Bu hafta ağımıza takılanlar...

Şişhane ve Kuledibi'ndeki Museviler iyice azalmış; çoğu Taksim, Şişli, Osmanbey gibi semtlere taşınmaya başlamıştır. Çocukları, artık değişik özel ve devlet okullarında okumaktadır... Bizim mahallede Yahudiler arası komşuluklar, dostluklar azalmış; herkes kabuğuna çekilmiş gibidir. Artık Yahudi bayramlarını bile kendi kendimize kutlar hale geliriz ve Kuledibi'ne alış-verişe bile gitmez oluruz... Roz Kohen

İzak BARON Diğer
6 Nisan 2011 Çarşamba

ÖĞRENCİLERİME “TÜRK-İSRAİL İLİŞKİLERİ NEDEN VAR?” DİYE SORDUĞUMDA, HERKES KENDİNCE BİR YANIT VERMEYE ÇALIŞIR

Öğrencilerime “Türk-İsrail ilişkileri neden var?” diye sorduğumda, herkes kendince bir yanıt vermeye çalışır. Kendimde sakladığım yanıtı verdiğimde, “ağaca bakmaktan ormanı görememe” ya da “medyanın hakim söylemi”ne kendini kaptırma tuzağına düştüklerinin farkına varırlar. Herşeyden önce iki ülkenin “ortak” yönlerine bakmak gündeme geldiğinde, ilerideki yorumlar da anlamını bulur. Sözü uzatmadan sorunun yanıtını vereyim. Türkiye ve İsrail, ABD müttefikidirler. Dolayısıyla, ikili ilişkiler, ABD açısından “Ortadoğu’daki iki ABD müttefikinin ilişkileri” olarak yer almaktadır. 1947’de BM Genel Kurul’unda “taksim planı”na göre,  Filistin’de “iki devlet” kararı alınırken, Türkiye Arap ülkeleri ile birlikte karara muhalefet etmiştir. Ne var ki, 1948 Mayıs’ında İsrail, söz edilen karar doğrultusunda kurulduğunu ilan ederken, Türkiye, Fransa ve ABD’yle BM bünyesinde 1948 Aralık’ında “Filistin Uzlaştırma Komisyonu”nda yer almış, 1949 Şubat’ındaki İsrail-Arap ateşkesinden sonra da, İsrail’i tanımıştır. Aradan geçen 1 yıl 3 ayda değişen nedir? 1947 Mart’ında Truman Doktrini’yle ABD’yle müttefiklikliği başlayan Türkiye, Batı savunma konsepti içinde, İsrail’i tanıma gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır.

Deniz Tansi

http://www.hasturktv.com/arsiv/1836.htm

BİRAZ GEÇ OLDU GERÇEĞİ ALGILAMAMIZ AMA OLDU SONUNDA. AYRICA DİKKATLERİ BAŞKA YÖNE ÇEKMEK İÇİN DE İSRAİL SINIRINDA PROVOKATİF BİR ŞEY DE YAPMA. SURİYE HALKI BUNU YEMİYOR ARTIK

Ben Erdoğan’ın yerinde olsa idim, Beşir Esad’a şunu söylerdim:

“Bak Kanka, yol yakınken hemen reformları yap. Bırak liderliği ve git. Reform yap. Servetin sadece seni değil, yedi ceddini rahat rahat yaşatır. Gidersen sen de kurtulursun, ben de. Çünkü önünde sonunda sana da, her ne kadar elinden insan hakları ödülü de almış olsam, Kaddafi muamelesi yapmak zorunda kalacağım. Bak, Libya’da NATO’nun orada ne işi var noktasından, NATO görev gücü içinde 5 savaş gemisi, 1 denizaltı gönderme noktasına geldim. Bizim Davutoğlu geçen hafta söylediklerini tam aksine Libya işini NATO’nun yönetmesi gerektiğini söyledi. Çünkü ancak bu sayede Fransa’nın önünü kesmiş olurduk. Biraz geç oldu gerçeği algılamamız ama oldu sonunda. Ayrıca dikkatleri başka yöne çekmek için de İsrail sınırında provokatif bir şey de yapma. Suriye halkı bunu yemiyor artık.”

Kankalık böyle davranmayı gerektirir çünkü.

Sedat Sertoğlu

http://www.enerjienergy.com/artikel.php?artikel_id=239

ASLINDA FRANSA’NIN İLK SOSYALİST VE YAHUDİ BAŞBAKANIYDI BLUM. DAHA SONRA HEM YAHUDİ HEM DE SOSYALİST BAŞBAKANLARI OLDU MU BİLMİYORUM

Bir La Revue Blanche nüshası elime geçtiğinde ortaokula yeni başlamıştım.

Sahaflar Çarşısı’nda karşıma çıktı. İlgimi çekti aldım.

Leon Blum adındaki gazeteciyi öyle keşfettim.

Sosyalist ve Yahudi’ydi. Sonraki yüzyılda, 1930’ların ortasında Fransa Başbakanı oldu. Aslında Fransa’nın ilk Sosyalist ve Yahudi Başbakanıydı Blum. Daha sonra hem Yahudi hem de sosyalist başbakanları odlumu bilmiyorum.

Yüzbaşı Alfred Dreyfus davasını Blum’u keşfettikten sonra öğrendim. Casusluk suçundan mahkûm edilip, ordudan atılan ve Guyan’daki Şeytan Adası’na ömür boyu ceza ile gönderilen Dreyfus.

Leon Blum yirmili yaşlarının ortasında Dreyfus’u suçlu bulan 1894’teki davanın yeniden görülmesi için imza toplayanların başını çekiyordu.

1897 yılında Fransa, Dreyfus davasında adli hata olduğunu keşfetti. Leon Blum gibi gençlerin başlattığı harekete katılan aydınlar sayesinde.

O zaman dünyada adli hata olabileceğini öğrendim.

Hürrem Şatıroğlu

http://www.gazeteport.com.tr/YAZARLAR/NEWS/GP_880876

MAFYA HAKKINDAKİ SİCİLYALI ALGISI BİRAZ DA HOLLYWOOD MARİFETİ İLE İNŞA EDİLİR. ESASEN MAFYANIN TEPE NOKTALARINDA, SİCİLYALILAR İLE YAHUDİLER -ÖZELLİKLE BAŞLANGIÇTA- BİRLİKTEDİR

Meyer Lansky Musevi kökenli bir Amerikalıdır. Mafya hakkındaki Sicilyalı algısı biraz da Hollywood marifeti ile inşa edilir. Esasen mafyanın tepe noktalarında, Sicilyalılar ile Yahudiler -özellikle başlangıçta- birliktedir. İtalyanlardan önce yeraltı dünyası Yahudilerin egemenliğindedir. Aralarında Waxey Gordon, Meyer Lansky, Arthur ‘Dutch’ Schultz ve Benjamin ‘Bugs’ (ya da ‘Bugsy’) Siegel gibi meşum kişilerin yönetiminde olan bu Yahudi çeteleri, Avrupa ile Asya’dan uyuşturucu getirmektedir. Zaten Sicilya’dan ABD’ye kopup gelmiş insanların böyle uluslararası bir organizasyonu kendi başlarına gerçekleştirmeleri pek de mümkün değildir. Yahudilerin binlerce yılda kazandıkları organizasyona dönük akılları ve ilişkileri burada da kendini gösterir. Nitekim 1958’de mafya tarihinin en acımasız katillerinden Albert Anastasia, ‘şirketteki’ Yahudilere karşı cephe aldığını gösteren birkaç söz sarf eder. Şirket böyle ırkçı eğilimlere hoş bakmamaktadır... Birkaç gün sonra berber koltuğunda traş olurken berber, cildini yumuşatmak için sıcak kompresleri yüzüne kapatır ve geri çekilir. Aynı anda iki otomatik silahın bütün kurşunları Anastasia’nın vücuduna gömülür. Bu olay ‘Sicilyalı mafya algısını’ inşa eden filmlerin başında gelen The Godfather-Baba I’in finalinde alıntılanır... Maria Puzo’nun aynı adlı romanı da Sicilyalı mafya algısını geliştirmiş ve pekiştirmiştir. Mafya legal planda ağırlığını sarı sendikalar ve ticari şirketler vasıtası ile gösterir. Böyle şirketlerin avukatları anahtar figürlerdir. Çünkü herkesin rahat uyumasını sağlayanlar onlardır... Şirketin yıllanmış avukatı Moses Polakoff emekli olduğunda, gene bu işin adamı olacak bir genç avukat, şirketin bütün hukuk işlerini ele alır. Bu genç ve yetenekli avukatın adı -sonraki yıllar ABD başkanı olan- Richard Milhouse Nixon’dur.

Celal Tahir

http://www.stargazete.com/acikgorus/mafya-ve-nixon-hashas-ve-12-mart-haber-341508.htm

YÜZYILLARDIR AZINLIK STATÜSÜNDE YAŞAMALARINA RAĞMEN HEM KİMLİKLERİNİ HEM DE KÜLTÜRLERİNİ KORUMAYI BAŞARDIKLARI GİBİ, HEM DE HER AÇIDAN İYİ BİR KONUMDA OLMUŞLARDIR

Toplumla daha iyi kaynaşma (entegrasyon) amacını güttüğünü iddia eden, ancak gerçekte asimilasyonu savunan bu zihniyetin göz ardı ettiği çok önemli bir faktör var. O da kendi kimliğini sağlıklı bir şekilde sahiplenen toplumlar her açıdan katma değeri yüksek olan toplumlardır. Hem sosyal hem de ekonomik açıdan yaşadıkları ülkelere getirisi oldukça fazladır. Bunun en güzel örneğinin dünyanın her köşesine yayılmış Yahudi toplumunda görmekteyiz. Yüzyıllardır azınlık statüsünde yaşamalarına rağmen hem kimliklerini hem de kültürlerini korumayı başardıkları gibi, hem de her açıdan iyi bir konumda olmuşlardır.

Ahmet Suat Arı

http://sonhaber.nl/columns/87-ahmet-suat-ar/7431-kimlik-ve-asimilasyon

TARTIŞMALI BÖLGELERDE İNŞA MORATORYUMU UYGULAMIŞ, GÜVENLİK RİSKİ ALARAK BATI ŞERİA’DA YOL KONTROLLARINI BARİZ ÖLÇÜDE AZALTMIŞ, HAMAS’IN YÖNETTİĞİ GAZZE’YE BİLE İKMAL HATLARINI SÜREKLİ AÇIK TUTAN İSRAİL’İN, ARTIK KARŞISINDA FİLİSTİNLİ MUHATAPLARINI GÖRME HAKKI ÇOKTAN DOĞMUŞTUR İNANCINDAYIM

İsrail’in barış sürecine olan bağlılığı devam etmektedir. Fakat terör faaliyetleri arzulanan barışa büyük bir darbe indirmekte ve İsraillilerin ileride Filistinlilerle barış içinde yaşamaya olan inançlarını derinden sarsmaktadır. Bölgede tehlike çanları çalmaya başlamıştır, umarız ki Filistinliler buna kulak verip, terör eylemlerinin anlaşmazlık sahnesine tekrar çıkmaması için ellerinden geleni esirgemeyecekler. İsrail hangi şart altında olursa olsun vatandaşlarının hayatlarını korumak için gerekeni yapacaktır.

İsrail hükümeti iki ulusa iki devlet esasına dayalı çözümü kabullendiği andan itibaren Filistinli yöneticilerin masa başına gelmelerini, bugüne dek, boşuna beklemiştir. Barışa bizim kadar susamış Filistin halkının yöneticilerinin, nerede olurlarsa olsunlar, kendilerinin veya örgütlerinin “siyasi” çıkarlarından çok, uluslarını selamete ulaştıracak yollara odaklanmalarının barışa en iyi hizmet olacağını düşünüyorum. Bu çerçevede, en anlamlı işin yeni yetişen nesilleri nefrete değil sevgiye, çatışmaya değil uzlaşma ve diyaloga, diğerini redde değil, ismen tanımaya ve kabullenmeye eğitmenin en öncelikli ve erdemli görev olduğuna inanıyorum. Filistin liderlerinin bu yönde çalışmaları İsrail halkını, yan yana yaşamaya kader ortağı olan Filistinliler’in kalıcı bir barış için nihayet uzun vadeye yönelik içten gelen adımları attıklarına inandıracak ve barış umutlarını tekrar yeşertecektir.

Şiddetten, terörden uzak, insanların korkusuzca bir yerden bir yere gidebileceği, beşeri ve maddi kaynakların savaşlarda heba olmaktan çok, kalkınma ve büyüme için kullanılacağı bir Ortadoğu modeli bugün olası gözükmeyebilir. Yakın geçmişte, iki tarafın liderleri aralarında en zor konuları bile gündeme getirmekten çekinmemişlerdir. Aynı sürece, benzer bir ivmeyle dönmek elzemdir. Tartışmalı bölgelerde inşa moratoryumu uygulamış, güvenlik riski alarak Batı Şeria’da yol kontrollarını bariz ölçüde azaltmış, Hamas’ın yönettiği Gazze’ye bile ikmal hatlarını sürekli açık tutan İsrail’in, artık karşısında Filistinli muhataplarını görme hakkı çoktan doğmuştur inancındayım.

Filistinliler’e bu yönde telkin, barışa ve uzlaşmaya çağrıdır, katkıdır, sulha davettir.

Moshe Kamhi

http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/1830.htm

TÜRKİYE'NİN, İSRAİL, HAMAS VE GAZZE GİBİ KONULARDA ARAP DÜNYASINDA LİDER OLARAK HAREKET ETTİĞİ BİR DÖNEMİN SONUNA YAKLAŞIYORUZ

Ortadoğu'da bu demokratik ve stratejik boşluğun içi yavaş yavaş dolacak. Bu nedenle Türkiye belki de Ortadoğu'da bugüne kadar bulmakta pek zorlanmadığı boş alanı pek yakında aynı rahatlık içinde bulamayacak.

Zira daha şimdiden demokratik bir Mısır bölgede ağırlığını hissettirmeye başladı. Gerek İsrail, gerekse Hamas ile ilişkilerinde yeni Kahire, Mübarek rejimine oranla çok daha "kişilikli ve halkın sesine kulak veren" bir politika izleyecek. Bu durum Mısır, birden Müslüman Kardeşler ve siyasi İslam hareketinin etki alanına girecek anlamına gelmiyor. Mısır'da İsrail, Hamas ve Gazze konusunda daha hakkaniyetli ve kişilikli bir politika izlenmesini sadece Müslüman Kardeşler değil, bütün Mısır halkı istiyor. Anormal olan bu konularda Mübarek rejiminin izlediği ve de hiçbir toplumsal meşruiyeti olmayan politikaydı. Şimdi durum değişecek. Bu nedenle bir bakıma Türkiye'nin, İsrail, Hamas, ve Gazze gibi konularda Arap dünyasında lider olarak hareket ettiği bir dönemin sonuna yaklaşıyoruz. Artık bu konularda Mısır ön plana çıkacaktır. Aynı şekilde, eğer Mısır önümüzdeki aylarda istikrarlı bir şekilde demokratik seçimlerini gerçekleştirirse, pek yakında bölgede "Türkiye modeli" değil "Mısır modeli" konuşulacaktır. Bu durum aslında gayet normal karşılanmalı. Ne de olsa Mısır Arap dünyası için her zaman bir kültürel ve siyasi merkez oldu. Şimdi yaşanacak olanlar Mısır'ın tarihi rolüne geri dönmesinde ibaret.

Ömer Taşpınar

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/taspinar/2011/04/04/ak-parti-icin-ortadoguda-yeni-donem

CHP'LİLERİN AMERİKAN KONGRESİ'NDEKİ TEMASLARININ BÜYÜK KISMI, İSRAİL LOBİSİNE DE ÇOK YAKIN BAZI KİLİT SİYASETÇİLERLE GERÇEKLEŞTİ

Uluslararası camiada merak uyandıran CHP'nin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yakın çalışma ekibi Washington'da büyük ilgi gördü. Türkiye'de yaklaşan seçimler ve siyasi tansiyonun yüksekliği, Amerikan merakını daha da kamçılamıştı. Farklı çizgilerdeki birçok düşünce kuruluşu CHP'lilere kapılarını açtı. İsrail'in çok bel bağladığı bazı etkili Amerikan Yahudi örgütlerinin mensupları, öteden beri AK Parti'ye tercih ettikleri CHP'yi, 28 Şubat sürecine yoğun destek vermiş düşünce kuruluşu JINSA'da ağırladı. CHP'lilerin Amerikan Kongresi'ndeki temaslarının büyük kısmı, İsrail lobisine de çok yakın bazı kilit siyasetçilerle gerçekleşti. Randevular için Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği'nden herhangi bir yardım talebinde bulunulmadığı öğrenildi.

Ali H. Aslan

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1117069&title=yeni-chpnin-washingtonda-vitrine-cikisi

AKP’NİN ANKETLERDE MUHALEFETTEKİ CHP’NİN ÇOK ÖNÜNDE GÖRÜNDÜĞÜ KOŞULLARDA (YÜZDE 50’YE YÜZDE 23), İSRAİL’E YÜKLENMENİN BİR SİYASİ ARAÇ OLARAK KULLANILABİLECEĞİ BEKLENTİSİ AZALMIŞ DURUMDA

Öte yandan Türkiye, 12 Haziran’da genel seçime gidecek. Fakat AKP’nin anketlerde muhalefetteki CHP’nin çok önünde göründüğü koşullarda (yüzde 50’ye yüzde 23), İsrail’e yüklenmenin bir siyasi araç olarak kullanılabileceği beklentisi azalmış durumda. Erdoğan’ın son haftalarda İsrail aleyhinde pek konuşmaması mânidar. Türkiye’nin dış politika seçeneklerini seçim sonrasında sürdürmesi gerektiği kanısı da güçleniyor.

İsrailli muadilleriyle uzun yıllara dayanan ilişkileri olan Türk bürokratlar, Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu arttırmak için, Kudüs’le ilişkilerini iyileştirmesi gerektiğinin farkında.

Bu arada İsrail hükümetinin yapısı da uzlaşmaya daha açık bir hal alıyor. Ankara’ya sert eleştirileriyle tanınan Milli Güvenlik Danışmanı Uzi Arad’ın görevden ayrılması, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun kulaklarındaki eleştirel seslerden birinin susması anlamına geliyor. Aynı zamanda Türkiye’yle uzlaşmanın bir diğer sıkı karşıtı olan İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, yolsuzluk suçlamalarından dolayı güç kaybediyor. Dahası, İsrail’in uluslararası imajını ve ABD’yle ilişkilerini iyileştirmek gibi acil bir zorunluluğu var.

Alon Ben-Meir

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=05.04.2011&ArticleID=1045158&CategoryID=132

BU YAPILANLARI İSRAİL FİLİSTİNLİLER'E YAPMIYOR, YAPAMIYOR!

Bu toplumlarda göze çarpan en büyük çelişki Müslüman'ın Müslüman'a yaptığıdır.

Mesela şu Şii-Sünni çatışmalarında vücutlarına bomba bağlayıp Sünnilerin ya da Şiilerin camilerine dalan mücahitlere ne demeli?

Bir Müslüman, Şiileri ya da Sünnileri topluca katlederek cennete gidip orada hurilerle hemhal olabileceğini nasıl oluyor da düşünebiliyor?

Bu yapılanları İsrail Filistinliler'e yapmıyor, yapamıyor!

Filmin birinde görmüştüm.

Bir Müslüman 'canlı bomba' olarak kendisini Yahudilerin kalabalık olduğu bir yerde patlatıyor.

Yahudiler bunu anlamaya çalışırken soruyorlar:

-Bu adam ne karşılığı kendini patlatıyor, öldürebiliyor?

-Cennet karşılığında... Şehit olup cennete gidecek düşüncesiyle.

-Ne varmış ki cennette?

-Huriler!

-İyi ama birkaç kadın için yapılabilecek iş mi bu?

Elbette cennet hurilerden ibaret değil. Bu sığ bir bakış açısı.

Ama Müslümanları öldürerek cennete gideceğini sanmak da bundan daha sığ bir yaklaşım.

Nuh Gönültaş

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/149499-musluman-in-musluman-a-yaptigini-israil-bile-yapamaz-makalesi.aspx

GALATA’NIN ARA SOKAKLARDAN NEVE ŞALOM’A YÜRÜYORUM

Galata’nın ara sokaklarından Neve Şalom’a yürüyorum8uijep
Heyecanlıyım. İlk defa bir sinagog düğününe gidiyorum.

Mirka ile Doğan evleniyor. Gelinin annesi benim arkadaşım.

Offffffff çok güzel bir görüntü. Hollywood filmlerinden fırlamış bir sahne gibi. Müthiş bir özen, herkes şık, aileden kadınlar şapkalarını takmış...

Farklı bir cemaat, birbirine bağlı, eğitimli, görgülü...

İçeride, sevgilimle ayrılıyoruz, kadınlar başka yerde, erkekler başka yerde. Üst kata çıkıyorum, gelinin salona girişini kuşbakışı izleyebileyim diye. Herkes oturuyor, erkeklerin kafasında o minik keplerden var, jilet gibiler. Derken müzik başlıyor.

Ve işte gelin, babasının kolunda içeri giriyor. Upuzun duvağı var, olağanüstü güzel bir gelin, prenses gibi.

Tuhaf! Gelinlik, düğün, tören, o müzik, babalar, anneler, yaşlılar, akrabalar ağlama isteği uyandırıyor insanda. Hangi dinden olursa ol, aslında hep aynı temenniler, aynı güzellikler, aynı umutlar...

Etkileyici bir törendi, müziklerinden konuşmalara kadar.

Vivian Saviç’in kızı Mirka olarak geçiyor, çünkü Musevilikte esas olan anne, bu da çok hoşuma gidiyor, babadan çok annenin hatırı sayılıyor. Ve her evlilik töreninde olduğu gibi bunda da, Musevilerin çektiği acıların yok olup gitmesini sembolize etmek için, ayaklarıyla bardak kırıyorlar.

Ayşe Arman

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17461568.asp?yazarid=12&gid=61

ieieicNetten okuyun /tıklayın

Dört Ortadoğu Ayaklanması – DANİEL PİPES

http://tr.danielpipes.org/9635/dort-ortadogu-ayaklanmasi

Arjantinde neler oluyor – TUFAN ERBARIŞTIRAN

http://www.hasturktv.com/arsiv/1815.htm

Roz Kohen’den Un Paseo a Soguksu (Agua Yelada) en Estanbol 

http://judeo-spanishmemoires.blogspot.com/2011_04_01_archive.html

60'lı Yılların İlk Yarısı: "Değişimin Eşiğinde"

http://www.kanalkultur.com/kks/Yazarlar/Roz-Kohen/roz-kohen-60li-yillarin-ilk-yarisi-degisimin-esiginde.html

Arşivlerden

The Invention Of The Jewish People

http://yuksekokcedenmemleketmanzarasi.blogspot.com/2010/05/invention-of-jewish-people.html

Ben Philip Roth

Ben bir Musevi’yim. Ben aslında Musevileri, Museviliği, Siyonizmi, mabedi, ordusu hatta bir silahı olmayan, evi olmayan bir Museviyim. Sadece ben varım. Bardak ya da elma gibi. Diğer Museviler tarafından antisemitistlikle itham edilmiş olmam da hayatımın kara mizah unsurlarından bir tanesi. Ben mizahı seven bir Musevi'yim. Orta sınıf Amerikan- Musevi ailesinde yetişmiş olsam bile Musevi- Amerikan kurguları yazdığımı kabul etmiyorum. Zenci edebiyatı, feminist edebiyat gibi saçmalıkları da takmıyorum. Bunlar politik gündemi güçlendirmek amacıyla ortaya atılmış kategoriler.

http://binbirincigece.blogspot.com/2008/09/philip-roth.html