Belleğin tozlu sayfalarında Karataş

İzmir’in kırk bir semti, İzmirli kırk bir farklı edebiyatçı tarafından ‘İzmirim’ ana başlığı altında kaleme alındı. Gazetemiz yazarlarından Avram Ventura ile yazar Raşel Rakella Asal İzmir’in semtlerini yazan yazarlardan ikisi oldu. Bu hafta, kendisi de değerli bir edebiyatçı olan Tufan Erbarıştıran’ın konuyla ilgili olarak Ventura ile yaptığı söyleşiyi okuyacaksınız.

Tufan ERBARIŞTIRAN
18 Mayıs 2011 Çarşamba

İzmir’in en eski semtlerinden biri de, Karataş’tır. Denize yakın, Konak ve Asansör arasındaki bu semt birçok ünlüye ev sahipliği yaptı. Bunlarından biri de şair-yazar Avram Ventura.

Sizi yazarlığa yönlendiren duygular nasıl ve ne zaman ortaya çıktı?

Duygu sözcüğü bana bugün öyle uzak geliyor ki... İlk şiir denemelerim için düşünce, arayış, kendimi ifade sözcüklerini kullanabilirim; ama geriye baktığımda, o gün yazdıklarımı tümüyle duygudan yoksun görüyorum. İlk şiirlerimi lise sıralarında yazmaya başladım. Kuşkusuz onlara şiir dersem, şairlere haksızlık olur, ancak bu konuda kendimi aşmada, geliştirmede bu ilk denemelerin büyük bir katkısı olduğu yadsınamaz.

Heyamola Yayınları’ndan çıkan son kitabınızın yazılış öyküsünü anlatır mısınız?

Bir gün Fergül Yücel’den bir telefon aldım. Heyamola Yayınları’nın İstanbul’dakine benzer bir projesinin İzmir’de de hayata geçirilmek istendiğini belirterek bununla ilgili olarak “41 Yazar – 41 Semt” içinde Karataş’ın son kırk yılını yazarak benim de katılmamı önerdi. İlk anda sevinmiştim, ama son kırk yıl denince bu dönemin bana çok yabancı kaldığını, ancak öncesini yazabileceğimi söyledim. Kabul ettiler. Aslında bu semtle ilgili çeşitli yayınlarda yazılarım, benimle yapılan söyleşiler çıkmıştı. Bu kitap onları toparlayıp yeniden düşünmeme neden olduğu ve yitirilmekte olan bir yaşam tarzının, kültür ve geleneğin az da olsa yansıtılmasına bir katkım olduğu için mutluyum.

Bu kitabınızda çocukluk ve ilk gençlik yıllarınızın geçtiği Karataş’ı anlatıyorsunuz. Bir edebiyatçı gözüyle yeniden o yıllara döndüğünüzde Karataş’ta neler değişmiş?

Aslında değişmeyen ne kalmış ki, diye sorabilirsin. Yaşam tarzından insan ilişkilerine, çift katlı evlerden çok katlı binalara, denizle iç içe olan bir yaşamdan, ona tümüyle uzak bir yapılaşmaya.... Eski Karataş’ı Karataş yapan unsurlardan tümü yok olmuş. Her bir konu kitabımda yer almasına karşın, bunları yaşamış insanlarca kuşkusuz, daha çok yönlü ele alınıp tartışılabilir.

Halen Karataş denildiğinde belleğinize ilk neler gelir?

Öncelikle çocukluk, sokak araları, bahçeler ve deniz. Hele yazları, özellikle evleri kıyı tarafında olanlar için günün çoğu, hatta akşamları geç saatlere kadar yaşam, o tahta iskelelerde geçerdi. Ayrıca Yahudilerin büyük bir çoğunluğunun bu semtte yaşıyor olmaları, inanç ve geleneklerimize olan bağlılığımızda çok farklı bir etki yaratıyordu. Benzer duyguları bugün hissedemiyorum.

Kitabınızda sözünü ettiğiniz bugün geçerliliği kalmayan bazı meslekler vardı. Sözgelimi,  mahalleci, hallaç, çerçi gibi. Yine o yıllarda kapı komşulukları, dostluklar, paylaşımlar bir başkaydı. O günlerin yaşam biçimiyle ilgili neler söyleyeceksiniz?

Bunları kitabımda ayrıntılarıyla anlattığımı düşünüyorum. Belki abarttığım sanılabilir, ama tüm semtte kapı kapı kimin oturduğunu bilirdik. Bilgisayarın, televizyonun olmaması, telefonun bile çok sınırlı sayıdaki evlerde bulunması nedeniyle sosyal ilişkiler çok gelişmişti. Bu sürekli birlikteliklerde sevinçlerimizi olduğu kadar acılarımızı da paylaşırdık. Bugün aynı apartmanda yıllardır oturup da, hiç tanımadığım komşuların olduğunu söylemekten utanıyorum, ama gerçek bu!

Şimdi yerinde apartmanların olduğu doğup büyüdüğünüz sokakta çektirdiğiniz fotoğrafın sayfasında şöyle bir sözünüz var. “Bir yabancı gibiyim!” İnsanları kendi kentlerine bu kadar hızlı değişime uğratan gerçekler nelerdir?

Hızlı yapılaşma, ekonomik koşulların getirdiği baskı, her şeye yetişme ve sahip olma tutkusu, bilinçli ya da bilinç dışı hepimizi bir değişime zorluyor. Bu söylediklerim yalnızca yaşamış olduğum elli yıl önceki Karataş semtiyle ilgili değil, kuşkusuz. Benzer değişimi her alanda gözlemleyebiliyoruz.

Kitabınız yarı anı yarı biyografi türünde yazılmış. Bu kitap sayesinde hem sizi hem de Karataş semtini yakından tanıyoruz. Kitabınızda yer alan Dişçi Grişon, Matbaacı Rafael Usta, Molokomo, Turşucu Liya gibi renkli kişilikler pek yok artık. O insanların yaşadıkları semtle anılmalarını sağlayan neydi acaba? 

Bunlar Karataş’ın simge isimlerinden yalnızca birkaçıydı. Daha doğrusu bende anıları olan, yakından tanımış olduğum insanlar. Onlar gibi daha çok isim sayılabilir; ama başkalarının anılarını aktarmak yerine, yalnızca benim tanıdıklarımı yazmayı seçtim. Bunların her biri, çok farklı kesimden, farklı eğitim düzeyinden olmalarına karşın halk insanıydılar, halkla iç içeydiler, öyle sevdirmişlerdi kendilerini.

Kitapta bazı özel denilebilecek anılarınız var. Bana da zamanında anlattığınız “Asansör Bozulunca”  öyküsü… Bugün baktığınızda bunlar hoş, insanı tebessüm ettiren, bazen de hüzünlendiren anılar… Karataş’ta büyümek yazarlığınıza nasıl bir katkı yaptı?

Ben Karataş’tan ayrıldıktan sonra yazmaya başladım; ama belleğimizde yer alan yaşanmış ilişkiler, çocukluk anıları olmadık bir zamanda yazmak için önemli birer dürtü, birer esin kaynağı olmakta. Bu, Karataş değil, bir başka semt de olabilirdi; ama çocukluk yıllarının yazarların çalışmalarında önemli bir yer kapsadığını biliyor, okuyorum.

“Karataş’ta yaşayan bizler, uzun yıllar yazlık nedir bilmedik. Poyraz evimizde, deniz ayaklarımızın altındaydı. Karataş’tan Güzelyalı’ya kadar, bütün kıyı hepimizin denizle iç içe yaşadığı yerlerdi.” Böylesine lirik bir atmosferde yaşamak, denizi yakından görmek, o tuz kokusunu duyumsamak… Yazdığınız kitap sizde nasıl bir etki bıraktı?

Yaşamak ayrı, yaşadıklarımı yazmak farklı duygular... Bu İzmirim projesinde yer almanın beni gerçekten çok mutlu ettiğini söyleyebilirim. Diyelim ki, ben bu kitabı projeden bağımsız, bir başıma yazmış olsaydım, yayıncısından dağıtımına kim bilir hangi sorunlarla karşılaşır, okuyucuyla nasıl buluştururdum; oysa Heyamola Yayınları’nın bu projesini bir bütün olarak İzmirliler çok benimsedi, kitap fuarında ilgileriyle bunu gösterdiklerini gördüm. Bana bu keyfi yaşatan yayınevine de bu arada teşekkür etmek isterim.