Yahudîleri ben de severim: Yakın dostlarımın birkaçı Yahudîdir

Köşe Yazısı
16 Şubat 2011 Çarşamba

Jose V.ÇİPRUT


İnternette rastladığım 9/11/2010 tarihli Milliyet Gazetesi’nin YAHUDİ OKULUNDA başlıklı köşe yazısı üç karara varmışmış: A) Tarihte, İslam yönetimi altında yaşayan Yahudîler, sırf Yahudî olmaları nedeniyle, Avrupa Yahudîlerininkine benzer güçlükler çekmemişlermiş; B) Türkiye-İsrail ilişkilerinde “gerilimlerin sebebi” (Türkiye’nin İslamîleşmesi değil de) İsrail Devleti’nin “işgal ve iskân” politikalarıymış; C) “Bir gün Filistin meselesi adil bir çözüme kavuşursa, kanlı El Kaide’leri üreten bataklık kurutulmuş olacak”mış.

A) Tarih gösterir ki: 1)Yahudîleri iltifatla kendi dinlerine döndüremediklerinde, kimi Müslüman, kimi Hıristiyan önderler, örneğin Martin Lüter, Yahudî milletine düşman kesilmişlerdir. 2) İsa’ya tapmak istemediklerinden Yahudîler Orta ve Yeni Çağlarda Hıristiyan Avrupa devlet ve başkentlerinden tekrar tekrar kovulmuşlar; 3) Müslüman olmadıkları içinse Müslüman yönetimi altında dhimmi muamelesi görmeye katlanmışlar ve 4) İsrail’in doğuşundan sonra Arap ülkelerinin her birinden (canları pahasına) kaçmak zorunda bırakılmışlardır. 1934 Trakya olaylarını hatırlamak istemezseniz bile, İslam yönetimi altında (meselâ Mağreb’de) sırf Musevî olmaları nedeniyle yerli Yahudîlere çektirilen güçlükleri, Sorbonne’un [“L’exil au Maghreb, la condition juive sous l’islam 1148-1912”  (Magreb’de  Sürgün: İslam Yönetimindeki Yahudîlerin Durumu 1148-1912) başlığıyla] yeni neşrettiği,‘göç’le ‘sürgün’ arasındaki farkları izleyen, araştırmada okuyabilirsiniz.

B) İsrail’in Batı Ürdün ve Gaza Şeridi’ni 1967 yılında (yanlış görüntüler bir yana - sonralardan artniyetsiz olmasa da - ilk anlarda sahiden kendisine rağmen) ‘işgali’ Mısır ve Ürdün’ün İsrail’e müttefik saldırılarının ve birlikte yenilmelerinin ürünüdür. Bu kabulü güç Arap yenilgisine karşı-hamle olarak 1969’da, küresel erişimli bir Müslüman cephesi şeklinde, İsrail’e karşı, kurulan İslam Konferans Örgütü’nün asli kurucu üyesi Türkiye’nin hükümetinin şu son iki yılda kendine alenen mal edip yepyeni bir ısrar ve çok yüksek sesle ifade etmeyi uygun bulduğu (fakat tarafsız mercilerce bile biraz çok geç ve aşırı görülebilen) menfî tutumunu, en baştan açıkça teşhir edecek yerde, İsrail’le neye bunca yıldır ticari, siyasi, iktisadî teatiye ve askeri ittifaklara girişmiş olması insanın anlamak isteyeceği muammalar arasında ilginç - fakat artık uygun, uydurma veya öncelikle sokağa yönelik nedenlere hoşgörürlük sağlayamayacak - bir konudur.    

C) El Kaide’yi göğe fışkırtan ‘bataklık’, rastgele Batı düşmanı bir terörün lağımında değil, eşitsizliğin, haksızlığın ve umutsuzluğun Müslüman kitlelerde yarattığı hayal kırıklığının çöle çevirdiği bahçelerde aranmalı ve kendi halklarının bile meşru’iyetinden şüphe ettiği otoriter İslamist hükümetlerin iç yönetim yetersizliklerinde ve bunlara yakınlık gösterip destek sağlayan dış ilişkilerde bulunabilmelidir, kanımca: 1) Kaynamaya başlayan derin içtimaî huzursuzlukların kaynağı şahsî ve ailevî/kavmî çıkarlarının devamını sağlamak uğruna ahalilerinin her faaliyetini, her arzusunu hatta her hülyasını saatsız ve sınırsız bir şekilde gözaltında tutmaya kararlı otoriter Müslüman devletlerinin bazen hudutları henüz kesinlikle çizilmemiş arazisi üzerinde bulunmaktadır. 2) ABD’nin Sovyet Rusya’yı Afganistan’dan defetmek için desteklemiş olduğu Mücahiddin’in o kampanya sonrasında işsiz ve dostsuz bırakılmış olmaları, Mücahitler arasında zengin ve kudretli Suudi Arabistanlı bir ailenin ferdi olan Usame Bin Laden’in bu sefer ABD’nin destek verdiği (kendi devleti) Suudi Arabistan’ın aleyhine dönüp ABD’nin Ortadoğu, Doğu Afrika, Avrupa, ve hatta Kuzey Amerika’da, türlü menfaatine zarar verip ölüm saçmak istemesine sebep olmuştur. 3) Dikey, birleşik, sımsıkı ve ufacık bir hücreden yatay, gevşek, dağınık ve geniş bir ağa çevrilmiş olan ‘Al-Kaida Anonim Şirketi’nin kendine özel, bölgesel/yerel, herbir ‘acente’si her yönden kâfice özgür bir kâr/zarar ve karar merkezidir. 4) Bu küresel nazarî ve amelî çerçeve içinde El Kaide’nin lüzumunda hemen o anda sahip çıkamayacağı tek bir ‘dava’ yoktur. 5) İsrail-Filistin ‘dava’sı, bugün var, yarın yok da olsa, El Kaide’nin hesabını henüz görmemiş olduğu, hâlâ intikam alması gerekeceği (çok daha önemli/öncelikli) konular ve hükümetler vardır. 6) El Kaide’nin dünya çapında bir güç sahibi olarak kurabileceği yüce İslam hükümranlığının şeriat esası üzerine uygulayacağı Ümme yönetim ülkülerinin küresel erişimli İKÖ’nün diplomatik lisan, lügat ve usulle takip ettiği panislamik emellerden çok değişik olduğuna inanabilmek, ben dahil birçok tarafsız gözlemci için, kolayca erişilebilir bir kanaat sanılmamalıdır.