Gözü görmeyenin yoluna engel koymak...

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
30 Mart 2011 Çarşamba

Araştırmalara göre insan, en çok düşene gülermiş. Bunun fikri bile size acımasızca gelse de, “ben hayatımda düşene gülmedim, hemen yardıma koşarım” deseniz de, bunun böyle olduğuna inanmak gerek çünkü istatistik denilen bilim yanılmazmış... Ya da en azından öyle sanılırmış.

Tora’nın hayattaki her durumu ele aldığını daha önce de belirtmiştim. Bu yazımda, yaşantımı düzene sokma açısından çok önem verdiğim iki pasuku sizlerle paylaşmak ve yorumlamak istiyorum, sevgili okurlar.

Ele alacağımız ilk pasuk, Vayikra Kitabı’nda yer alır:

Sağıra lanet etme. Körün önüne engel koyma. Tanrı’ndan çekin, Ben Aşem’im (Vayikra 19:14).

Bu emirlerden ilk anlayacağımız, fiziksel ya da zihinsel herhangi bir eksikliği olan kişiler üzerinde üstünlük sağlayacak hareketlerden şiddetle kaçınmamız gerektiğidir. Neden şiddetle? Pasukun ikinci cümlesi ne der? Tanrı’ndan çekin. Engelli kişi görmediği, duymadığı veya gücü yetmediği için kendini savunamıyorsa, unutma ki onun arkasında Ben varım.

Metnin daha derinlerine inecek olursak, çok ilginç başka anlamlar da çıkarabiliriz.

Aslında sağır kişi, kendisine edilen laneti veya küfrü duymadığı için, bundan etkilenmeyecektir. Dolayısıyla emrin genel kapsamı şudur: Kutsal Olan’ın yarattıklarına lanet veya küfür etmek yasaktır. Aynı mantıkla, kişinin kendi şahsına bile lanet okuması -hangi dilde olursa olsun- da yasaktır. Uyumakta olanlar ve konuşmanın yapıldığı yerde bulunmayanlar da ‘sağır’ tanımına girer.

Çıkan sonuçlardan bence en önemlisi, artık bu dünyada olmayan kişiler hakkında kötü konuşmamak gerektiğidir çünkü yaşayanlar nezdinde kendilerini savunma, açıklama yapma ya da pişmanlık duyduklarını belirtme imkânından tamamıyla yoksundurlar.

Pasukta sözü geçen ‘kör’ kişiye gelecek olursak... Görme engelli birinin önüne taş koymak, aklı başında bir insanın yapabileceği bir hareket değildir. Bu yüzden söz konusu emri sadece fiziksel anlamda ele almak doğru olmaz. Ancak pasukun sözcüklerini ‘gerçeği göremeyen kişi’ olarak değiştirirsek, o zaman olay bambaşka bir hal alır.

Alkol almaması gereken ama kendini tutamayanın önüne içki şişesini koymak, bağımlılık tedavisi gören birine herhangi bir şekilde kolaylık sağlamak, ilaçları çocukların ulaşabileceği yerlerde bulundurmak gibi eylemler, “körün önüne engel koymak” kavramı kapsamına girer.  

Bir de bazılarının kendilerini acayip uyanık sanarak işledikleri bir günah vardır: İşe yeni aldıkları elemanı sınamak için ortalıkta (ya da kolaylıkla bulabileceği bir yere) para bırakırlar. Bakalım parayı alacak mı, yoksa “Sayın işverenim, burada para vardı, masanın üzerine koydum” mu diyecek. Halbuki bir kişinin zaaflarını frenleme sorunu varsa, görevimiz onu yoldan çıkarmak değil, kendini tutmasına yardımcı olmaktır. Değerli eşyalarımızı birini sınamak için bilerek ve isteyerek görünür yerde bırakmak, körün yoluna taş koymak demektir. Kaldı ki, sınamak ve yargılamak bizim işimiz değildir. 

Bu pasuk hakkındaki denememi Ortaçağ İspanyasında yaşamış olan Tora âlimi İbn Ezra’nın ürkütücü (ya da ibret verici) yorumu ile bitirip yeni bir pasuka geçeceğim: “Duymayan ya da görmeyenleri kendisine av seçen kişi, Tanrı’nın kendisini de bir gün sağır ya da kör edip, kendi gibi kişiler için bir av haline getirebileceğinin bilincinde olmalıdır.”

Yeni bir ev inşa ettiğinde damına korkuluk yapmalı, evinde tehlikeli bir duruma yer vermemelisin zira düşen bir kişi oradan düşecektir (Devarim 22:8).

Öncelikle bilmemiz gereken nokta bu emrin sadece konutları değil, işyerlerini ve barınak olarak kullanılan mekânları da kapsadığı, ayrıca sadece yeni inşa edilenleri değil, kişinin yeni sahiplendiği veya kiraladığı yerleri konu ettiğidir. Başka bir deyişle, -örneğin- bir işyerini devralan kişi, iş güvenliğine yeterli önemi vermelidir.

Dama korkuluk yapma emrinin, sağıra lanet okumamak ve körün önüne engel koymamak ile birlikte, Tora’nın 613 mitsvası arasında yer alması ne ilginç, değil mi? Nesi ilginç diyecek olursanız, bu kadar mı ayrıntıya girilir? Ama başta ne demiştim? Tora, hayatın her yönünü ele alır; hayatı kullanma kılavuzudur.

Rabi Samson Raphael Hirsch’e göre bu emir, yaşanan yerde tehlike oluşturabilecek her türlü durumun ortadan kaldırılmasını amaçlar. Evde saldırgan bir köpek büyütmek, dengesiz bir merdiven bulundurmak... Ayrıca topraksız priz kullanmak, zemine göz alıcı ama kaygan granitler döşemek ve bunun gibi binlerce örnek.

Peki, körün ve sağırın ‘arkasında olan’ Tanrı, kazaya uğrayabilecek kişileri korumaz mı? Pasukun sözcüklerine dikkat! “Düşen bir kişi oradan düşecektir.” Cümlede bozukluk varmış gibi görünse de işin aslı öyle değil. Tanrı bir kişinin yüksek bir yerden düşmesine karar vermiş olabilir. Neden? Nedenini biz bilemeyiz. O kişi öyle veya böyle, düşecektir. Bu, kaçınılmazdır ama sizin evinizde iken düşmesini önlemek, kendi elinizdedir. Siz sebep olmayın!

Kutsal Olan bu dünyadaki olayları öyle bir şekilde düzenler ki, insanlara ödülleri liyakatli kişiler aracılığı ile, cezaları ise günahkâr kişiler aracılığı ile verilir. Sonuçta Tanrı ne derse, o olacaktır. Ancak insanoğlu şahsen ne yapacağına karar verme hakkına sahiptir. Tanrı’nın planında ne şekilde rol olacağı, tamamen kişinin elindedir. Olayların gidişatını değiştiremese bile iyi insan mı, yoksa kötü insan mı olacağına kendi karar verir. Özgür irade kavramı budur.

Liyakat sahibi kişiler sayılmak ve hep iyi olaylara aracı seçilmemiz dileği ile...