Un poco de todo (Herseyden biraz)

Efes Pilsen’de Perasoviç’ten boşalan koltuğa oturan Ufuk Sarıca ile olan söyleşim çok hoş geçti. Kısa bir süre olsa da İsrail’de basketbol oynamış olan genç antrenörle keyifli dakikalar geçirdik.  Sıcakkanlılığı, kibarlığı ve konukseverliğiyle beni çok hoş karşıladı. İşte ayrıntıları…

Sami MORHAYİM Spor
6 Nisan 2011 Çarşamba

“ÇOCUKLUĞUNUZDA TOP SEKTİRMEYİ ÖĞRENDİĞİNİZ KULÜPTE, ANTRENÖR OLMAK PAHA BİÇİLEMEZ”

 On altı yıl boyunca Efes Pilsen’de basketbol oynadınız ve şu anda hayalini kurduğunuz takımın başındasınız. Nasıl hissediyorsunuz?

On yıl A takımda olmak üzere toplamda on altı sene Efes Pilsen forması giydim.  Efes Pilsen Spor Kulübü’ne geldiğimde henüz on bir yaşındaydım. Nihayetinde, burada çok güzel günlerim geçti, kaptanlık yaptım, Avrupa Kupası kazandık; Türkiye’de bir kez daha başarılamamış şeyleri yaptık. Yaklaşık iki buçuk yıldır da Efes Pilsen’de yardımcı antrenörlük yapıyordum. Şu anda ise baş antrenörlük görevi bana nasip oldu. Çok mutlu ve güzel bir hikaye aslında. Çocukluğunuzda top sektirmeyi öğrendiğiniz kulüpte, antrenör olmak paha biçilemez. Hele ki bu takım, Efes Pilsen gibi marka olmuş bir kulüp ise bu değer daha da katlanıyor.

 Oyunculuğunuz zamanında Koraç Kupası’nı kazandınız. Sizce o zamanlardaki başarıyı tekrar yakalayabilecek misiniz?

Bence yakalarız, yakalamamız için hiçbir engel yok. Zamanında kazanılan Avrupa Kupası’ndan sonra Efes zaman zaman aynı yerlere geldi; ancak başka bir kupa alamadı. Bundan sonra neden olmasın! Tabi olacaktır. Efes Pilsen artık Euroleague’de marka olmuştur, bir isimdir. Yani, misyonumuz var. 2-3 senelik bir müessese değiliz, 35 yıldır Türk basketboluna katkı sağlıyoruz. Ben de bunun için gerekli çalışmaları yapacağım.

 Sizden önce Perasoviç gibi kariyerli bir koç Efes Pilsen’de başarı sağlayamadı. Cenk, Ender, Dudley gibi isimler çok az süre aldı. Sizce ne yapması gerekiyordu?

Aslında bu soruyu kendisine sormamız daha uygun olur. Evet, yanındaydım; ama yardımcı koçtum. Belli bir yere kadar düşüncelerimi aktarabiliyordum. Nihai kararlar ona aitti sonuçta. Onun öyle bir sistemi vardı, buna da saygı duymak lazım. Çok da bir şey söylemek istemiyorum. Bizim için geçmiş değil gelecek önemlidir. Bu yüzden rahatlıkla söyleyebilirim ki, her oyuncuya yeteri kadar süreyi vereceğim.

 Takımda arkadaşlık sorunu var mıydı?

Büyük takımlarda bu tür sorunlar her zaman olur. Önemli olan bunları büyütmemek, kangren haline getirmemektir. Şu anki durum itibariyle henüz yoldayız. Hemen geldiğimiz anda bir şeyleri değiştirmek mümkün değil; ancak bunun için gerekli uygulamaları yapıyoruz. Bize biraz zaman lazım. Takımda arkadaşlık konusunda mesafe kat etmeye çalışacağız. Daha iyi olmamız gerekecek. Play-off’lar geldiğinde bu sistemin daha iyi oturacağına inanıyorum. Hem teknik işler, hem de arkadaşlık konusundaki tüm sorunlarımızı gidermeyi hedefliyoruz.

“PERASOVİÇ’İN BANA KATKILARI TABİİ Kİ OLDU AMA MUAZZAM DERECEDE OLDUĞUNU SÖYLEYEMEM”

 Perasoviç’in yardımcılığını yapmak size neler kattı?

Valla herkesten bir şey öğrenebiliriz. Benim görüşümde böyle. Bir şeyler öğrenmek için iyi koşullara ihtiyaç yoktur, kötü durumlardan da ders alabiliriz. Nasıl bir galibiyet bize kazanç getiriyorsa, bir mağlubiyet de kar getirebilir; ben de bunları yaşadım burada. Perasoviç’in bana katkıları tabii ki oldu ama muazzam derecede olduğunu söyleyemem. Çok kısa süre çalışmamız da buna etkendi.

 İsmi yüzünden kulübün kapanma ihtimali var. Bu sizin gelecekle ilgili planlarınızı etkiliyor mu?

Tabii ki; çünkü şu an bir belirsizlik var. Böyle bir kulübün de tamamen kaldırılabileceğine inanmıyorum, doğrusu inanmak istemiyorum. Varlığımızı sürdüreceğiz; ama kesinleşmemiş işler, gelecek sezonlarla ilgili planlarımızı kötü etkilemiyor değil. Elimizi kolumuzu bağlıyor açıkçası.

 Bu sezon Galatasaray Cafe Crown, Banvit gibi ekipler çok formda. Bu Efes Pilsen’in hedeflerini olumsuz etkileyecek mi?

Sezon başladığında Cafe Crown ve Banvit’in kâğıt üzerinde ilerisindeydik, ancak basketbol sahada oynanan bir oyun. İki takım da gerçekten büyük işler yaptı ve istikrar sağladı. Oynadıkları basketbol alkışı hak ediyor. Eğer biz de gerçek Efes Pilsen gibi oynarsak, kendimize yakışır bir mücadele ortaya koyarsak neden şampiyon olmayalım. Bunun için gerekli oyunculara ve potansiyele sahip olduğumuza inanıyorum.

“MART AYINA GELDİĞİMİZDE DESTEKLEYEBİLECEĞİMİZ TAKIM KALMIYOR.”

 Türk takımları Avrupa sahnesine çok erken  veda ediyor. Mart ayına geldiğimizde bütün takımlar elenmiş oluyor. Neden böyle, daha doğrusu daha yükseklere oynamak için ne yapılması gerekiyor?

Her takımın kendi içinde bu başarısızlık konusunda gerekli sebepleri var. Biz yeterli performansımızı ortaya koyamadık, Fenerbahçe Ülker de sakatlıklarla boğuşurken Avrupa’ya veda etmek zorunda kaldı. Aslında, Karşıyaka iyi iş yaptı bu sene. Kendilerinden çok güçlü ekipleri yendiler. Onları gerçekten takdir ediyorum. Keşke biz de Euroleague’de daha uzun süre kalabilseydik, nasip olmadı. Ben de sana katılıyorum aslında. Mart ayına geldiğimizde destekleyebileceğimiz takım kalmıyor. Artık yukarıları zorlamalıyız, her takım kendi içinde planlamaları yaparak başarı sağlamalı; çünkü Türk basketbolunda çok yetenekli oyuncular var. 

 Yazın Litvanya’da Avrupa Şampiyonası var. Geçtiğimiz yaz ise Dünya Şampiyonası’nda ikinci olduk. Sizce aynı başarıyı sağlayabilecek miyiz?

Tıpa tıp aynı derece olmasa da, bir kulüp ya da milli takım çıtayı bir yere getirdikten sonra artık oralarda oynamalı. İkinci olmuyorsa bile, ilk dörde, olmadı ilk altıya oynaması gerekiyor. Bu istikrar sağlanırsa, gelen başarıların tesadüfî olmadığını da görmüş oluruz. Bir sene ikinci, bir sene onuncu olduğun takdirde eleştirilere maruz kalman çok doğal olur. Zaten, Türkiye’nin de sorunu bugün bu. Ben bunu senelerdir söylüyorum, tam oturmuş bir ekolümüz olmadığından dolayı yeterli derecede istikrar sağlayamıyoruz. Eğer sağlam bir oyun sistemine dayalı top oynarsak o zaman başarı gelecektir.

 TBL’nin Avrupa’ya göre bugünkü durumu nasıl?

İyi bir lige sahibiz. İspanya’dan sonra en iyi ikinci lig diyor çoğu insan ama o kadar iyi değiliz. Evet, kaliteli oyuncularımız ve takımlarımız var; ama bunların sayısını biraz daha arttırmamız gerekiyor. Banvit, Olin gibi takımlar büyük işler yapmaya başladı. Çok iyi sonuçlar alıyorlar. Bunların üstüne Galatasaray, Karşıyaka, Fenerbahçe, Efes Pilsen ve Beşiktaş’tan tam randıman aldığımız takdirde bırakın en iyi ikinci lig olmayı, Avrupa’nın en iyi birinci ligi oluruz.

 Koraç Kupası’nı kazandığınız zamanla bugün arasındaki fark ne?

Eskiden sadece iyi bir tekniğe sahip olmak yeterliydi. Oyun daha yavaştı, mesela oyun süresi 30 saniyeydi. Bugün baktığımızda ise hücumlar 24 saniye. Bugün oynanan basketbolda artık fiziksel olarak da güçlülük gerekiyor. Daha kuvvete dayalı bir basketbol oynanıyor. Mücadele ve sertlik olmadan bugün bir takım asla var olamaz.

“DAHA FARKLI BİR KURAL GETİREREK BU SIKINTIYI GİDERMEMİZ LAZIM”

 Yabancı-yerli oyuncu sayısı neredeyse eşit. Bu konuda sıkıntılar oluyor mu?

Olmadığını söylersem yalan söylemiş olurum. Sürekli aldığın yabancıları değiştirince tam verim alacakken bundan mahrum kalmış oluyoruz. Çeşitli ülkelerden, çeşitli kültürlerden oyuncuları barındırdığımızdan dolayı da bazı sorunlar yaşıyoruz. Yani siz, on iki Türk basketbolcuyu yan yana koysanız bile zaten sorun çıkacaktır. Bu yüzden, bu konuda arada sırada sıkıntı yaşıyoruz.

 Takımda sekiz yabancı oyuncu var. Ancak, bunlardan sadece beşi ligde oynayabiliyor. Euroleague’de ise ligde süre almayan oyuncular görev alıyor. Ne gibi sıkıntılara yol açıyor?

Yüzde 100 sıkıntı yaşıyoruz. TBL’ de sadece beş yabancı lisanslı oyuncumuz var. Böyle olunca da, Avrupa’da farklı ligde farklı kadro olmuş oluyor. Bu da oyuncuların istikrar sağlamasına engel oluyor. Açıkçası bizim için karmaşa yaratıyor. Daha farklı bir kural getirilerek bu sıkıntıyı gidermemiz lazım.

“KEŞKE DAHA UZUN SÜRE İSRAİL’DE KALABİLSEYDİM”

 Çok kısa bir zaman da olsa, İsrail’de basketbol oynadınız. Oradaki ortamı biraz anlatabilir misiniz?

Bnei-Herzilya takımı adına oynuyordum. Tel-Aviv’de Herzilya sahilinde yaşadım,  kısa bir süre olsa da. Hayat orada farklıydı, insanlar çok sıcakkanlıydı. Oradaki basketbol tabi biraz Maccabi Tel-Aviv üzerine kurulu; Maccabi ve diğerleri gibi düşünebiliriz. Benim oynadığım takım da öyleydi, bu yüzden orada pek kalamadım. Hüseyin Beşok da oradaydı benim orada bulunduğum zaman. Onun evinde kaldım 2-3 ay, onunla yaşadım. Tam bir eve yerleşiyordum, Pınar Karşıyaka transferi gerçekleşti. Mesela, İsrail’in sahillerini unutamam. Gerçekten güzel sahillere sahipti. Oradan ayrıldığıma üzüldüm; ama böyle olması gerekiyordu. Keşke daha uzun süre İsrail’de kalabilseydim.

 İlk maçınızda Türk Telekom karşısında ilk galibiyetinizi aldınız. İstikrarı sağlayabileceğinizi düşünüyor musunuz?

Açıkçası herkesin beklediği, şampiyonluğa inanan takımı yaratmak istiyorum; ancak bunlar 1-2 haftada olacak şeyler değil. Şu anda çalışmalarımızı bu yönde yapıyoruz, önümüzde önemli maçlar var. Bunları kazanırken de teknik ve taktik açıdan kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz.Mental olarak da hazırlanmamız gerekiyor tabi. Play-off zamanı geldiği zaman istediğimiz Efes’i sahaya yansıtmak istiyoruz.

 Türkiye’de basketbola verilen önemi yeterli buluyor musunuz?

Bulmuyorum tabii ki. Bugün biz bu kadar Avrupa’nın en iyi liglerindeyiz derken, bunun karşılığında seyirci anlamında çok yetersiz kalıyoruz. Diğer şehirlerde kapasite küçük olduğundan dolayı salonlar doluyor; ama İstanbul’da Euroleague maçları dışında aynı durum söz konusu değil. Bunun için de insanlara basketbolu öğretmek lazım. Çünkü kuralları bilmeyen birine basketbolu sevdiremezsin, hatta izlettiremezsiniz.

 Efes Pilsen’in altyapılara gerekli önemi verdiğini düşünüyor musunuz?

Son zamanlarda A takıma çıkan oyuncu sayısı oldukça azaldı. Eskiden daha çok oyuncu verebiliyorduk. Daha iyi organize olup, daha fazla yatırım yaparsak eski günlerimize kavuşabiliriz. Tabi, 8 yabancı oyuncunun kadroda bulunması, altyapıdan gelen oyuncuların süre almasını engelliyor. Bunun için de, bu çelişkileri dengelemek lazım.

 Hep üçlüklerinizle tanındınız. Başarılı bir kariyer geçirdiniz. O günleri özlüyor musunuz?

Özlüyorum tabii ki. Keşke takım elbisemi çıkarıp sahada olabilsem diyorum hep kendi kendime. O günlerin tadı bambaşka. Ben de hep üst düzey platformlarda oynadım. Bu bir sporcunun yaşamak isteyeceği şeyler. O günleri hep sevgiyle anıyorum ve çevremdeki insanlarında olumlu yorumları beni çok mutlu ediyor.

 Unutamadığınız maç var mı?

Çok var… İstanbul’daki yarı final maçını unutamam. 34 sayı, dokuz üçlük atmıştım. Hem takımım hem de benim için çok önemliydi. Mesela, Koraç Kupası’nı kazandığımız günü unutamıyorum. 92’de Aris’le oynadığımız olaylı Kupa Galipleri Kupası’nı da unutmak benim için zor açıkçası…

Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.  (Gürkan Kağan Öztürk’e verdiği destekten dolayı teşekkür ederim)