“SOSYAL AĞ” Sadece meraklılarına sesleniyor

Harvard’ın 19 yaşındaki öğrencisi Mark Zuckerberg tarafından tesadüfen kurulan Facebook’un öyküsünü David Fincher anlatıyor. Senarist Aaron Sorkin’in hikâyesini anlattığı kişiyle hiç görüşmemiş olması ve olayın kahramanlarının “Böyle olmadı, bu benim hikayem değil” demesi film hakkındaki şüpheleri arttırıyor.

Viktor APALAÇİ
3 Kasım 2010 Çarşamba

Tek mekanda geçen diyalog bombardımanı ve sersemletici sahneleriyle “Sosyal Ağ” geniş kitlelere hitap etmeyen bir film olarak Fincher’in kalibresinde bir yönetmen kariyerindeki düşüşler arasında yer alacak

Sosyal Ağ / The Social Network” Facebook’un nasıl yaratıldığını anlatan iddialı bir film.

Hayatlarını internet başında geçirenlerin bayılacağı bu film, benim gibi katı, teknoloji özürlü bir dinozora hitap etmediği bir gerçek.

500 milyon üyesiyle 26 milyor değerinde Facebook’un “dahilerin üniversitesi” Harvard’ın 19 yaşındaki öğrencisi Mark Zuckerberg tarafından tesadüfen kurulmasının öyküsü, beni zerre kadar ilgilendirmedi.

Senarist Aaron Sorkin’in hikâyesini anlattığı kişiyle hiç görüşmemiş olmasını ve olayın kahramanı Mark Zuckerberg’in “Böyle olmadı, anlatılan benim hikâyem değil” dediğini okuduktan sonra, film hakkındaki şüphelerim arttı.

Ünlü senarist ve oyun yazarı Aaron Sorkin’in Ben Mezrich’in “Kazanan Milyarder” adlı kitabından uyarladığı “Sosyal Ağ”ın 2 saatlik süresinde diyalogsuz bir dakikalık bölüm yok. Makineli tüfekten çıkmışcasına, karakterlerin yaptıkları teknolojik tartışmaların altyazılarını okumak, hiçbir şeyi kaçırmadan filmi izlemeye çalışmak işkence gibiydi.

Tek mekanda geçen diyalog bombardımanı izlenmesi zor, sersemletici sahneleriyle, “Sosyal Ağ” sadece meraklılarına seslenen, geniş kitlelere hitap etmeyen bir film. Günümüzün fenomeni twitter denen bir teşhirciliği, Facebook’un sosyolojik sebeplerini araştırmayan “Sosyal Ağ”, sadece Facebook’u yaratanların hikâyesine odaklanıyor.

İZLENMESİ YORUCU FİLM

Filmografisinde “Yedi / Seven” ve “Dövüş Kulübü” gibi kara filmlerin iki başyapıtı, “Benjamin Button’un Tuhaf Hikâyesi” gibi çok konuşulan kaliteli bir filmi bulunan David Fincher, karanlık, karamsar atmosfer yaratmadaki ustalığıyla tanınıyor.

“Alien” serisinin üçüncü ayağı ile başladığı yönetmenlik hayatında, Fincher melankoli, nostalji, anlamsızlık, şüphecilik, güvensizlik temaların ustalıkla işledi. “Panik Odası” ve “Oyun / Game” yönetmenin vasat yapıtları arasında yer alıyor. “Zodiac” fiyaskosundan sonra “Sosyal Ağ”da, Fincher’in kalibresinde bir yönetmenin kariyerindeki düşüşler arasında adını yazdıracak.

2003 yılında dahilerin üniversitesi Harvard’ın 19 yaşındaki asosyal öğrencisi Mark Zuckerberg, sevgilisi tarafından terkedilmenin acısıyla baş etmek için geliştirdiği Facebook sayesinde ünlü olur.

Harvard’ın yakışıklı, kürek şampiyonu, atletik iki ikiz kardeşin üniversite içinde kurdukları iletişim ağını geliştiren Zuckerberg, kendisini terkeden sevgilisini internet aracılığıyla aşağılamasıyla, Facebook “kız meselesi”nden doğmuş oluyor. İkizilerin ve ortağı Brezilya kökenli sınıf arkadaşının açtığı davaları kaybetmesine rağmen Zuckerberg, kurduğu site sayesinde dolar milyarderi oluyor.

Film, çevresiyle (hele kızlarla) ilişkisi çok kötü olan, içine kapanık, kendisine güvenenlere kolaylıkla ihanet edebilen, duygusal özürlü bir yeniyetme hakkında açılan davalar ve arkadaşlar arasında dönen entrikaları, dinamik bir kurgu eşliğinde anlatıyor.

Google’uyla, Yahoo’suyla, Twitter’leriyle bu müthiş kitlesel iletişim alanı, ayrı kıtalarda yaşayan insanları bile biraraya getirirken, bilgisayar başında büyülenmişcesine saatlerine geçirenleri çevrelerinden koparıyor, asosyalleştiriyor.

 

THE SOCIAL NETWORK

Yön: David Fincher Sen: Aaron Sorkin  Gör: Jeff Cronenweth

Müzik: Trent Reznor

Oyuncular: Jesse Eisenberg, Justin Timberlake, Andrew Garfield, Rashida Jones, Brenda Song.

En sönük Altın Palmiye

Cannes’da jüri başkanı Tim Burton’un, “güzel, tuhaf bir rüya gibi” diyerek övdüğü ve Altın Palmiye’ye layık gördüğü “Amcam Önceki Hayatlarını Anlatıyor” festivalin 63 yıllık tarihine “En Sıkıcı Altın Palmiye Ödüllü filmi” olarak geçecek Apichatpong Weerasethakul imzalı, farklı bir kültürden gelen bu Tayland filmi, böbrek yetmezliğinden ölmek üzere olan bir adamın son günlerini Budizm üzerinden anlatıyor.

Reenkarnasyondan söz eden, hayaletli rüya aleminde gezinen bu fantastik film, ölmüş yakınlarıyla sohbet ederek, öbür dünya hakkındaki sorularına yanıt arayan bir adamın öyküsünü durgun bir tempoda anlatıyor.

Olayları takip etmeyen, sabit bir kamera sadece kadrajına girenleri naklediyor, diyalog çok az, müzik yok gibi. Toprağa bağlı yaşayan bir çiftçi ailesinin fantastik dünyasına bakış açısıyla yaklaşan film egzotik bir dram anlatıyor. Ölüm döşeğindeyken malını mülkünü baldızına bırakacağını söyleyen adam, birden, ölmüş karısının ve kayıp oğlunun hayaletiyle karşılaşıyor. Yer yer şiirsel anlatımıyla öne çıkan film, gölde yayın balığıyla aşk yapan yaşlı prenses bölümü gibi alakasız sekanslar içeriyor.

Filmekimi’nde gösterildiği seanslarında tümünde, izleyicilerin yarısının salonu terkettiğini gördüm ve izleyenlerden duydum. Seyirciden iyi niyetli bir çaba bekleyen bu farklı filme ben bir türlü ısınamadım.