İnce çizgi

Köşe Yazısı
27 Nisan 2011 Çarşamba

ALP ALKAŞ


Bu sene İngiltere’de at yarışı sezonunun önemli yarışlarından Cheltenham Gold Cup’ı favorilerden Long Run kazandı. Buraya kadar anormal bir şey yok. Long Run’ın bu başarısını ayrıca özel kılan şey ise o gün kendisine Sam Waley-Cohen’in binmiş olmasıydı. Sam Waley-Cohen, atın sahibi Robert Waley-Cohen’in oğlu ve jokeylik kendisinin amatör olarak yaptığı bir iş. Aslen özel bir şirkette CEO olarak çalışan Sam Waley-Cohen, son 30 yıldır Cheltenham Gold Cup’ı kazanmayı başaran tek amatör. Bu haberi okuduktan sonra amatörlük ve profesyonellik kavramları üzerine bir süre düşünme şansı buldum. Ben bunları düşünürken, Sam Waley-Cohen, Aintree’de koşulan Grand National’da bindiği Oscar Time ile de bir ikincilik kazandı.

Bu başarılar aslında profesyonelliğe günümüz yaklaşımı ile oldukça ters düşüyor. Günümüzde profesyonellik, yapılan işten gelir kazanmanın ötesine geçip yapılan gelir için geri kalan pek çok şeyden, belki de her şeyden taviz vermeye indirgenmiş durumda. Bununla birlikte, profesyonellik bir övgü haline gelirken amatörlük bir hakaret olarak algılanmaya başladı. Tiger Woods’un her sabah erkenden kalkıp evindeki spor salonunda çalışması ve kendini geliştirme çabası ‘örnek profesyonellik’ olarak görülürken daha sonra yaşadığı travmatik dönem ise pek çokları tarafından milyonların önündeki bir ‘profesyonel’e yakışmayan, ‘amatörce’ bir hareket olarak yorumlandı.

Felipe Scolari, otobiyografi kitabında Dünya Kupası’nı kazanan Brezilya Milli Takımı ile nasıl çalıştığını anlatırken konuya şu şekilde yaklaşmıştı: “Benim önceliğim, oyuncularımın profesyonelden çok kendilerini amatör gibi hissetmelerini sağlamaktı. Bundan otuz yıl önce, bunun tam tersini yapmaya çalışıyorduk ama günümüzde profesyonellik sporu domine ettiği için, oyunculara yeniden yaptıkları işi sevdirmeye çalışıyoruz. Futbol oynarken keyif almayı yenden öğretiyoruz.”

Bu perspektiften bakıldığında Gold Cup hikâyesini ilginç kılan şey başarıya ulaşmanın birden fazla yolunun olduğunu göstermesi oldu. Genel görüşün aksine, profesyonellikten uzak bir şekilde, hayattaki geri kalan şeylerden tamamen taviz vermeden de başarıya ulaşmak mümkün. Sam Waley-Cohen’in bir yandan sabahları erken yaptığı idmandan sonra trene binip mesai saatinde Londra’daki ofisine varması diğer yandan da Gold Cup ve Grand National’daki başarıları aslında bunun güzel örneklerinden biri oldu.

Tabi ki, profesyonelliğin kötü ve zararlı bir şey olduğunu iddia edecek kadar naif değilim fakat bu beyin egzersizini yapmak kendi adıma çok faydalı oldu. Her şeyde olduğu gibi profesyonellikte de bir dengeyi yakalamak durumundayız. Yaptığım işi çok seviyor olsam da, iş temposu dahilinde doğru dengeyi yakalamanın gerekliliğini kendime yeniden hatırlatmış oldum. Aslında, belki de bu dengeyi sağlamadan ‘profesyonel’ olarak yaptığımız işimizde de yeterince verimli olamıyor olabiliriz. Umarım siz de bu zamanı kendinize ayırabilir ve kendinizi mutlu eden dengeyi tutturabilirsiniz.