklifi kabul ettim. Bir başka çerçeveden de olsa bu tecrübeyi yakalamış olmaktan oldukça mutluyum.

Yazının başında “nereden bilebilirdim ki Maccabiat’ın ne demek olduğunu ancak gidince anlayabileceğimi” gibi bir cümle kullandım, gerçekten de öyle oldu. Açılışta onlarca değişik milletin temsilcilerinin bayraklarını gururla taşımalarını, değişik milletlerden Yahudilerin kendi milletlerinin dilleri ile yaptıkları tezahüratları, birbirleri ile olan forma değişimlerini o ortamda solumadan, kimsenin bu organizasyonu tam olarak kavrayamayacağını düşünüyorum. 

Ben bu sene Viyana’da Maccabiat’ın aslında bir spor olayı olmadığını, bir ruh olduğunu öğrendim. Umarım hangi statüyle olursa olsun, ister yönetici, ister gazeteci, ister sporcu olarak, herkes bu tecrübeyi en az bir kez yaşayıp, Maccabi Oyunları’nın bir spor platformundan çok bir ruh olduğunu öğrenir. Bu ruhun içerisinde sportif olarak başarı kazanan bütün sporcularımızı da Şalom Gazetesi ve Türkiye adına bir kez daha tebrik ederim…