Avraham Eilat: Sergimin temasını bir Borges öyküsüne borçluyum

Avraham Eilat’ın işlerine baktığınızda, İsrail ve dünyanın birçok ülkesinde altmışa yakın kişisel sergi, bienaller, farklı sanat oluşumları, ödül ve mansiyonlarla dolu duyarlı bir yaşamın izdüşümlerini görürsünüz.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Galeri G-Art’ta 11 Kasım’a kadar sergilenecek olan Psikofiziksel Zaman adlı video enstalasyon ve bağlantılı kağıt üzerine desen, baskı çalışmaları, sanatçının on yıllık emeğinin ürünleri…

Avraham Eilat sergisinde çok insani bir duyguyu işlemiş. Sanatçı, düzeltilmek için çok geç kalınmış olayların insanda yaratmış olduğu endişeyi hatta korkuyu anlatmaya çalışıyor. Eilat ile bu ikinci karşılaşmam. Onu, geçtiğimiz yıl Pera Müzesi’ndeki Marc Chagall sergisinin açılışında tanıma fırsatı bulmuş, birileri kulağıma dünyaca ünlü İsrailli bir sanatçı olduğunu fısıldamıştı. Ben ve Miriam, 10 yıl önce geçirdiği larenjektomi nedeniyle sesini kaybeden, ardından üniversite hocalığını bırakmak zorunda kalan Eilat ile sohbet etme fırsatını bu kez kaçırmadık.

 Çok yönlü bir sanatçısınız; resim, heykel, enstalasyon, fotoğraf ile ilgileniyorsunuz. Kendinizi en iyi hangi dalda ifade ediyorsunuz?

Benim için hepsi aynı, duygularıma göre hareket ediyorum. Bu bazen çizim, bazen film olabiliyor. Birbirlerini tetikleyebiliyorlar. Mesela filmi çizimlerden sonra yaptım o yüzden içinde animasyon tadı var. Film ve hareketler de bana video yapma isteği verdi.

 Buradaki serginiz eser seçimine nasıl karar verdiniz?

Bu sergi için on yıldır çalışıyorum. Geçen sene İstanbul’da iken Gülsen Çapa işlerimi gördü ve burada bir sergi açmamı teklif etti, özellikle video enstalasyonunu çok sevdi. Bu yapıtlarımı 2008 yılında Prag’daki Uluslararası Çağdaş Sanat Trianali’nde sergilemiştim.  Burada gördüğünüz oda özel olarak video enstalasyonu için yapıldı ve ‘Mastaba’yı simgeliyor. Mastaba,  piramitlerin inşa edilmesinden önce eski Mısır mezarlarına verilen addır. Genelde önemli kişilere ait olan mezarlardır. Onları ilk kez Paris’te Louvre Müzesi’ni gezerken gördüm. Genelde önemli insanlara ait olan bu mezarların duvarları bu kişilerin yaşamlarının çeşitli kesitlerini yansıtan çizimlerle süslüdür. Mastaba fikri benim için çok önemli çünkü ölümü temsil ettiği halde her tarafı yaşam dolu. Bu video daha da hayat katıyor. Zaten genelde bütün çalışmalarım sadece birer sanat eseri olmaktan çok, yaşam ve yaşamı besleyen olumlu /olumsuz diğer unsurlarla ilintili. İnsanlar işlerimi bazen çok dekoratif buluyorlar ama yakından baktıklarında temanın o kadar da mutluluk içermediğini anlıyorlar. Ben buna tuzak diyorum.

 Çok geç kalmanın ani korkusu” ilginç bir başlık…

Genelde eserlerimin başlıklarını şiirde, edebiyatta ararım. İlginç ve beğendiğim cümleleri not alırım. “Çok geç kalmanın ani korkusu” cümlesi ünlü Arjantinli yazar Jorge Louis Borges’in bir öyküsünden alınma; söz konusu hikâyenin geçtiği bardaki atmosferi anlatıyordu bu cümle. Sergim, önlenmesi imkânsız olan, çok geç kalınmış durumun korkusunu ifade ediyor, aynı zamanda her yerde, her zaman varolan çekişme, anlaşmazlık ve korkuyu yansıtıyor.

 Siz en çok neye geç kalmaktan korkarsınız?

Benim şahsi olarak pek fazla korkularım yok. Gırtlak kanseriyim ama onu da yendim. İsrail’deki siyasi durum beni korkutuyor. Olan bitenden hoşlanmıyorum ve oldukça kötümserim. Yapılması gerekenler yapılmazsa barış başta olmak üzere birçok şey için belki çok geç olacak.

 Çalışmalarınızla bir mesaj vermeyi amaçlıyor musunuz?

Açık mesajlar vermeyi sevmiyorum. Kendi bakış açımla gerçekleri ortaya koyarak, insanların bunu görmesini diliyorum. Amacım insanları eğitmek ya da onlara ahlak aşılamak değil, biraz düşünmelerini sağlamak.

 İlham kaynaklarınız nelerdir?

Öncelikle doğa; ancak doğayı sıradan bir şekilde değil, ona derin ve yaşamın evrelerine ait bir anlam yükleyerek hissederim. Ayrıca tüm çalışmalarım süresince sanatın tarihiyle hep diyalog halinde bulundum. Örneğin 20. yüzyılın iki önemli sanatçısı Marcel Duchamp ve Constantin Brancusi’den etkilendim. Tuvaletlerden oluşan 8 metrelik sütun çalışmam “To the Artists of the 20th Century”, onlara bir saygı duruşu niteliğinde.

Avraham Eilat’ı bir de sizin ağzınızdan dinleyelim…

Askerliğimi bitirdikten sonra Yukarı Galil’de Suriye sınırındaki Kibbutz Shamir’de yaşamaya başladım. Orada çobanlık yapıyordum. İlk sanat akademim koyunları otlatmak üzere dolaştığım doğa oldu. Çok sayıda tabiat ve hayvan resimleri çizdim. Sürekli olarak doğanın içinde olmak hayat felsefemi ve kariyerimin başlangıcını oluşturdu. Hayat, ölüm ve mevsimleri hep önemsedim. Eğitimime Paris, ardından Londra’da devam ettim. Sonra tekrar kibbutza döndüm. 60’lı yılların sonuna doğru ressam Francis Bacon ile çalıştım. Londra’da ünlü Yahudi heykeltıraş Antonie Caro’nun (post graduate) kurslarına katıldım. Hayfa Tasarım Koleji’nde ve yine Hayfa’daki bulunan Technion Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde dersler verdim. Daha sonra Çağdaş Sanat Merkezi, Pyramida’yı kurdum. Tel Hai’da bulunan açık fotoğraf müzesinde direktörlük ve Hayfa Sanat Müzesi’nde fotoğraf küratörlüğü görevlerinde bulundum.

Sohbetimizin bitiminde Avraham Eilat sergisine cesaretle ev sahipliği yapan Galeri G-Art’ın sahibesi Gülsen Çapa, asistanı Bahar Erin ve İstanbul’daki İsrail Konsolosluğu yetkililerine teşekkürlerini ifade etti.

Tuna SAYLAĞ / Miriam ŞULAM