Marisa Gormezano TBMM yolunda

CHP’den 2. Bölge Milletvekili adayı olan Marisa Gormezano, partisinin iktidar olması ve seçilmesi durumunda 76 yıl sonra TBMM’deki ikinci Yahudi kadın milletvekili olacak. Gormezano, “Azınlıkların temsilcisi değil, halkın temsilcisiyim. Ancak pek tabii ki azınlık olarak kabul edilen insanların haksızlıklara uğramaması için çalışacağım…” diyor

Ester YANNİER Toplum
27 Nisan 2011 Çarşamba

Bir yıldır Dostluk Yurdu Derneği’nin Halkla İlişkiler ve Reklam çalışmalarını sürdüren Marisa Gormezano, bir cesaret örneği göstererek siyasete atılmaya karar verdi. CHP’nin 2. Bölge milletvekili adaylarından Gormezano’yu  tanıtmak istedik: “Şişli Ondokuz Mayıs İlkokulu ardından, Atatürk Kız Deneme Lisesi’nde okudum.  Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo Televizyon Bölümü’nden mezun oldum. 17 yaşından itibaren, henüz okurken çalışma hayatına girdim. Okulum ve çalıştığım firma birbirlerine yakın yerlerdeydi. Okulda bir iki derse girer, sonra tekrar iş yerine geri dönerdim. Son üç ay, devam mecburiyeti geldiği için sürekli okulda oldum. O yıllarda TRT’nin açtığı spikerlik sınavının İstanbul’daki ayağını kazandım.  Okul Müdürü İsmet Giritli’nin teşvikiyle Ankara’daki ikinci mülakat sınavına katıldım. Kazanamayınca da Hocam Giritli; “Şevkini kırmak istemedim ama hangi gayrimüslimin devlet memuru olduğunu gördün” demişti. Alınganlık yapmadım, uzun yıllar matbaa ve promosyon işlerinde çalıştım. 1993’te özel radyolar açıldığında, Metropol FM ve Radio Contact’ta kısa bir deneyimim oldu. Radio Contact’ta Okan Bayülgen’in ayrılmasıyla yer açılmıştı,  onun yerine beni işe almışlardı. Bir ay sadece CD’leri girdikten sonra konuşabileceğim söylenildi… Altı ay süreyle radyoculuk deneyimim oldu.  2001’de yaşanan kriz nedeniyle yiyecek dağıtım işine girdim. Şu anda halen bu işimi sürdürüyorum.

Siyasete nasıl girdiniz?

15 sene önce gördüğüm bazı gerçeklerin içimi acıttı.  Çevrem apolitik olmasına rağmen, bu gördüklerimi, içimi acıtanları hep biriktirdim. Bunlar kendimi geliştirmeme ve öngörülerimin ileri gitmesini sağladı. İlerleyen zamanlarda öngörülerimde de haklı olduğumu gördüm.

Çocukluğumdan beri Büyükadalıyım. 2,5 sene önce Adalar Belediyesi CHP’ye geçtiği zaman Başkan Farsakoğlu ile irtibata geçmeye çalıştım. Görüşme istememdeki neden ise belediyenin maddi zorluklar içinde olacağı yönündeki öngörüşüm idi.  Avrupa fonlarıyla ilgili çok profesyonelce çalışan bir arkadaşımla, belediye  arasında  iletişim sağlamak ve  Adalar Belediyesi’nin  Avrupa fonlarından  yararlanabilmesine olanak yaratmak amacıyla  gittim.   Avrupa fonları konusunda değil de plan ve proje konusunda çalışmalarım oldu. Böylece fahri olarak belediyeye yardım etmeye başladım.  Bu süreçte ADAMALKAR  (Adalar, Maltepe, Kartal Belediyeleri) diye bir düşünce topluluğu oluşmuştu.  Halkla ilişkiler uzmanı ve reklamcı olan Ali Cevat Vural, ABD’den gelerek bu işlere el atmaya karar vermişti, bu belediyeleri kalkındırmayı hedefleyen düşünce fırtınası grupların düzenliyordu. Kendisiyle orada tanıştım. Ancak Vural  halk tarafından pek anlaşılamadı. Gönüllü çalışmalarımın sonucunda Başkan Farsakoğlu Ada Gönüllüleri Derneği’ni kurmaya karar verdi. Kurucu üye oldum ve sekreterlik görevini verdiler. Bu çalışmalar halen devam ederken birçok insanla tanıştım. Bu dönemde tanıştığım Barış Kanan da, İzmir 2. Bölge’den aday adayı oldu.  Ancak şimdi listede değil. Bana bu işi öğreten ve siyasete girmeme neden olan kişi…

Cemaatimizden siyasete giren az sayıda kişi var, sizi siyasete iten neden nedir ve beklentileriniz?

Bulunduğum sıradan milletvekili olmam için CHP’nin tek başına iktidar olması gerek. Ülkem adına böyle bir mucizenin olmasını istiyorum. Çok zor günlere doğru gidiyoruz, baskı altındayız. Bu durum beni zorluyor, kabul edemiyorum. Türk Yahudisi olmaktan gurur duyuyorum, ancak eşitlikten yanayım. Kimsenin kimseden üstün olmadığına inanıyorum. Eşit olarak doğduk…

İktidardaki partinin düşünce yapısı bana uymadığı, uyguladığı politikalar bana ters geldiği için, kendi düşünce yapıma uyan partiyi desteklemek adına siyasete girmeye karar verdim. Türkiye’nin bu zor günleri aşmasını istiyorum. Vatanımı çok seviyorum, ben Türküm sadece dinim Yahudi. Ülkem bu zor günleri aşmak zorunda Atatürk’ün söylemiş olduğu; “Yurtta barış, cihanda barış” mottosu çok önemli… Bu günleri de işaret ediyor. Türkiye bir köprü ve burada sağlanacak olan denge, tüm dünyanın politik dengesinin yerine oturtacağına inanıyorum.

Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun düşünce yapısı bana çok uyuyor. “Herkes için CHP” , “Sağ-sol ayrımı yapmaksızın herkesin partisi” diyor. Bu, Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi’ni kurduğu zamanki düşüncesinin bir uzantısı. Parti yaşam sürecince farklı ideolojilere sapmış olabilir ancak bugün, bu doğrultuda laik bağımsız, eşit, sosyal dağıtım şartlarına erişilmiş, insanların gelir seviyesinin ileri gitmesi hedeflenmiş, hak ve hukukun doğru bir şekilde sağlanmasını amaçlayan bir CHP var; ben de onların arasında olmaktan gurur duyuyorum.Gerek mezun olduğum okulun verdiği eğitim, gerekse de aile yapımız içgüdüsel olarak beni bu günlere hazırladı.

Annemin babası Adolf Loker 1900’lerde Bolşevik Rusya’sından, buraya göç etmiş.  Şapka tasarımcısı dedem Loker,  Şapka Devrimi’nde Atatürk’ün kasketlerini ve şapkalarını üretti.  Bu görevini deniz subaylarının şapkalarını üreterek sürdürdü. Kısaca Şapka Devriminde Atatürk ile çalışmış bir nefer…  Ne yazık ki elimizdeki tek belge 1970’lerde çıkmış bir gazete röportajı. Atatürk dedeme bir teşekkür mektubu göndermiş.

Onun yanı sıra annemin teyzesi İda Berkoviç Atatürk’ün Fransızca öğretmeniydi.  Tüm bunlar bilinçaltımıza yerleşti.

1935’lerde çok partili döneme geçildiğinde İsmet İnönü kadın milletvekilleri olmasını sağlamaya çalışmış. İlk Türk kadın milletvekillerinden Bahire Bediş Morova’ya Konya’dan milletvekili olmaya teşvik etmiş. Şayet ulaşabildiğim bilgiler doğru ise Morova,  Bosna kökenli bir Türk Yahudisi… Yani 76 sene sonra ikinci Türk Yahudi milletvekili kadın olma konusu da beni motive ediyor.  Tabii bu CHP’yi tek başına iktidar yapabilirsek gerçekleşecek…

Bu arada belirtmem gereken diğer bir nokta da; ben azınlıkların temsilcisi değil,  halkın temsilcisiyim. Pek tabii ki azınlık olarak kabul edilen insanların haksızlıklara uğramaması için çalışacağım…

“Ne mutlu Türküm diyene”  özdeyişinin çok önemli olduğunu düşünüyorum, burada kastedilen Türk vatandaşlarıdır. Irk, din, dil mezhep cemaat ayrımı gözetilmeksizin Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her vatandaş Türk’tür.

Gelecekten beklentileriniz?

Demokratik, hür, eşit şartlarda, laik, özgür, tam bağımsızlığına ulaşmış bir Türkiye… Hedefim ve arzum Cumhuriyet’in 100. yılında bütün bu şartların oluşturulduğunu görmek… Genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde 100. yılı hak ettiğimiz gibi kutlamak…