Ortadoğu’da rönesans

<p class="MsoNormal"><span>Yıllardır demir yumrukla yönetilen Ortadoğu halkı bir bir ayaklanıyor. Gelişen teknoloji ve bilgi paylaşımı ile dünya gitgide küçülürken, kandırılan ve baskı altında kalan halklar da özgürlüklerini kazanabilmek için devrim yapıyorlar</font></span></p>

Diğer
30 Mart 2011 Çarşamba

Albert MİZRAHİ


Yıllardır demir yumrukla yönetilen Ortadoğu halkı bir bir ayaklanıyor. Gelişen teknoloji ve bilgi paylaşımı ile dünya gitgide küçülürken, kandırılan ve baskı altında kalan halklar da özgürlüklerini kazanabilmek için devrim yapıyorlar.

 

Bütün dünyayı karıştıran Wikileaks belgeleri sonunda Ortadoğu’ya da sirayet etti ve bardağı taşıran son damla etkisi yarattı. Yıllardır demir yumruklarla yönetilen Ortadoğu halkları bir bir ayaklanmaya başladı. Değişen teknoloji sonucu gelişen haberleşme imkânları uzunca bir süredir dünyanın her yerindeki baskıcı rejimlerin kabusu olmaya devam etmekteydi. Uydu televizyonları, cep telefonları, internet derken facebook, twitter gibi milyonlarca üyeye sahip sosyal ağlarda bilgi paylaşanların devrim planladıklarına da şahit olduk. Dünya gitgide şeffaflaşmakta ve artık hiçbir şey gizli kalmamakta. Yalanlarla uyutulan, kandırılan halklar da yavaş yavaş gerçeği görmekte. Bu, iyi haber.

Ama bir de madalyonun diğer yüzü var. Yıllarca otoriter rejimlerle yaşamış, bu kültürü içselleştirmiş eğitimsiz kitleler devrim yapabilir mi? Yaparlarsa bu, o ülkeler ve halkları için uzun vadede fayda getirir mi?

Bu soruların cevaplarının olumlu olacağı şüpheli. Aslında tarihe baktığımızda hemen hemen bütün devrimlerin, daha doğrusu şiddet içeren devrimlerin ne kadar ulvi ve idealist amaçlarla yapılırsa yapılsın, bir süre sonra yozlaştığını, kendi karşıt devrimcilerini yarattığını görüyoruz. Ve bir değil, ancak birkaç devrim sonra, herkes iyiyi kötüyü test ettikten ve bütün halk acı deneyimler yaşadıktan sonra belli bir olgunluğa ulaşıp bir senteze varılabildiğini görüyoruz.

Ortadoğu’da kapıda bekleyen bir diğer tehlike ise radikal İslamcı akımlar. Maalesef bu ülkelerdeki en örgütlü muhalefeti radikal İslamcılar oluşturuyor. Az önce sözünü ettiğimiz eğitimsiz, lümpen ve ezilen kitleleri bu örgütler kolayca manipüle edebiliyor ve hızla taraftar toplayabiliyorlar. Zaten doğru dürüst özgürce muhalafet yapma imkânının bulunmadığı baskıcı bir rejimde sokaktaki sıradan insanlar için belki de tek yol bu örgütlerin kucağına itilmek oluyor. 

Peki, ne yapılmalı?

Bu durumda herkese görev düşüyor. Öncelikle bugüne kadar halklarını ezmiş liderlerin ellerini başlarına koyup düşünmeleri, ileriyi görmeleri, artık dünyanın eskisi gibi olamayacağını anlamaları ve halkları için fedakârlık yapmaları gerekiyor. Uzun vadede bunun hem halklarının hem de kendilerinin menfaatine olacağını görmeleri gerekiyor. Diken üstünde oturan Batı’nın da sorumluluk alması, bugüne kadar sadece kendileriyle iyi geçinmeleri karşılığında içişlerine müdahale etmedikleri liderlere yüksek sesle ‘Bu böyle gitmez!’ demeleri gerekiyor. Bu konuda Türkiye’ye de görev düşüyor. Son dönemde bölgesel güç sıfatıyla Ortadoğu’nun ağabeyliğine soyunan Türkiye’nin de elini taşın altına koyması, bir yandan liderleri demokrasiye teşvik etmesi, ama öte yandan aşırı akımlara boyun eğmeden sivil halkın taleplerinin dinlenmesi gerektiğini altını çizerek vurgulaması gerekiyor.

Yapılması gereken bir şey daha var. Filistin sorununun artık acilen çözümlenmesi gerekiyor. Batı’nın kerhen değil, gerçek anlamda çözüm için bastırması gerekiyor. ABD’nin daha sert yüzünü gösterip iki tarafı da zorlaması hatta bir nevi tehdit etmesi gerekiyor. İki tarafa da bütün istediklerini elde edemeyeceklerini ve barış için karşılıklı tavizler vererek uzlaşmaları gerektiğini hatırlatması gerekiyor. Gerekirse (hatta aslında mecbur) görüşmelere Hamas’ı da katması gerekiyor. Kimsenin %100 memnun olmayacağı ama herkes için makul derecede adil bir plan oluşturup bunun için bastırması ve iki tarafın da anlamasını sağlaması gerekiyor. En önemlisi, eğer bir sabah yanı başlarında yeni bir İran ile uyanmak istemiyorlarsa artık İsrail halkının ve liderlerinin çözümlenmesi kangren olmuş bu sorunun en az Filistinliler kadar kendileri için de aciliyet içerdiğini anlamaları gerekiyor. Çünkü ancak bu şekilde radikal İslamcıların elindeki en önemli silah alınmış olacak. Ancak bu şekilde ülkelerindeki her kötülüğün, sefaletin, yoksulluğun ve geri kalmışlığın sebebini ‘Şeytan İsrail’den ve ‘Şeytan Batı’dan bilen Ortadoğu halkları kendilerini ezen ve sömürenlerin daha çok kendi liderleri olduğunu anlayabilecek. Ancak bu şekilde geri kalmışlıklarıyla yüzleşebilmek için kendilerine dönmeye fırsat bulabilecek; ancak bu şekilde her kötülüğü dışarıdan bilip sorumluluklardan kaçarak hiçbir zaman ilerlenemeyeceğinin ayırdına varabilecekler. İşte o zaman gerçek devrim başlayacak, işte o zaman Ortadoğu’da Rönesans başlayacak!