Jackie Arditti sanatla yeniden buluşuyor

Tanrı vergisi  resim yeteneğine sahip, bir dönem “Harika Çocuk” olarak addedilen  Jackie Arditti, günümüzde bir çok sanatçı gibi geçimini başka bir sektörden sağlıyor.  Arditti uzun bir aradan sonra bu hafta Göztepe Kültür Derneği’nde açacağı sergide bir kez daha  sanatseverlerle buluşacak. Sergisi, hafta sonu Caddebostan Bet-El Sinagogu’na taşınacak

Ester YANNİER Toplum
11 Mayıs 2011 Çarşamba

Çocukluk arkadaşım  Jackie Arditti’nin resim yeteneğine oldum olası hayrandım. Hayatın ona sunduğu bazı olanakları günün şartları elvermediği için değerlendiremedi. Arditti’nin hayatı adeta ıskalanmış fırsatlar silsilesi… Bundan sonraki hayatını  ise sadece sanatla geçirmeyi hedefliyor. Sanat bu ailenin genlerinde var; biz sohbetimizi gerçekleştirirken Jackie’nin kızı İrem babasının fotoğraflarını çekti.

Jackie sanatla tanışmanı ve hayat hikayeni bir kez daha Şalom okurları için aktarır mısın?

Şişli 19 Mayıs İlkokulu’nda okurken rahmetli Ressam Hasan Kavruk beni keşfetti.  Kendisi o dönem Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim görevlisiydi. Nasıl tanıştığımızı tam olarak anımsamıyorum ama resimlerimi görmüş beğenmiş. İlk sergimi 11 yaşımda sayesinde açtım.  Daha sonra “Harika Çocuklar” Kanunu ile aralarında Bedri Baykam’ın da bulunduğu birkaç çocukla beraber Paris’te burs kazandım. Ancak ailem göndermedi.  Bu hayatımın ilk hatasıydı.  Hayatım hep resim yarışmalarıyla geçti. Resim yarışmalarına katıldım ancak her zaman ikinci oldum.  İsmimden dolayı birinci olmayacağımı söylerlerdi. Dünya UNİCE F Yarışması’nda birinciliğim var.  14 yaşımdayken yaptığım ‘Maskeli Balo’ isimli bir resmim Fransa Avignon Çocuk Resimleri Müzesi’nde halen sergileniyor.

Resim yapmayı hep sevdim. Uzun yıllar bana ücretsiz ders veren Hocam Ressam Hasan Kavruk beni hep serbest bıraktı. Renk tekniğini öğretti. Çizmeyi kimse kimseye öğretemez, o bir bilek işi ve Allahın kişiye bahşettiği bir yetenek.  Pastel, yağlı boya, kuruboya, guaş, akrilik, çini mürekkebi vs gibi bunların tekniklerini, sıcak-soğuk renkler, kompozisyonların belli başlı kurallarını hepsini ondan öğrendim. Hasan Kavruk’tan ölene  kadar ders aldım diyebilirim. Ders verirken hiçbir zaman “şöyle veya böyle yap” demezdi. Bazı gerekli müdahaleleri “ hop” diye ikaz ederek yapardı. Yanımda resim yapardı. O yaparken, ben de yapardım.  Aynı atölyenin havasını solumak bile yeterliydi. Düşünce yapımız da birbirine uyardı. İnsana heyecan verirdi. Bütün çocukluğum boyunca yarıştım ve resme konsantre olarak, ömrüm boyunca resim yapacağım diye düşünerek büyüdüm.  “Sen dahisin, sen çok yeteneklisin” cümlelerini duyarak büyüdüm. 

Lise yıllarımda Nurullah Berk, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Nuri İyem’in de aralarında bulunduğu Akademi Kurulu bir kez daha devlet  bursu verdi. Ancak o günün hükümeti gitmeme engel oldu.

Ardından 1980 yılında İsrail’e Kibutz’a gittim. Daha sonra Hayfa Üniversitesi’nde hazırlık sınıfı okudum.  Yurtta kalıyordum, ABD’li bir hanım beni ziyaret etti.  Amacı hangi konuda eğitim almak, nerede okumak istediğimi ve buna müsait olup olmadığımı tespit etmekti.  Resim yanıtını verdim. Bir hafta sonra üzerlerinde L, Z gibi bazı çizgilerin olduğu kâğıtlarla tekrar gelerek ; “Bunları birleştir, bunlardan resim yap haftaya gelip alacağım” dedi.  Gitmesine izin vermeyerek, hemen çizip iade edince şaşırdı. Ertesi hafta gelerek “seç Bezallel mi, ABD’mi, Akademi de Beaux-Art’s  Paris mi?” %100 burs…  O zamanlar benim değil resim yapacak, yemek alacak param bile yoktu.  Mart ayında İstanbul’a gelince ailemi burada çok yalnız gördüğümde onları bırakmaya gönlüm elvermedi ve geri dönmedim.

Orada iken Fransa birinci ligi’nde Saint Etienne takımından da futbol transfer teklifi gelmişti, onu da değerlendiremedim.

Burada Vakko, Yargıcı, Polo Garage firmalarında uzun yıllar çalıştım. Ondan sonra da hevesim kırıldı…

Hayat şartları zorlayıp, sanatı ikinci plana atmak zorunda kalmak beni yıktı. Sonra tekrar başlamak da çok zor. Ancak, resmi hiçbir zaman bırakmadım, resimle yaşamak başka bir olgu. Bunun için atölyen olması, o dünyanın içinde yaşamak lazım… Oysa yıllardır tekstil işindeyim. Elimin çizim kabiliyetiyle tekstilde para kazanıyorum.  Hedefim birkaç yıl zarfında tekstili tamamen bırakıp resme ağırlık vermek… Ancak şu anki gerçekler bunlar…

Şimdi yeniden sanata merhaba demeye hazırlanıyorsun…

Sekiz kişisel sergi açtım. En sonuncusu 2002 yılında Çırağan Sarayı Sanat Galerisi’ndeydi.  Uzun bir ara verdim. Bu hafta Göztepe Kültür Derneği’nde daha sonra da Caddebostan Bet El Sinagogu’nda sergilerim olacak. Ardından da bir sanat galerisinde bir sergi çalışmam olacak.

Bu sergide üç dört tekniğin özeti olacak… Pastel, çini mürekkebi akrilik, füzen, birkaç çini tabak… Konuların da özetleri, her tekniğin 2-3 temsilcisi olacak…

GKD ve Bet El Sinagogu’nda açacağım sergilerim için Sinagog Vakfı Başkanı Mayir Saranga çok yardımcı oldu. Malzemelerimi verdi, organizasyonu yapıyor. Çok büyük yardımını desteğini gördüm.  Sayesinde gerçek hayatıma yeniden başlıyorum. Zira gerçek hayatım resim…

Resim yaparken kendim oluyorum.  Bunun dışında herkes gibi isteklerim dışında hareket etmek zorunda kalıyorum.

Resimle para kazanılmıyor, faturalarını ödetmiyor… Başka işler yapmak zorunda kaldım…

İsrail’de olsaydım Sanatçılar Köyü’nde yaşar, sadece resim yapardım. Burada böyle bir şansım yok… Olmasını da beklemiyorum…

 Hayat bana İki güzel kız verdi… Demek ki böyle olması gerekiyormuş diyorum…

Resim yapabilmem için sponsorum olması şart. Çırağan’da açtığım sergide sponsorum vardı ve müthiş bir sergi olmuştu.

Resimlerinde hep atlar var, neden?

At, benim… Hocam da dışarıdaki sakin görünüşümün altında içeride farklı fırtınalar estiğini yazmıştı benim için…  İşte o farklı fırtınalar da resimlerime yansıyor. Moralim bozuk olduğunda koyu renklere kayıyorum,  atların bakışları değişiyor, atların ruh halleri benim ruh halimi yansıtıyor.   Doğduğumdan beri nedenini bilmeksizin hep at ve Kızılderililer çizerim…

Jackie’ye bundan sonraki hayatını arzu ettiği gibi sanatla dolu dolu yaşamasını dilerim.