Yahudiliğin Kadın Peygamberleri-1; Miriam, Mısır’dan Çıkış’ın Kadın Peygamberi

Yahudiliğin kadın peygamberlerini konu alan yeni bir yazı dizisine hazırlanırken, önce Yahudilikte peygamberlik ve kehanetin tam olarak ne demek olduğunu anlayabilmemiz için Rabi Moşe Hayim Luzzato tarafından ilahi ilhamla kaleme alınmış olan Dereh Aşem kitabından bazı kısımları sadeleştirerek tercüme ettim.

Estreya SEVAL VALİ Kavram
22 Haziran 2011 Çarşamba

Bunlar iki bölüm halinde Mayıs ayında gazetemizde yayımlandı. Yazı dizimize artık gönül rahatlığı ile başlayabilirim sanırım

Yahudiliğin sözlü kanununun kâğıda dökülmüş derlemesi olan ve yazılarımızda sık sık referans gösterdiğimiz Talmud, yedi kadın peygamber sayar. Bunlar kronolojik sıralama ile Sara, Miriam, Hanna, Abigail, Dvora, Hulda ve Ester’dir. Bu yüzden, dizinin önce Sara İmanu’yu (annemizi) konu alması gerekirdi ama Pesah’tan beri aklım Miriam’a takılıp kaldığından, yazıya Mısır’dan Çıkış’ın kadın kahramanı ile başlayacağım.

Tora’nın peygamber diye söz ettiği tek kadın (nevia), Öğretmenimiz Moşe ile ağabeyi Aaron’un ablaları olan Miriam’dır: “Aaron’un ablası peygamber Miriam tefi eline aldı...” (VatikahMiriam anevia ahot Aaron et atof beyada - Şemot 15:20).

Bu arada, büyüklerimizin Miriam hakkındaki deyişinden söz etmeden geçemeyeceğim: Miriam la nevia ke kurava i medisinava, sensia i pasensiya dava (Şifa veren ve iyi eden Peygamber Miriam, ilim ve sabır verirdi).

Dilerseniz şimdi Miriam’ın yaşam öyküsünü, en başından ele alalım.

Miriam, Levi kabilesinden Amram ile Yoheved’in üç evlâdının en büyüğü idi. Mısırlıların Bene Yisrael’e zulmetmeye ve hayatlarını zehir etmeye başladığı yıllarda doğdu. Dolayısıyla ‘acılanmış’ anlamına gelen Miriam adını taşıması bir tesadüf değildir (mar sözcüğü İbranice acı demektir).

Miriam dünyaya geldikten birkaç yıl sonra Paro’nun büyücüleri, Bene Yisrael’in kurtarıcısının hayatını suda kaybedeceği kehanetinde bulundu. Bunun üzerine Paro, yeni doğan tüm İbrani erkek bebeklerin Nil Nehri’ne atılmasını emretti ve İbrani ebeler Şifra ile Pua’yı, bu işle görevlendirdi. Pek çok dinî kaynağa göre, Paro’nun emrini hiçe sayarak bebekleri yaşatan ve onları besleyen ebelerden Şifra ismi Yoheved’i, Pua ise annesine yardım eden beş yaşındaki Miriam’ı kastetmektedir.

Paro’nun bu kararından ötürü mutsuzluğa kapılan Amram, artık çocuk sahibi olmamak için Yoheved’i boşadı. İbranilerin yüksek mahkemesi Sanedrin’in başkanı olduğundan, halkı onun yolundan gitti. Ancak Miriam babasına karşı çıktı ve şöyle dedi: “Senin kararın, Paro’nunkinden daha kötü çünkü o sadece erkekleri hedef alıyor. Oysa senin kararın hem erkekleri, hem de kadınları etkiliyor” (Talmud, Sota 12a). Bunun üzerine Amram büyük bir tören düzenleyerek eşiyle yeniden evlendi. Diğerleri de onun gibi yaptı.

Moşe daha dünyaya gelmemişti ki, yedi yaşındaki Miriam şu kehanette bulundu: “Annem, Yisrael’i kurtaracak olan bir oğlan doğuracak” (Seder Olam 3, Megila 14a).

Moşe doğduğu an evin içi ışıkla doldu. Miriam’ın babası yerinden kalkıp kızını öptü ve ona şöyle dedi: “Kızım, kehanetin gerçekleşti” (Megila 14a).

Moşe üç aylık olduğunda, Paro’nun görevlileri onu gördü ve Nil Nehri’ne atılmasını emretti. Bunun üzerine Yoheved kızının başına vurdu ve “Kızım, kehanetine ne oldu?” diye sordu (Şemot Raba 1:22). 

Moşe bebek bir sepetin içinde Nil Nehri’ne bırakıldığı zaman, Paro’nun büyücüleri “İbranilerin kurtarıcısı sulara atıldı” dedi ve o korkunç emir, yürürlükten kaldırıldı.

Mısır’dan çıkış ve kurtuluş

Moşe 80 yaşında iken, kurtuluşun artık yakın olduğu kehanetini aldı. Bunu İbrani erkeklere bildirdi ancak esaret ve zulüm zihinlerini dumura uğrattığından, Moşe’ye inanamadılar. Kadınların inancı, erkeklerinkinden daha derindir (Sifre, Bamidbar 133). Moşe’nin verdiği kurtuluş müjdesiyle sevindiler ve ağır işlerinden dönen kocalarını süslenerek, takıp takıştırarak karşıladılar. Hatta, Miriam’ın talimatı üzerine tefler imal ettiler.

Bene Yisrael Mısır’dan çıktıktan ve Kızıldeniz’i geçtikten sonra Miriam ile kadınlar, kurtuluş şarkısını bir ağızdan söylerken tef çalıp oynadı: “Tanrı için şarkı söyleyin! Çünkü kibirlilerin üzerinde gururlandı; at ve binicisi denize çarptı!” (Şemot 15:21).

İzninizle buraya dikkatinizi çekmek istiyorum, sevgili okurlar. Bene Yisrael, Mısır’dan alelacele çıktı. O kadar ki, ekmeklerinin kabarmasını bile bekleyemediler. Ama kadınlar, teflerini almayı ihmal etmedi... Çünkü kurtulacaklarını ve sevinç gösterilerinde bulunacaklarını biliyorlardı.

Miriam’ın Kuyusu

“Yahudi halkına üç tane iyi çoban bahşedildi: Moşe, Aaron ve Miriam; ve onların liyakatine karşılık üç tane iyi armağan verildi. Moşe için man yiyeceği, Aaron için Yedi Görkem Bulutu ve Miriam için (hareket eden) bir kuyu” (Taanit 9a, Zohar III 102b).

Bene Yisrael çölde geçirdiği 40 yıl boyunca harika man yiyeceği yedi, Yedi Görkem Bulutu tarafından çevrilerek korundu ve mucizevi kuyudan su içti. Temel gereksinimleri olan yiyecek, içecek ve barınma, böylece karşılanmış oldu.

Bir su kuyusu açıldığı zaman, karşılık olarak yukarı âlemde ruhani bir su kuyusu açılır...

Bu öğretinin sahibi olan Ari aKadoş’a göre kuyuların karşılıklı olarak açılması, yukarı âlemdeki sularda bulunan tinsel inanç enerjisinin atmosfere girmesini ve böylece insanoğlunun, Kutsal Olan’a inancının artmasını sağlar (zira fiziksel âlemde yapılan her eylemin tinsel âlemde bir karşılığı vardır). Atalarımız, Tanrı inancını dünyaya yayabilmek için kuyular açtı (bu konuyu Dağ Başındaki Çobanlar, Suyun Başını Tutan Kızlar başlıklı yazı dizimizde ele almıştık). Dolayısıyla Miriam’ın kuyusu da, onun Tanrı’ya duyduğu büyük inançla ilişkilidir.

Aslında Miriam’ın su ile ilgili iki liyakati vardır. Birincisi, bebek Moşe suya bırakıldığında onu izlemesi (Zohar III 103a), ikincisi ise Kızıldeniz kıyısında, denizin yarılmasından sonra okuduğu coşkulu övgü şarkısıdır (Bamidbar Raba 1:2). Ayrıca, Paro’nun kararına rağmen İbranilerin Mısır’da çoğalmaya devam etmesi, yeni doğan erkek bebekleri öldürmeyip yaşatan ve besleyen Miriam sayesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla yaşamın vazgeçilmezi olan su, Miriam’ın liyakati karşılığında verilmiştir (Anaf Yosef). 

“Hareket eden” kuyu ifadesini fark ettiniz kuşkusuz. Bu konuyu biraz daha açalım. Mişna’nın tamamlayıcı eki olan Tosefta şöyle açıklar: Delik deşik bir kaya gibi, küçük bir testinin suyu gibi damlıyor ve yükseliyor, onlarla birlikte dağları tırmanıyor ve vadilere iniyordu... Yisrael’in prensleri (kabile başları) çevresine diziliyor ve “Yüksel ey kuyu” (Bamidbar 21:17) diye şarkı söylüyor, su köpürüyor ve bir sütun gibi yükseliyordu (Suka 3:11).

Sık dile getirilmeyen ancak bence Miriam’ın liyakatleri arasında sayılabilecek bir konu daha vardır ki, üzerine nice kitaplar yazılmıştır (örneğin Divine Design - Rabi Moshe Shlomo Emanuel): Bene Yisrael’in çölde ibadet ettiği taşınabilir mabet olan Mişkan’ın mimarı, Tanrı’nın bilgelik, zekâ, idrak ve her türlü ustalıkla donattığı Betsalel ben Uri ben Hur, Miriam’ın torununun oğludur. Yine bir not: Günümüzde Yeruşalayim’deki güzel sanatlar akademisi, Betsalel’in adını taşır.

“...Miriam orada öldü ve orada gömüldü. Cemaat için su yoktu; bu yüzden Moşe’ye ve Aaron’a karşı birleştiler” (Şemot 20:1-2).

Nevia Miriam, Nisan ayının onuncu günü hayata veda etti (Megilat Taanit’in sonu) ve halk susuzluktan yakınmaya başladı. Bunun üzerine Moşe bir kaya gördü (aslında o kaya, şekil değiştirmiş bir kuyu idi) ve su vermesi için (kuyuya konuşmak yerine) ona vurdu. Moşe’nin cezalandırılmasına ve Vaat Edilmiş Topraklar’a girememesine neden olan olay, işte budur. Ancak kuyu yine de yenilendi ve Moşe’nin hatırına Bene Yisrael’i takip etmeye koyuldu.

Vaat Edilmiş Topraklar’da ne oldu?

Kuyu, man yiyeceği ile Görkem Bulutları’nın aksine, Bene Yisrael Vaat Edilmiş Topraklar’a ayak bastıktan sonra da onları terk etmedi. Yeoşua’nın liderliğinde 10 Nisan günü (Miriam’ın ölüm yıldönümünde) kuyu da halkla birlikte ülkeye girdi ve oraya gizlendi.

“Rabi Hiya şöyle dedi: Miriam’ın Kuyusu’nu görmek isteyenler, Karmel Dağı’nın tepesine çıkıp baksınlar. Akdeniz’de bir tür elek görecekler” (Şabat 35a).

Bir başka kaynağa göre ise kuyu, Galile Denizi’nde gömülüdür. “Bir keresinde çıbanlardan yakınan biri Tiberya sularına girdi. Zaman uygundu. Miriam’ın Kuyusu’nu gördü, sularıyla yıkandı ve iyileşti” (Vayikra Raba 25:5).

Ari aKadoş’un, öğrencisi Rabi Hayim Vital’i kayıkla Galile Denizi’ne gezdirdiği, ona denizin suyundan bir bardak içirdiği ve Hayim Vital’in ancak ondan sonra ustasının öğretilerini anlayabildiği söylenir.

Günümüzde bile “bazılarının cumartesi geceleri kuyudan su çekme alışkanlığı vardır çünkü Miriam’ın Kuyusu cumartesi geceleri bütün kuyulara su sağlar ve o sudan içen, şifa bulur” (Kol Bo, Orah Hayim, 299:10).

Tüm şifa arayanların muratlarına ermesi dileği ile...