radioJAZZ /Muhteşem geri dönüşün son halkası Charles Lloyd Quartet: Mirror

Mr Lloyd Amerikan tecrübesinin yeni ve harikulade bir damıtımı ile ortaya çıktı. Kısmen terkedilmiş ve vahşi, kısmen son derece kontrollü ve sofistike...

- New York Times

Dani ALTARAS
24 Kasım 2010 Çarşamba

“Geri dönüş”ün sözlük anlamını herkes bilir, gidilen yerden başlangıç noktasına geri gelmek. Son yıllarda buna televizyonun etkisiyle İngilizceden ithal bir anlam daha ekleniyor. Spordan örnek vermek gerekirse, bir müsabakada veya turnuvada geriye düşen bir sporcunun veya ekibin tekrar öne geçmesi. 2008’de Avrupa Futbol Şampiyonası finallerinde Türkiye birçok maçta skor dezavantajına düşmesine rağmen son dakikalardaki muhteşem geri dönüşlerle yarı finale kadar yükseldi.

Ünlü saksafoncu Charles Lloyd’un caz kariyeri ve Eylül ayında çıkan son albümü Mirror da böyle bir tanıma uyuyor. Lloyd 1938’de Memphis, Tennesse’de dünyaya geldi. 9 yaşında saksafon çalmaya başladı. Delikanlılık çağında bluesun kıralı B.B. King’in topluluğunda yer almayı başardı. 18’inde Los Angeles’e müzik tahsiline gitti ve sonraki yıllarda efsane saksafoncu Cannonball Adderly’den piyanist Herbie Hancock ve basçı Ron Carter’a kadar çeşitli müzisyenlerle birlikte çaldı.

1966’da o zamanlar henüz kariyerlerinin başında bulunan ama gelecekte yaşayan efsaneler olacak müzisyenlerle ilk dörtlüsünü kurdu: Piyanoda Keith Jarret (geçen Mayıs basçı Charlie Haden ile Jasmin adlı muhteşem bir albüm çıkardı), davulda Jack DeJohnette ve basta Cecil McBee. Aynı yıl Monterey Jazz Festivali’nde verdikleri konserin albümü Forest Flower caz tarihinin en çok satan albümlerinden biri oldu. Bu toplulukla geçen iki yıl Lloyd’un kariyerinin zirvesiydi. Ne var ki, 1968’den sonra bir tür emekliliğe ayrıldı. 1970’lerde rock grubu Beach Boys’un bazı albümlerinde yer alsa da adı pek duyulmaz oldu.

Lloyd gibi iyi bir müzisyenin sonsuza kadar ECM’in patronu Manfred Eicher’in radarına yakalanmaması mümkün değildi. Nitekim 1989’da ECM etiketli ilk albümü yayınlandı. Bu ve bundan sonraki albümlerde kendisine hep önemli piyanistler eşlik etti: İsveçli Bobo Stenson (Fish Out of Water (1989), Notes from Big Sur (1992), The Call (1993), All my Relations (1994), Canto (1996)), Cedar Walton, Brad Mehldau (The Water is Wide (2000)), kadın piyanist Geri Allen (Jumping the Creek (2005) ve şimdi de Jason Moran. Hepsiyle de birbirinden güzel, ECM soundunu yansıtan albümler yaptı. Jumping the Creek’teki Ne Me Quitte Pas yorumu Fransız müziğini sevenlerin de ilgisini çekmiştir. 1999’da saygın caz gitarcısı John Abercrombie, basçı Dave Holland ve davulcu müteveffa Billy Higgins ile Voice in the Night’ı çıkardı ki, 4. sıradaki altı dakikalık Requiem muhteşemdir. Lloyd geri dönüyordu.

2007’de Jason Moran, Reuben Rogers ve Eric Harland ile bugünkü topluluğunu kurdu. Aynı yıl Basel konserlerinin kaydı Rabo de Nube adı ile yayınlandı. Albüm birçok ödüle layık görüldü ve listelerin üst sıralarına fırladı. Bu, Lloyd’un geri dönüşünün ilanıydı. Bu sefer, 70’ine merdiven dayamışken, yavaşlamaya veya emekli olmaya niyeti yoktu.

Sıra aynı ekiple Mirror’a geldi. Bu albümdeki müzisyenlerin hiçbiri, Lloyd 1967’de Forest Flower albümünü çıkardığında henüz dünyaya gelmemişti. Piyanist Jason Moran 1975’te Houston, Texas’ta doğdu. 6 yaşında piyano çalmaya başladı. 13 yaşında Thelonious Monk’tan Round Midnight’ı duyunca klasik müzikten caza kaydı. New York’a taşındı ve Cassandra Wilson, Joe Lovano, Christian McBride ve John Coltrane’in oğlu Ravi Coltrane ile çalıştı. 2003–2005 arası Down Beat dergisi tarafından Yükselen Caz Starı, Yükselen Star Piyanisti ve Yükselen Besteci Basçı seçildi.

Basçı Reuben Rogers, 1974 Virgin Adaları doğumlu. Dünyaya geldiği coğrafya sayesinde çocukluğundan beri kalipso, reggae, gospel ve caza aşina oldu. Boston’daki Berklee Müzik Koleji’nden mezun. Üstün yeteneği sayesinde profesyonel yaşamına henüz 17 yaşındayken başladı. Wynton Marsalis, Joshua Redman, Roy Hargrove ve şarkıcı Diana Reeves’le çalıştı.

Davulcu Eric Harland da 1976’da Houston, Texas’ta dünyaya geldi. Müziğe adanmış bir ailenin çocuğu olarak 5 yaşında davul çalmaya başladı. Yerel topluluklarda çalarken Wynton Marsalis’in dikkatini çekti ve onun teşvikiyle New York’a caz tahsiline gitti. Bugüne kadar Terence Blanchard, Joshua Redman, McCoy Tyner, Ravi Coltrane gibi devlerle çalıştı. New York Times kendisini “cazın geleceğinin ritimlerini belirliyor,” diye tanımladı.

Mirror albümü 12 parçadan oluşan 72 dakikalık cömert bir albüm. Ruby My Dear ve Monk’s Mood ünlü piyanist Thelenious Monk’un (1917–1982) besteleri. Caroline, No, bir Beach Boys parçası. Go Down Moses, Lift Every Voice and Sing, The Water is Wide, ve I Fall in Love Too Easily geleneksel ve standartlar. Desolation Sound, Mirror, Being and Becoming ve Tagi, Charles Lloyd’un kendi besteleri. 4. sıradaki La Llorona (Ağlayan Kadın) bir Meksika efsanesine göre aşığı ile birlikte olmak için çacuklarını öldüren Maria isimli bir kadının hazin öyküsünü anlatıyor. Lloyd bu parçada yer yer hırıltılı çalışıyla sanki saksafonunu gerçekten de ağlatıyor.

Mirror baladlardan oluşan baştan sona lirik bir albüm. 10. Sıradaki Lift Every Voice and Sing avangard tarzıyla o ana kadar rahatlamış dinleyiciyi koltuğunda tekrar dik oturtuyor ve son iki harika parçaya hazırlıyor: 7 dakikalık Being is Becoming ve 9 dakikalık Tagi. Hint kültürü etkisindeki Tagi’nin ilk 5 dakikasında Lloyd saksafonunu bırakıp geri planda ruhani bir şiir okuyor ve son 4 dakikada tekara saksafonunu alıp albümü kapatıyor. Eğer meditatif müzik diye birşey varsa, ki (ECM sayesinde) var, bu tarzın en güzel ve etkileyici örneği.

Ayna da bir anlamda bir geri dönüştür. Karşısındaki cismin görüntüsünü geri yansıtır. Mirror da aynı şeyi yapıyor ve Charles Lloyd’u (ve müzisyen arkadaşlarını ve ECM’i) mükemmel yansıtıyor: Ustalık, tecrübe, cömertlik, uyum, keyif... Kaçırmayın.