Dave Holland Octet: ‘Pathways’

Bir elin nesi var, sekiz elin sesi var

Holland bu projede mentoru Sam Rivers’in öğüdünü dinlemiş; “Eksik birşey bırakma, her şeyi çal.” Sonuç mu? “Miles ve Mingus gurur duyarlardı.”

– Jazz Times

Dani ALTARAS
13 Ekim 2010 Çarşamba

Yaz mevsimi bolluk zamanıdır. Yaz boyu birçok albüm masasının üstünde birikti ve yazılmak için adeta birbiri ile yarıştı. Piyanist Aaron Goldberg’den Home, davulcu Jeff ‘Tain’ Watts’dan Watts, gitarist John Abercrombie’den Wait Till You See Her, davulcu PaulMotian’dan Lost in a Dream, Amerikalı-Fransız melez piyanist Jacky Terrasson’dan Push, Polonyalı trompetçi Tomasz Stanko’dan Dark Eyes ve tabi piyanist Keith Jarret ile basçı Charlie Haden’dan Jasmine. Piyanist Stefano Bollani ve gitarist John McLaughlin’in albümleri de cabası.

Sonuçta, gerçek hayatta çoğu zaman olduğu gibi en çok sesi çıkaran sırayı kaptı: Basçı Dave Holland Octet’in Pathways albümü.

Dave Holland 1946 yılında İngiltere’nin futbol takımıyla da ünlü Wolverhampton şehrinde doğdu. Şu sıralar kariyerinde yarım asırı geride bırakan Holland müziğe dört yaşında ‘ukulele’ adlı gitarı andıran dört telli bir enstrümanla başladı. On beş yaşında popüler bir toplulukta bas gitar çalmaya başladı ama kısa bir süre sonra caza kaydı. Bu yıllarda, piyanist Oscar Peterson’un basçısı Ray Brown, efsane Charles Mingus ve büyük saksafoncu John Coltrane’in yoldaşı Jimmy Garrison’u yakından izledi.

1964’te Londra’ya taşındıktan sonra teorik bilgisini de geliştirdi. Yirmi yaşına geldiğinde okulda, müzik stüdyolarında ve Avrupa turuna çıkan Coleman Hawkins, Ben Webster ve Joe Henderson gibi Amerikalı cazcılara eşlik ettiği Ronnie Scott’s adlı Londra’nın en önemli caz kulübünde geçen yoğun bir programa sahipti. Bir yandan da gelecekte dünya çapında ünlenecek başka İngiliz müzisyenlerle çalıyordu: Gitarcı John McLaughlin, saksafoncu Evan Parker, saksafon ve klarnetçi John Surman, vs...

1968 yılı Holland için bir dönüm noktası oldu. Ünlü trompetçi Miles Davis kendisini dinledi ve kendisinde Amerika’ya gelip grubuna katılmasını istedi. Holland iki hafta sonra New York’a gitti ve böylece Miles Davis’le geçireceği iki sene başladı. Davulcu Jack DeJohnette’li, piyansitler Herbie Hancock ve Chick Corea’lı, saksafoncu Wayne Shorler’lı, davulcu Tony Williams’lı, tuşlu çalgılarcı müteveffa Joe Zawinul’lu günler ve albümler kaç müzisyene nasip olurdu. Davis’in üç albümünde yer aldı: Filles de Kilimanjaro, In A Silent Way ve bu yıl cazseverlerin 40. yıldönümünü kutladığı Bitches’ Brew.

Miles Davis’ten ayrıldıktan sonra ECM plak şirketiyle 34 yıl sürecek bir işbirliği yaptı ve bu süre zarfında Stan Getz, John Abercrombie, DeJohenette ve daha nice caz müzisyeni ile çalıştı. İlk beşli grubunu 1995 yılında kurdu. Big Band formatında yayınladığı iki albümle iki Grammy kazandı: What Goes Around (2002) ve ECM’le ilişkisini kesip kendi şirketi Dare2’den çıkardığı Overtime (2005). Aynı yıl Down Beat’in En İyi Müzisyen, En İyi Big Band ve En İyi Akustik Basçı ödüllerini kazandı. Geçen sene İş Sanat’ın boyun koparan salonunda Chris Potter, piyanist Jason Moran ve davulcu Eric Harland ile oluşturduğu The Overtone Quartet ile harika bir konser verdi.

Albüm ve canlı performans çalışmaları yaptığı beşlisinin müzisyenlerine gelince... Saksafonda Chris Potter. Çocuk yaşta gitar, piyano ve birçok başka müzik aletini çalmayı öğrendi ve nihayet alto ve tenor saksafonlarda karar kıldı. Ünlü vokalist Patricia Barber, son albümünü 90 yaşında çıkaran ve şu sıralar 92yaşında hâlâ radyo programlarını sürdüren piyanist Marian McPartland ve John Zorn’un Masada dörtlüsünden Dave Douglas ile çaldı. Undergound adlı kendi grubu ile elektronik soundlu müzikler yapıyor. Trombonda Robin Eubanks. Caz sahnesine piyanist Sun Ra ve Stevie Wonder ile çalarak çıktı. Barbara Streisand, B.B. King, Joe Lovano, Dave Douglas ile çaldı. New York Üniversitesi’nde müzik öğretmenliği de yapıyor. Downbeat’in en iyi tromboncu sıralamasında 1 numarada. Vibrafonda Steve Nelson. Piyanist Kenny Barron, saksafoncu Jackie McLean, Anat Cohen’in davulcusu Lewis Nash ile çaldı. Princeton Üniversitesi’nde müzik öğretmenliği yapmışlığı var. Davulda Nate Smith. Beşliye sonradan katılan tek üye. Genç yaşlarında Police, Earth, Wind and Fire ve Quincy Jones gibi rock ve funk müzisyenlerden etkilendi. 16 yaşında caza meyletti ve 20 yaşına geldiğinde ünlü vokalist Betty Carter ile Blue Note’un sahnesindeydi. 30 yaşında Holland ile tanıştı ve grubuna katıldı.

Holland, Pathways albümü için bu beşliye alto saksafonda Antonio Hart, trompette Alex Sipiagin ve bariton saksafonda Gary Smulyan’ı dahil ederek Dave Holland Octet’i oluşturdu. Holland bu projede mentoru saksafoncu Sam Rivers’in kendisine söylediği bir sözünün etkisi olduğunu söylüyor: “Eksik birşey bırakma, her şeyi çal.” Holland da bu felsefeyle üflemeli çalgıların ağırlıkta olduğu bu topluluğu biraraya getirdi. Albüm topluluğun Birdland caz kulübünde canlı performans kaydı.

Pathways yedi parçadan oluşuyor. Türk dinleyiciler için en ilginç sürpriz, üçüncü parçanın adının Sea of Marmara olması. Chris Potter muhtemelen geçen sene İstanbul’dayken esinlenmiş. Beşinci sıradaki Blue Jean dışında bütün parçalar çok enerjik. Nefesliler dinleyeni uçuruyor. Holland’ın bası (ve ikinci parçanın açılışındaki solosu), vibrafonun farklı tınısı, Nate Smith’in Shadow Dance’daki üç dakikalık davul solosu müziğe renk ve zenginlik katıyor.

Yaz geride kaldı ama cazda bolluk başka bir alanda devam ediyor. Son haftalarda rafları İsrailli cazcıların ardı ardına çıkardıkları albümler süslüyor. Anat Cohen’in trompetçi kardeşi Avishai’den Introducing Trivendi, saksafoncu Eli Degibri’den Israeli Song, piyanist Omer Klein’dan Rockets on the Balcony ve çellist Matt Haimovitz’den John McLaughlin’li kadrosuyla Meeting of the Spirits. İnsanın aklına takılıyor, yoksa Amerika’da cazın ekseni mi kayıyor?...

Verda HABİF