radioJAZZ/ Tomasz Stanko Quintet’ten Dark Eyes

Tomasz Stanko, tıpkı enstrümandaşı Miles Davis gibi, bir yetenek avcısı ve iyi bir hoca. Son topluluğunu yine genç müzisyenlerden oluşturdu. Hepsi de İskandinav kökenli olduğu için topluluk Tomasz Stanko Nordic Quintet olarak tanınıyor.

Dani ALTARAS
9 Şubat 2011 Çarşamba

Galatasaray’ın Teknik Direktörü Hagi, yıllar önce aynı takıma futbolcu olarak transfer olduğunda, Karpatlar’ın Maradona’sı olarak tanıtılmıştı. Maradona’yı andıran yetenekleri ile kendi coğrafyasının en iyi futbolcusu olduğu kastediliyordu. Hagi Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazanmasında başrolü oynadı ve bu tanımlamayı boşa çıkarmadı. Caz meraklıları da yeni topluluğuyla son albümü Dark Eyes’ı yayınlayan Polonyalı trompetçi Tomasz Stanko’yu, biraz karanlık ve cimri çalış tarzı ile caz tarihinin en büyük trompetçisi Miles Davis’e benzetirler. Acaba haklılar mı?

Tomasz Stanko 1942, Rzeszow, Polonya doğumlu ünlü bir trompetçi ve besteci. Altmışlı yıllarda ülkesinde adını vatandaşı piyanistler Adam Makowicz ve Krzysztof Komeda’nın topluluklarında duyurmaya başladı. Yıllar içinde davulcu Jack DeJohnette, basçı Dave Holland, piyanist Cecil Taylor ve davulcu Manu Katche ile birlikte çalarak uluslararası üne ulaştı. 1990’larda, nefesli enstrüman çalan bir müzisyenin başına gelebilecek en kötü şeyle karşılaştı. Bir hastalık sonucu dişlerinin tamamını kaybetti. Ama pes etmedi ve takma dişeriyle ve sürekli çalışarak yeni bir ambuşür geliştirdi ve kaldığı yerden yoluna devam etti.

Stanko 1993’te bir yandan Bobo Stenson, Tony Oxley, Anders Jormin’den oluşan uluslararası dörtlüsüyle çalarken, diğer yandan o zamanlar henüz 16 yaşında olan Polonyalı davulcu Michal Miskiewicz ve iki arkadaşı, piyanist Marcin Wasilewski ve basçı Slawomir Kurkiewitcz ile Tomasz Stanko Quartet’i kurdu.

Stanko, Esbjörg Svensson ve Tord Gustavsen ilebirlikte İskandinav ülkelerinin yetiştirdiği üç büyük piyanistten biri olan İsveçli Bobo Stenson ve arkadaşlarıyla birbirinden güzel albümler yayınladı: 1993’te Bossonossa and Other Ballads, 1994’te Matka Joanna ve Tales for a Girl, 1997’de Leosia Avrupa cazının klasik müzikle kesişen nadide örnekleri.

Piyanist Marcin Waslewski ve arkadaşlarıyla da üç muhteşem albüm çıkardı: 2002’de Soul of Things, 2004’te Suspended Night ve 2006’da Lontano. Üç albüm de gecenin geç saatlerinde, el ayak çekildikten sonra dinlenecek türden dinlendirici ve meditatif baladlardan oluşuyor. Suspended Night, Song for Sarah isimli bir besteden ve bunun on varyasyonundan oluşuyor. Özellikle ikinci varyasyon sözle anlatılamayacak kadar harikulade. http://www.youtube.com/watch?v=H51xGk0lMwk adresinden dinlemek mümkün.

Tomasz Stanko, Marcin Wasilewski ve arkadaşlarıyla yaptığı albümlerde zaman zaman, sadece büyük ustalara yakışacak şekilde, kenara çekilerek ‘sahneyi’ bu üç genç müzisyene bıraktı. Böylece onlara kendilerini göstermek ve kanıtlamak için fırsat tanıdı. Onlar da yeteneklerini konuşturarak liderlerinin sunduğu imkânı iyi değerlendirdi. Sadece caz severlerin değil, ECM’in de dikkatini çektiler. 2005’te çıkış albümleri Trio’yu, 2008’de January’yi çıkardılar. January’de ikinci sırasındaki Vignette, Keith Jarrett’in akustik basçısı Gary Peacock’un 33 yıl önce yazdığı muhteşem bir bestesinin yorumu. (http://www.youtube.com/watch?v=jeIwfde-Okg).

Tomasz Stanko, tıpkı enstrümandaşı Miles Davis gibi, bir yetenek avcısı ve iyi bir hoca. Son topluluğunu yine genç müzisyenlerden oluşturdu. Dark Eyes’da birlikte çaldığı bu müzisyenler Finlandiya’dan piyanist Alexi Tuomarila ve davulcu Oliva Louhivuori, Danimarka’dan gitarist Jakop Bro ve Norveç’ten basçı Dane Anders Christensen. Hepsi de İskandinav kökenli olduğu için topluluk Tomasz Stanko Nordic Quintet olarak tanınıyor.

Piyanist Tuomarila önce Finlandiya’da klasik müzik, sonra Brüksel Kraliyet Konservatuarı’nda caz eğitimi aldı. 1999’da en iyi topluluk ve en iyi solocu ödüllerini kazandığı Belçika’da düzenlenen uluslararası Jazz Hoeilaart yarışmasından bu yana, Monaco ve Tremplin yarışması birincilikleri dâhil birçok dereceler elde etti. Ünlü piyanist Brad Mehldau, Tuomarila için, “bu genç piyanistin geleceği hakkında heyecan duyuyorum,” dedi.

Davulcu Louhivuori henüz 28 yaşında olmasına rağmen şimdiden Anthony Braxton, Marylin Crispell ve Kenny Wheeler gibi isimlerle çalıştı. Davula geçmeden önce keman, piyano ve çello çalıyordu. Bu onun tam anlamıyla müzikal bir davulcu olmasını sağladı.

Gitarcı Bro çok saygı duyulan bir genç nesil caz müzisyeni. LeeKonitz, Bill Frisell, Paul Motian gibi devler son albümlerinde kendisine yer verdiler. Joe Lovano ve Tom Harrel gibi büyük isimler de Kopenhag’daki canlı performanslarında onu tercih ettiler.

Basçı Christensen, Bill Evans, Charlie Haden, Keith Jarrett gibi efsanelerle çalmış ünlü davulcu Paul Motian’ın neredeyse ayrılmaz elemanı. Ayrıca rock grubu Ravonettes’de yer alıyor. Pianist Steve Kun’a da eşlik eden Christensen Stanko’yla Bro sayesinde tanışmış.

2010 yapımı Dark Eyes on parçadan oluşuyor. Topluluk ‘nordic’ olsa da, yaşamını Varşova ile New York arasında bölüştüren Stanko kozmopolit ilhamların müzisyeni. Bunu albümdeki parçalara yansıtıyor. Grand Central ve Amsterdam Avenue doğrudan New York’tan ilham alınmış. Dark Eyes of Martha Hirsh, aynı şehirde, Fifth Avenue’deki Neue Galerie’de gördüğü, Avusturyalı ekspresyonist ressam Oskar Kokoschka’nin Martha Hirsch (Rüya Gören Kadın) isimli tablosunun müzikal yansımaları. Albümün en güzel parçası Dirge for Europe ve Etuda Baletowa No. 3 ilk ustası Komeda’nın müzikleri. Samba Nova, beşlinin Brezilya turnesi anısına bestelenmiş bir parça. Albümde Stanko’nun için için yanan doğaçlamaları ve trompetinin buğulu tonu yeni bir ifade sergiliyor. Piyanist Tuomarila’nın yeteneği albüme Avrupa cazının özgün tınısını; Bro’nun, Miles Davis’in gitarcısı John McLaughlin’i anımsatan gitarı da ilave renk katıyor.

Hagi belki Maradona kadar uluslararası üne kavuşmadı ama ülkemizde ve bölgemizde birçok futbolseverin hayallerini süsledi. Tomasz Stanko’ya gelince... O daha şanslı. Avrupa’nın yüzyıllara dayanan bir sanat, kültür ve müzik birikiminin içinde yetişti. Caz Amerika’da doğmuş olsa da, Stanko bir Avrupalı olarak bu müziğe bu birikimden kendi payına düşeni kattı, ortaya muhteşem eserler çıkardı. Bugün de haklı olarak Miles Davis’le kıyaslanıyor.