Bu hafta ağımıza takılanlar...

Yahudilerin en vazgeçilmez tören sinagogu halen Neve Şalom. Türkiye’deki bütün Yahudi düğünleri bu sinagogda yapılıyor. Çok sevdiğim Yahudi arkadaşlarım var, düğünlerini, cenazelerini, sünnet düğünü dedikleri Brit Mila’yı çok gördüm. Geleneklerine, sinagoga gelirken o en şık hallerine hep bayılırım. Sinagogları da çok güzeldir ama Neve Şalom başkadır gerçekten. Ama hangi Yahudi arkadaşımla konuşsam, Neve Şalom dediğim zaman tuhaf bir gölge düşer gözlerine... Sanem Altan

İzak BARON Diğer
30 Mart 2011 Çarşamba

Güncel

TEVRAT'IN YAZILDIĞI ZAMANLARDA NE DONDURMA VARDI, NE DE JÖLE

Ben Yehuda, İbraniceyi yüzyılı aşkın bir süre önce yeniden canlandırmaya, tekrar konuşma diline dönüştürmeye karar veren kişi olarak İsrail tarihinde saygın bir yere sahip.

Geçen yüzyıla değin, neredeyse 2 bin yıl boyunca, insanlar İbranice konuşmuyordu. En azından günlük hayatta kullanılan bir dil değildi.

Yahudiler sinagoga gittiklerinde elbette İbranice dua ediyor, dini metinleri İbranice okuyorlardı ama ana dili İbranice olan kimseler yoktu.

Ben Yehuda'nın oğlu İtamar Ben Avi, modern tarihte İbraniceyi bebekliğinden itibaren ana dili gibi konuşan ilk kişi olarak bilinir.

Ama oğul İtamar'ın yerinde olmak istemezdiniz. Zira çok zor bir çocukluk geçirdiği muhakkak.

Anne-babası İbraniceyi su gibi konuşsun diye okula göndermiyor, evde ders veriyorlar. Sokakta diğer çocuklarla oynaması yasaklanıyor; farklı dillerle tanışmasın diye.

Epey bir süre, dilsiz olduğu sanılıyor. Fakat üç buçuk yaşına geldiğinde, İtamar ilk kez konuşmaya başlıyor. Üstelik İbranice!

Sadece metinlerde kalmış eski bir dile yeniden hayat vermenin türlü zorluğu var. Herşeyden önce, zamanla birlikte hayat da çok değişmiş oluyor.

Tevrat'taki İbranice, genellikle büyük fikirleri temsil eden kelimelerle dolu; aşk, savaş ya da barış gibi.

Alışverişe çıktığınızda pek işinize yaramıyor bu dil. Tevrat'ın yazıldığı zamanlarda ne dondurma vardı, ne de jöle. İç çamaşırı alacaksanız da eski İbraniceye umut bağlamayın.

Peki Ben Yehuda ve arkadaşları, bunun üzerine ne mi yapıyor? İbranice yeni kelimeler uyduruyorlar.

Hannah Barnes

http://www.bbc.co.uk/turkce/izlenim/2011/03/110325_fooc_hebrew_barnes.shtml

GELENEKLERİNE, SİNAGOGA GELİRKEN O EN ŞIK HALLERİNE HEP BAYILIRIM YAHUDİLERİN

Yom’u leded sameah! (İbranice: Doğum günün kutlu olsun)

Bugün, Yahudilerin en büyük sinagogu Neve Şalom’un 60. yaşgünü...

25 Mart 1951’de hizmete girmiş. İstanbul Şişhane, Yahudilerin Osmanlı topraklarına geldiklerinde en yoğunlaştığı bölge olmuş. Burası aslında Musevi İlkokulu iken küçük sinagoglar kalabalık düğünlere, cenazelere yetmediği için, okulun üzerine Neve Şalom yapılmış.

Gerçi artık o bölgede neredeyse hiç Yahudi kalmamış.

Ama Yahudilerin en vazgeçilmez tören sinagogu halen Neve Şalom.

Türkiye’deki bütün Yahudi düğünleri bu sinagogda yapılıyor. Çok sevdiğim Yahudi arkadaşlarım var. O yüzden düğünlerini, cenazelerini, sünnet düğünü dedikleri Brit Mila’yı, vafiz törenlerini çok gördüm. Geleneklerine, sinagoga gelirken o en şık hallerine hep bayılırım Yahudilerin. Sinagogları da çok güzeldir ama Neve Şalom başkadır gerçekten.

Ama hangi Yahudi arkadaşımla konuşsam, Neve Şalom dediğim zaman tuhaf bir gölge düşer gözlerine... Fark etmezler onlar aslında ama görünür gözlerindeki acı onlar istemese de.

İki defa terör saldırısına uğradı bu sinagog. Eşleri, dostları, sevdikleri öldü.

Neve Şalom’un kelime anlamı “Barış Vahası” demekmiş, biliyor musunuz?

Acılarıyla hatırlanan Neve Şalom aslında “barış” demekmiş...

Sanem Altan

http://haber.gazetevatan.com/koskoca-siyasi-partilerin-yapamadigini-basaran-cift-umit-ve-cem-boyner/367171/4/Yazarlar/174

TAM METELİKSİZ BİR SİNDRELLA’YDI. DAHA İYİ SESLİ ŞARKICILAR VARDI FAKAT ROZA’NIN SESİ ONUN İLGİNÇ GEÇMİŞİNİ YANSITIYORDU

Belgesele giriştiğinde elinde salt 500 Eskenazi şarkısıyla arşiv görüntüleri olan Sher, İstanbul doğumlu sanatçının ABD’ye göç edip sonra Yunanistan’a döndüğünde zor bir yaşam sürdüğünü vurguladı: “O tam meteliksiz bir Sindrella’ydı. Daha iyi sesli şarkıcılar vardı fakat Roza’nın sesi onun ilginç geçmişini yansıtıyordu. Onunla Türkiye, Yunanistan ve İsrail’i birleştiren ortak noktayı keşfettim. Bana gidilecek yönün değil çıkılacak yolculuğun önemli olduğunu kanıtlamıştı.” Etkinlik Selanikli belgeselci Kyriaki Malama’ya onur ödülü verdi. İnsana dair öykülere yönelen, politik ve sosyal sorunlara odaklanan Malama, The Other Side’da 1974’teki trajik olayların ardından Kıbrıslı Türklerin ve Rumların acılarını, zorluklarını işledi.

Aslı Selçuk

http://www.cumhuriyet.com.tr/?kn=12&hn=227966

TEL AVİV ŞİMDİ, BU YÜKSEK VOLÜMLÜ ATAĞA KARŞI YENİ BİR SAVUNMA HATTI KURMAYA ÇALIŞIYOR...

Tel Aviv şimdi, bu yüksek volümlü atağa karşı yeni bir savunma hattı kurmaya çalışıyor... Daha geride ama yeniden.

Belki tüm dünyada ama önce Arap ülkelerinde, siyaseti yönetmeye aday olacak politik(a) yapı(cı)lar için küresel kıstaslar oluşturmak!

Uymayanlar 'önceden' tasfiye edilecek. Seçilse dahi üzerine 'dünyanın ağırlığı' binecek.

Bunun detaylarına şimdi girmeyeceğim ancak, bu savunma hattı:

a) Tel Aviv’de bir iktidar yenilenmesi getirebilir,

b) Uzun vadeli ve sistematik olabilir,

c) ABD’nin bölgesel planlarını da hedef alabilir.

Nedret Ersanel

http://www.iyibilgi.com//artikel.php?artikel_id=28077

BU BAĞLAMDA ANTİSEMİTİZMİN (YAHUDİ ALEYHTARLIĞI) HER GEÇEN GÜN DAHA DA ARTTIĞI ORTADADIR

Müslüman olmayanlara yönelik ayrımcılık maalesef Türkiye’de mevcuttur, bu bağlamda antisemitizmin (Yahudi aleyhtarlığı) her geçen gün daha da arttığı ortadadır fakat bu noktada ana faktörün din (yani İslam) olduğu pek söylenemez. Dinle, dindarlıkla pek ilgisi olmayan, hatta kendilerine “laikliğin bekçisi” sıfatını uygun gören bazı kişi, kurum ve odakların Müslüman olmayanlara karşı ayrıımcılığın yer yer başını çektiği; özellikle antisemitizm konusunda ideolojiler üstü garip bir ittifakın mevcut olduğu Türkiye’de kendi halindeki dindarların bu yoğun propagandanın etkisi altında kaldığı açık olmakla birlikte olabildiğince sağduyulu hareket ettikleri gözlenmektedir.

Ruşen Çakır

http://haber.gazetevatan.com/Haber/367352/1/Gundem

ESAD HEM İÇERİDE HEM DE ARAP DÜNYASINDA ASIL MEŞRULUĞUNU ‘İSRAİL’E KAFA TUTMAK’TAN ALIYORDU

Suriye’deki kolay olmayacaktı, devletin baskı araçları çok iyi örgütlenmişti; Suriye halkı, etnik ve mezhepsel çatışmalardan korkuyordu; muhalefet çok güçlü değildi ve Esad rejimi, her gruptan kendisine yakın bir zümre yaratmıştı. Ama hem içeride hem de Arap dünyasında asıl meşruluğunu ‘İsrail’e kafa tutmak’tan alıyordu. Oysa azıcık tarih okuması bile Suriye’nin, Filistin davasına pek de katkısı olmadığını, Filistinli grupları birbirine karşı kullandığını, kendi bekası için Filistin üzerine pazarlık yapmaktan çekinmediğini görebilir. Bu Şam için ayakta kalma stratejisidir, bunu en iyi bilenlerden biri Türkiye, bundan en fazla çıkar sağlayan da barışa zinhar niyeti olmayan İsrail’dir.

Ayşe Karabat

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1044021&Yazar=AY%C5%9EE%20KARABAT&Date=25.03.2011&CategoryID=100

İSRAİLLİLER VE FİLİSTİNLİLER’İN BİRLİKTE YAŞAMAKTAN BAŞKA BİR SEÇENEĞİ YOK

Yıllar sonra Kudüs’e bir bombalı saldırı oldu. Roketler geri geliyor. İsrailli yerleşimcilerin masum çocukları katledildi. İki hafta önce İsrail’deydim, durum farklıydı. Bunun ardında “Arap Uyanışı”na karşı bir atak için İsrail-Filistin çatışmasını alevlendirmek mi var, bilmiyorum. Durum tehlikeli hale geliyor. Birilerinin bundan bir çıkarı olmalı. Ama İsrailliler ve Filistinliler’in birlikte yaşamaktan başka bir seçeneği yok. Bu da ancak toprakları konusunda uzlaşmaya varmalarıyla mümkün olabilir.

Joschka Fischer

http://www.stargazete.com/politika/turkiye-bolgede-onemli-aktor-haber-339198.htm

BATI ŞERİA’YA GEÇTİĞİMİZDE, ŞÖFÖRÜMÜZ KENDİNİ RAHATSIZ HİSSETTİ.”BURASI HOŞUMA GİTMİYOR. HER AN BİRİSİ SİZE SALDIRABİLİR” DEDİ

Olay şu: ben İtamar’ı ziyaret ettim ve öldürülen ailenin evini gördüm. O insanlarla konuştum. Haberlerde anlatılanlar o kadar çok şeyi atlamış ki.

Tahminimce bilmediğiniz bir iki şeyi de ben eklemek istiyorum. Bu konuda söylencek herşeyi söylediğimi iddia etmiyorum, sadece biraz daha bilgi. O kadar.

Önce, oraya nasıl ulaştığımızdan başlıyalım: Arabayla. Şöförümüz özel bir turizm rehberiydi. İsrail askerleri bize refakat etmedi. Silahlı değildik. Ve oraya varmak da kolaydı: Yolda tek bir kontrol noktasına rastlamadık. Tek bir engel yoktu. Çite kadar arabayla gidebilirdik ve bizi kimse durdurmazdı. Yerleşimlerin çok sıkıca korunduğunu idda etmek delilik olur. Köyün etrafında bir çit var ve o kadar.

Bölgede arabayla dolaşırken birçok Arap köyü gördük (bunlara da “yerleşim” diyebilirsiniz) ve gece vakti dolaşan birçok Arap ve İsrailli gence rastladık. Onlardan da herhangi biri de o çitin üzerinden geçerek, hemen çitin yanındaki o eve girebilirdi.

İtamar Nablus’a çok yakın. Haritada görebilirsiniz. 60 numaralı yol da Yeruşalayim’den İtamar’a gidiyor. 20 dakikada İtamar’a varabilirdik. Fakat 60’tan geçmedik. Neden mi? Şu sebepten: İsraillilerin birkaç hafta önce katledildiği yolları kullanmak yerine, daha uzun kenar yolları tercih ettik ve İtamara 20 dakika yetine bir buçuk saatte vardık. Yollarda “Soy ayrımı” yapmanın birçok şekli varmış.

Batı Şeria’ya geçtiğimizde, şoförümüz kendini rahatsız hissetti.”Burası hoşuma gitmiyor. Her an birisi size saldırabilir” dedi. Haklıydı da. Yollar bomboştu ve büyük çapta bir askeri korumaya pek rastlamadık. Bunun aksini iddia edenler herhalde buralara uzun zamandır gelmemişler.  Üstelik ziyaretim kanlı bir terör saldırısından hemen sonraydı. Demek ki askeri koruma hiçbir zaman gördüğümüzden çok fazla değil.

Tekrar ediyorum: Yolda tek bir kontrol noktasından geçmedik. Resmi bir görevle orada değildik ve bize refakat eden resmi herhangi birisi de yoktu. Sadece meraklı birkaç gazeteciydik. Ve arabayla yerleşime geldik. İstesek çitten atlayıp köye girebilirdik.

Claire Berlinski

http://www.hasturktv.com/arsiv/1787.htm

BU ÜLKENİN İÇİNDE BARINDIRDIĞI DİNSEL, MEZHEPSEL, ETNİK, DİLSEL VE İDEOLOJİK ÇOĞULCULUĞUN DOĞASINDAN KAYNAKLANAN GERİLİMLER, HUSUMETLER VE ÇATIŞMALAR İŞBAŞINDAKİ HÜKÜMETİN HEM AŞIRI MUHAFAZAKÂR SİYASETİ HEM SERT GÜVENLİK POLİTİKALARININ ‘ÇARPAN’ ETKİSİYLE BÜYÜMEKTE

Bu ülkelerde gerçek bir demokrasinin yerleşip yerleşmeyeceğini, geçiş döneminin ne biçimde ve ne kadar uzun süreceği ve en önemlisi Arap-İsrail ve İsrail-Filistin ilişkilerini nasıl etkileyeceği konularında keskin olmayan ‘mütevazi’ öneriler yapılmasını önerdi. Geleceği görememenin İsrail’in varlık politikası açısından ne denli ağır bir sorun olduğunu ifade anlamında “bilmediğimizi bilmek bizim için çok zor” dedi.

İsrail’in iç siyasetinde ve toplumsal yaşamında uyguladığı güvenlik-öncelikli politikalar ve askeri harcamalar ülkenin sosyal ve ekonomik gelişme potansiyelini geriye çeken bir unsur. Sokaktaki dilenci sayısını ABD’deki evsizleri düşünerek önemli bir gösterge saymasak bile Arap dünyasındaki demokratikleşme dinamiğinin Arap-İsrail ve İsrail-Filistin ilişkilerine yansıması durumunda daha barışçıl bir evreye girilmesi İsrail’in kendi iç politikası, kendi insanlarının mutluluğu, huzuru ve insanca yaşamı açısından çok önemli.

Bu ülkenin içinde barındırdığı dinsel, mezhepsel, etnik, dilsel ve ideolojik çoğulculuğun doğasından kaynaklanan gerilimler, husumetler ve çatışmalar işbaşındaki hükümetin hem aşırı muhafazakâr siyaseti hem sert güvenlik politikalarının ‘çarpan’ etkisiyle büyümekte. İsrail’in yumuşak güç kullanarak beceriyle angaje olması gereken kendi azınlıkları, yoksulları ve muhalifleri var. Bu açıdan bakıldığında Dan Meridor, dinleyiciyi angaje eden, üzerinde düşünülmüş, klişelerin dışına çıkan entelektüel yaklaşımıyla bu sorunların geleceği açısından bana umut verdi. 

Prof. Dr. Ümit Cizre

http://www.stargazete.com/acikgorus/ortadogu-devrimleri-islamciligin-evrimi-mi-haber-339792.htm

Netten okuyun /tıklayın

İlkokul Yılları...- ROZ KOHEN

Okulun adı 1914 yılında Midraşa Yavne'ydi ve binası Yemenici Sokak'taydı.

Midraşa Yavne, İstanbul Yahudi toplumunun çocuklarına lise seviyesinde eğitim veren ilk lise olarak da isim yapmıştır. Ayrıca bu okul, Türk Yahudi toplumunun çabalarıyla kurulan ve sürdürülen ilk liseydi.

Okul, Galata'da Yemenici Sokak'tan Hoca Ali Sokağı'na, oradan Drogmanat Sokağı'na ve nihayet Kumbaracı Yokuşu'na taşındı...

http://www.kanalkultur.com/kks/index.php/Yazarlar/Roz-Kohen/ilkokul-yillari.html

Arşivlerden

'Uyuz ırk' adını takmışlar Yahudilere şimdi de

“Günlerimi sokakta geçiriyor, Yahudi düşmanlığı içinde yüzüyorum: 'Uyuz ırk' adını takmışlar Yahudilere şimdi de. Böylesine tiksiniyorlarsa, en doğal şey göç etmek oralardan, yalan mı? Kalınmaz ki artık. (Yahudilik ya da ulusal duygunun bir ilintisi yok bu konuda.) Direnip kalmalarında bir yüreklilik yok; mutfaklarımızdan kovamadığımız hamamböceklerinin yüreğine benziyor bu direnme. Pencereden baktım şimdi: Atlı polisler, silahlı jandarmalar, bağırıp kaçışan insanlar ve burada pencerede, durmadan başkalarına sığınıp yaşamanın tiksinti veren utancı içinde ben…”

Franz Kafka (“Milena’ya Mektuplar” )

http://www.franzkafkatr.com/2010/07/gene-de-sozunu-de-unutma-milena.html