İsrail perspektifinden Türkiye’nin İsrail ve Ortadoğu politikaları

Geçtiğimiz Cuma günü, Türkiye-ABD ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin oldukça sıkıntılı bir döneminde, Boğaziçi Üniversitesi ve TÜSİAD’ın ortaklaşa patronajındaki Dış Politika Forumu (DPF)  İsrail Perspektifinden Türkiye’nin İsrail ve Ortadoğu Politikaları konusunu işleyen çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı

Denis OJALVO Dünya
27 Ekim 2010 Çarşamba

TÜSİAD’ın Türkiye dış politikasında meydana gelen tıkanmaları tespit etme ve giderme konusunda hatırı sayılır bir tecrübesi var. TÜSİAD bu konudaki yetkinliğini ve rüştünü daha 1974 Kıbrıs harekâtının sebep olduğu ABD silah ambargosuyla mücadele ederek onun kalkmasındaki değeri ölçülemez katkısıyla kanıtlamıştı.

22 Ekim Cuma günü gerçekleşen İsrail Perspektifinden Türkiye’nin İsrail ve Ortadoğu Politikaları konferansının misafir konuşmacılar çok isabetli bir seçimle İsrail siyasi yelpazesinin hem sol hem de sağ görüşlerini aksettirebilecek iki profesör ve sol görüşlü bir gazeteciden seçilmişti.

Bunlar, Kudüs İbrani Üniversitesi Siyaset Bilimi profesörü ve aynı zamanda İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı da yapmış olan Shlomo Avineri, Bar-İlan Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü ve Begin-Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi üyesi Amikam Nachmani ve Haaretz Gazetesi editörlerinden Aluf Benn idi.

Prof. Hakan Yılmaz başkanlığında ve Doç. Gün Kut’un moderatörlüğünde yapılan toplantıda Türkiye-ABD-İsrail üçlü ilişkilerinin 1980’lerden beri olan gelişimini izlemiş diplomatların neslinden olan Emekli Büyükelçi Volkan Vural da konuşmacıların Türkiye kanadını oluşturuyordu. Konuşmacılara ilaveten ihtisas konularında en yetkin akademisyenler ve gazeteciler de toplantıda hazır bulundular.

Toplantının ana amacının Türkiye-ABD ilişkilerini gölgeleme aşamasına gelen Türkiye-İsrail ilişkilerinin tekrar rayına oturtulması arayışı olduğunu söyleyebilirim. Konferansa söz alan konuşmacıların ilginç bulduğum tespitlerini şu şekilde özetleyebiliriz.

PROF. AMİKAM NACHMANİ

Nachmani konuşmasında, Türkiye’nin bölgesel liderliğe ve hatta fazlasına soyunduğu bu yeni konjonktürde Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Mavi Marmara olayını ‘Türkiye’nin 11 Eylül’ü olarak addettiğini, Londra’daki Al Quds al Arabi Gazetesi Editörü Abd el Bari Atwan’ın Başbakan Erdoğan’ı ‘Arapların Kralı’ olarak nitelediğini ve Arap davasının müdafiliğinin Arap olmayan güçlerin (Türkiye ve İran) eline geçtiğini ifade ettiğini aktardı. Bu görüşlerine ek olarak tarafları İran, Irak, Suriye ve Lübnan olan bir ‘Şii hilali’nin oluştuğuna dikkat çekti. Nachmani, geçmişte, 1967’deki 6 Gün Savaşı’na kadar İsrail için, işbirliği hayati önemde olup İsrail’in nükleer teknolojiye sahip olmasını mümkün kılan Fransa’nın savaşı müteakip keskin bir dönüş yapmasını örnek vererek Başbakan Erdoğan’ın De Gaulle misali benzer bir keskin dönüşle Türkiye’yi İsrail’den ayırdığına işaret etti.

PROF. SHLOMO AVİNERİ

Dış siyasetin iç siyasetten soyutlanmasının mümkün olmadığını dile getiren Prof. Avineri, Türkiye’nin ‘komşularla sıfır sorun’ siyasetinin uygulamadaki aksaklıklarına parmak basarak Türkiye’nin yeni İsrail siyasetinin bir fiyatı olabileceğinin altını çizdi.  Türkiye’nin İran’a uygulanacak yaptırımlar konusundaki tavrının ABD nezdinde büyük sembolik önemi olduğunu ve Türkiye’nin bu tutumunun sonuçları olacağının bilinmesi gerektiğini söyledi. Konuk profesör ‘demokrasi yokluğu’ anlamına gelen “Arap sokağı”nda (Arap Kamuoyu nezdinde) Başbakan Erdoğan’ın çok popüler olduğunu, ancak (istikrarı sarstığı cihetiyle) Arap yöneticiler nezdinde bunun tersinin geçerli olduğunu vurguladı. Prof. Avineri son olarak, Hamas’a destek verilerek onun demokratikleşmesinin sağlanmasının mümkün olmadığına işaret etti.

HAARETZ YAZARI ALUF BENN

Önyargıların Türkiye-İsrail ilişkilerini şekillendirip yönettiğini düşünen Benn, ilişkilerin ancak planlı bir yaklaşımla düzeltilebileceğine işaret etti. İsrailli gazeteci bunun gerçekleşebilmesi için iki ülkedeki benzer fikirlere sahip kişilerin ortaklaşa mesai harcamaları gerektiğini söyledi. Ancak İsrail’deki bu kişilerin Türkiye’deki benzerleri hakkında çok az bilgileri ve onlara çok sınırlı ulaşımları var.

DOÇ. GÜN KUT

Türkiye’nin geçmişte İsrail aleyhtarı olmadan Filistin taraftarı olduğuna dikkati çeken Doç. Kut, İsrail’in Türkiye’nin yaptığı tenkitleri ‘yapıcı’ olarak görmesi gerektiğini;  Türkiye’nin İsrail’e ilişkin dış politikasındaki gelişmelerin sorumluluğunun her iki devletin omuzlarında olduğunu ve bunların konuşmayı maalesef kestiklerini belirtti.

Doç Kut, Türkiye-İsrail ilişkilerinin 2008 sonuna kadar iyi olduğunu öne sürdü. (Ancak, Doç. Kut söz konusu ilişkilerin ilk aleni krizinin Şeyh Yasin ve Abd el Aziz Rantissi’nin İsrail tarafından öldürülmelerini müteakip Türkiye’ye ziyarete gelen İsrail Altyapı Bakanı Joseph Paritzky’nin Başbakan Erdoğan tarafından azarlandığı 25 Mayıs 2004 tarihini zikretmedi)

Doç Kut, İsrail kamuoyunun nasıl oldu da bu kadar kısa zamanda Türkiye aleyhtarı olabildiğine şaştığını, Türkiye’nin güttüğü Suriye politikasıyla İran’ın bu ülke üzerindeki etkisini azalttığını bunun iyi bir gelişme olduğunu söyledi.

PROF. HAKAN YILMAZ

Söz alan Prof. Yılmaz, Türkiye-İsrail ilişkilerinin mevcut durumunun Türkiye’nin yapmış olduğu maliyet/kâr hesabından kaynaklandığını, yakın zamana kadar bu ilişkileri gergin tutmanın bir maliyeti olmadığına işaret etti.

Konuyu özetleyecek olursak, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gergin seyretmesine Türkiye’nin İran oylamasında ABD menfaatleriyle çelişir şekilde oy kullanması eklenince ABD’deki Yahudi lobisinin desteğini kaybetmiş görünen Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinin çıkmaza girdiği ve TÜSİAD’ın duruma müdahale etme gereğini hissettiğini söyleyebiliriz.

Emekli Büyükelçi  VOLKAN VURAL

“Eski Büyükelçi Vural, AKP’nin İslamî bir yapıdan muhafazakâr demokrat bir yapıya evrildiğine işaret etti.”

Ancak dış siyasetinin güttüğü iç siyasetin etkisinde kaldığını, Filistin konusunun iç siyasette ağırlığı olduğunu söyledi. Vural, İsrail’in Gazze harekâtı ertesinde Başbakan Erdoğan’ın aldatıldığını düşündüğünü ve Mavi Marmara’da hayatını kaybeden dokuz kişinin kapanmamış bir konu olduğunu ifade etti.Panelin ilerleyen aşamasında, Emekli Büyükelçi Volkan Vural Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelebilmesi için İsrail’in özür dileyip tazminat ödemesinin mümkün olup olmadığını sordu. Gerek Prof. Avineri, gerekse Aluf Benn bunu mümkün görmediklerini ifade ettiler.

Ancak, Prof Avineri sessiz diplomasiyle ölenlerin ailelerinin ‘rahatlatılabileceği’ konusundaki inancını belirtti. Prof. Avineri, Türkiye-İsrail ilişkilerinin çeşitlendirilmesi gerektiğini bunun ‘radarın altında’ yani ‘kapsama alanı dışında’ bir ölçekte yapılmasının önemine işaret etti. Aynı fasıldan, gazeteci Aluf Benn, Türkiye’nin Mavi Marmara olayını müteakip İsrail’in Gazze’ye olan ablukasını hafifletmesini fırsat bilerek ‘amacımıza ulaştık’ deyip iki ülke arasındaki gerginliği geride bırakma fırsatını heba ettiğini söyledi.