Kral David ve Kral Süleyman ile ‘MUHTEŞEM YÜZYIL’

MÖ IX. yüzyıl, Yahudilerin muhteşem yüzyılıydı. Dağınık olarak yaşadıkları Kenaan topraklarında Kral David’in önderliğinde birleşerek merkezi ve güçlü bir krallık kurdular. Vaat edilen topraklarda tarihte ilk kez yadsınamaz bir hüküm sürdüler

Melih NAMER Diğer
2 Şubat 2011 Çarşamba

MÖ IX. yüzyıl, Yahudilerin muhteşem yüzyılıydı. Dağınık olarak yaşadıkları Kenaan topraklarında Kral David’in önderliğinde birleşerek merkezi ve güçlü bir krallık kurdular. Vaat edilen topraklarda tarihte ilk kez yadsınamaz bir hüküm sürdüler

Eski Ahit ve yazılarda adları sıkça geçer Kral David ve Kral Süleyman’ın. İki kral tarihte ilk kez Yahudi halkını düzenli olarak etraflarında toplayıp bir Yahudi Devleti kurdular. İki kralın varlığı kültürel miras açısından şüphe götürmezken bilim camiası 1993 yılında bulunan kanıtlara değin konuya şüpheyle yaklaşıyordu.   

Konuyu incelemeye başladığımda Golyat’a karşı zaferlerini dinleyerek büyüdüğüm Kral David’in, Altın Madenleri Efsanesi 1885’te H. Rider Haggard tarafından ‘King Solomon’s Mines /Kral Süleyman’ın Hazineleri’ adıyla romanlaştırılan Kral Süleyman’ın varlıkları hakkında kültürel olarak pek de şüphe duyulmadığını gördüm. Yahudi arkeo-kültürel mirasına göre bu iki büyük Yahudi kralı sadece Yahudi tarihine imzalarını atmakla kalmamış tarihteki ilk büyük Yahudi Krallığını kurmuştur.

Arkeoloji camiasına göre ise İki Kral ve Yahudi Krallığı’nın gerçek boyutu tartışma konusudur. Bu tartışmalar İngiliz ekollü arkeologlar, antropologlar ve tarihçiler ile “Eski Ahit” – ve antik yazı tarihçileri ve arkeologlarından oluşan bir sınıf arasında neredeyse 1800’lerin sonundan beri sürmektedir.

Antitez yaklaşık olarak 150 yıldır Eski Ahit kronolojisi izlenerek sunulan görüşler ve ‘Vaat Edilen’ topraklar kavramının asılsız olduğunu iddia ediyor. Antitez cephesinin ideolojik kanadı İsrail’in ‘Vaat Edilen’ topraklar üzerindeki hak ve iddialarını hafifletmek amacıyla çalışıyor.

Klasik görüşlü bilim insanları ve arkeologlar ise Eski Ahit geçerliliğini bilimsel olarak savunmak amacıyla uzun süredir kazılarını sürdürüyor.

Klasik Tez

“…Tyr Kralı Hiram marangozlar ve duvar ustaları gönderdi. Ve onlar Kral David için bir saray inşa etti. Ve David anladı ki Tanrı onun İsrail’in Kralı olmasını istedi. Ve David Krallığını, İsrail’i insanları için yüceltti…”Samuel Kitap II

Eski Ahit kronolojisine göre Kral David MÖ X. yüzyıl civarlarında, oğlu Kral Süleyman ise MÖ IX. yüzyılda yaşayıp hüküm sürdüler. Sadece Yahudi tarihi değil, Ortadoğu tarihi ve batı medeniyetleri tarihinin şekillenmesinde etkileri olan İsrail’in kurucu iki büyük kralı oldular.

Eliat Mazar, Eski Ahit ve antik yazıları referans alarak çalışmalarını yürüten bir arkeolog.

Tarihsel sıralamaya dayanarak Kral David ile Kral Süleyman’ın gerçekten hüküm sürmüş olduğu tezini savunuyor. 2005’te gün yüzüne çıkarmaya başladığı ve Kral David’in Sarayı olduğunu iddia ettiği kazı alanını kanıt olarak sunuyor. Kazı alanında bulduğu zetin çömlekleri ve amforaların karbon tesiyle MÖ X. yüzyıla ait olduğunu tescilledi.

İbrani Üniversitesi’nden arkeolog Yosef Gorfinkel ve Kaliforniya Üniversitesi’nden Thomas Levy’nin son dönemdeki buluntularıyla ‘Klasik Tez’in geçerliliği yüksek arkeoloji platformlarında dile getiriyorlar.

Shaarayim, İki Kapı: Yosef Gorfinkel, Kudüs’ün yaklaşık 30 km güneybatısında genç ‘David’in tam da Golyat ile karşılaştığı belirtilen alanda, tarihsel olarak aynı döneme ait ilk Yahudi yerleşimini gün yüzüne çıkarmaya başladı.

Khirbet Kifeya’daki bu yerleşim yerinin henüz yüzde dördü kazıldığı halde önemli keşiflere ev sahipliği yapıyor. MÖ X. yüzyıla ait olduğu belirlenen çömlek parçasında ‘proto-kenaan’ (Antik İbranice) dilinde yazılar bulundu. 

Yerleşim kalın duvarla çevrili, 10 metrelik anıtsal bir giriş kapısı ve iç hisara sahip. Gorfinkel, karbon testlerinin verdiği tarihe de dayanarak yerleşimin Kral David’in döneminden kaldığını belirtiyor.

Bulunan antik pita pişirme tepsisine, hayvan kemiklerine ve özellikle bulunmayan domuz kemiklerine vurgu yaparak ekliyor: “Kimse surlar için gereken 200.000 tonluk taşı 500 kişilik bir kabilenin taşıdığını iddia edemez. Bu yerleşim kesinlikle kuvvetli ve organize bir krallığın eseri.”

Gorfinkel, Eski Ahit’te üç kez bahsi geçen ‘Shaarayim’ şehrinin konumu itibariyle kazdıkları alan olabileceğini vurguluyor.

Khirbat en Nahas, bakır kalıntıları: Amerikalı haham/arkeolog Nelson Glueck, Ölü Deniz’in 45 km güneyinde yaptığı kazılarda bölgenin Kral Süleyman’ın madeni olduğunu iddia etmişti. Thomas Levy, Glueck’i referans alarak Khirbat en Nahas isimli bölgede 25 dönümlük alanda bakır madenleri, üretim alanı ve 3000 yıllık hisar kalıntıları üzerinde çalışıyor.

Madenlerin çalışma şartlarının zorlu olmasından yola çıkan Levy, kölelerin kullanılmış olması gerektiğini belirtirken, köle işgücünün etkili bir yönetim hiyerarşisi gerektirdiğine de dikkat çekiyor. Antik dönemlerde kölelik yaygın ve etkili bir iş gücü birimiydi.

Eski Ahit’te de MÖ X. yüzyılda bölgenin etkili bir ekonomik hayata sahip olduğu, Edomilerin yaşadığı, Kral Süleyman’ın madenlerinin bu alanda bulunduğu yazılıdır. Kazı sonucu elde edilen bilgiler bu bölümleri doğrular nitelikte. 

Levy’nin bulguları, Gorfinkel ve Mazar’ın kazı alanlarının aksine daha uzun bir dönemi kapsıyor. Tartışmaları önlemek açısından Levy, Ürdün Nehri’nin batı yakasında yapılan kazılarda elde ettiği nesneleri karbon testi için Oxford, İngiltere’ye gönderiyor.

Elde ettiği bulgular Eski Ahit ve antik metinlerin tarihsel gerçeklik taşıdığına yönelik önemli kanıtlar sağladı. Kazı alanında bulunan 22 çömlek, yapılan karbon testi ile MÖ X. yüzyıl diliminde tarihlendirildi. Bulunan çömleklerde aslan başı, mezar böceği kolyeleri gibi Antik Mısır eserleri mevcut. 

Eski Ahit’e göre Kral Süleyman’ın ölümünden kısa bir süre sonra Firavun I.Şoşenk bölgeyi istila etti. İstiladan sonraki dönemde madenlerin tekrar kullanıldığını gösteren bulgulara ise henüz ulaşılamadı. İstila ile ilgili bilgiler hem Eski Ahit hem de Mısır’da bulunan Karnak Tapınağı’nda da aynı şekilde anlatılıyor. Levy böylelikle Eski Ahit’in kronolojisinde bir döneme bilimsel tutarlılık kazandırıyor.

Minimalist Yaklaşım (Antitez)

Kral David ve Kral Süleyman’ın varlığına karşı olan görüşlere göre; ‘David’in yaşadığı dönemde Kudüs aslında birkaç yüz kişinin yaşadığı bir yerleşim alanıydı. Asurlular zamanında betimlendiği gibi parlayan bir Camelot değil, sade bir kasabaydı. Yaşadıysa bile David ve Süleyman’ın orduları eli sopalı birkaç yüz kişiden oluşuyordu. At arabaları ve süvarilerden değil.’

Kral David’in döneminde belki gerçekten yaşadığını ama bir kabile reisi olarak bir tepenin hükümranı olmaktan ileri gitmediğini öne süren tarihçi ve akademisyenler arasında yer alan Tel Aviv Üniversitesi eğitim görevlisi İsrail Finkelstein, konuya daha minimalist bir açıdan yaklaşıyor.

O dönemde bir İsrail Devleti’nin var olduğunu kabul eden Finkelstein’a göre güneyde Fenikeliler doğuda Moabitler, uzak kuzeyde Aramiler, kuzeyde İsrailliler, merkezde de Yahudi kabilelerinin bulunduğu krallık büyük bir krallık olamazdı.

Eliat Mazar’ın bulduğu kalıntıların da David’in Sarayı sayılabilmesi için birçok kanıta gereksinim olduğunu belirtirken karbon testlerine de tam olarak güvenilemeyeceğini, elde edilen bulgularda hata payı olabileceğini ifade ediyor.

Tezine göre Hazor, Gezer, Megiddo’da bulunan arkeolojik ‘Süleymanik’ kalıntılar Kral David ve Kral Süleyman sonrası dönemde MÖ IX. yüzyıl kralları tarafından da inşa edilmiş olabilir.

Yüzyıllar gerçeklik algısını farklılaştırdı: Finkelstein’ın akademik camiada desteklenmesini sağlayan ana unsur ‘Kutsal metinlerin yazılışının MÖ II. yüzyıl ile VIII. yüzyıl arasına yayılması. MÖ VIII. yüzyılda birkaç bin kişilik bir nüfusun kuvvetli bir krallık oluşturabileceği algısı MÖ II. yüzyılda birkaç yüz bin kişilik bir nüfusa denk gelebilir. Aynı sebeple MÖ II. yüzyılda zengin mimariye sahip bir başkent algısı ile MÖ VIII. yüzyıldaki zengin mimari unsurlar içeren başkent algısı farklıdır.

‘David’in Evi’ antitezi çürüttü: İsrailli politikacı ve komutan Yigael Yadin arkeolog olarak hayatını Eski Ahit’te bahsi geçen şehirler ve yerleri bulmaya adamıştı. 1950’lerde kutsal metinlerde yer alan Hazor şehrini gün yüzüne çıkardığında bulgularını tarihlendirmek için Eski Ahit ve stratigrafiyi kullanarak arkeolojinin dışına çıktı. Sadece antitez cephesinin şimşeklerini üzerine çekmedi, inandığı teze de büyük zarar verdi. Danimarka, Kopenhang Üniversitesi’nin Kral David’in mecazi bir karakter olduğuna dair 1980’lerde yapılan çalışma Yadin’in bilimdışı yöntem kullanmasına dayanmakta.

Kopenhang Üniversitesi ve muhalif arkeoloji camiasının yarattığı gürültü ancak ve ancak İsrail’in kuzeyindeki Tel Dan kazı bölgesinde 1993 yılında Avraham Biram ve ekibi tarafından bulunan “David’in Evi” bazalt levhası ile susturuldu. Levha parçasında yer alan metin tercüme edildiğinde Kral David’in varlığı arkeologlarca kanıtlandı.

Son dönemde Eliat Mazar, Yosef Gorfinkel ve özellikle Thomas Levy’nin elde ettiği buluntular sonucunda ‘klasik tez’ somut tarihe doğru bir geçiş yapıyor.

20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başları: Ürdün Nehri’nin karşı yakasında  (Batı yakası) MÖ X. yüzyılda gelişmiş bir topluluğun bulguları İsrail içerisinden ve dışarısından birçok itirazları durdurdu. Mazar, Gorfinkel, Levy’nin şüpheye yer vermeyecek kanıtlar bulma olasılığı yüksek. Sağlama sağlandığı takdirde Eski Ahit’in İsrail’in demir çağına ait tarihçesi olduğu savı doğrulanacaktır.

Antitez cephesi sadece İsrail’den değil, tüm dünyadan arkeologları kapsıyor. Bu cephede İsrail’in hukuki varlığına karşı olan her kesimden bilim adamı da mevcut.

Klasik tez cephesindeyse akademik, milliyetçi ve siyasi motivasyonlar hakim. Kimi arkeologlar Eski Ahit ve Talmud’un izinden giderek bir nevi hazine avına çıkarken kimileriyse metinlerin doğruluğunu sağlayarak İsrail’in geçmişte de Yahudilerin vatanı olduğunu kanıtlarla, dünya kamuoyu ve İsrail karşıtlarına sunmayı hedefliyor.

Kimi İsrailli arkeologlar bulgularının politik düzlemde kullanılmasına karşı çıkmakta: “Ulusal kimlik yaratmak için arkeoloji kullanılmaktadır. Millet bilinci oluşturur. İsrailliler ise millet kavramını binlerce yıllık varlığıyla kanıtlamıştır.”

Onlar kazılarda elde edecekleri bulgular ile sadece tarihe daha fazla renk katmayı amaçlıyorlar.

Son arkeolojik bulguların ışığında varlığını savunmak durumuna itilen klasik tez tarihsel bulgulara dayanarak antitezi savunma durumuna itti.

Eski Ahit’in Kral David’in hikâyesini anlatan metinlerinin olaylardan 300 yıl kadar sonra yazıldığı, yazılışının MÖ VIII. yüzyıl ile MÖ II. yüzyıl arasını kapsadığı tahmin edildiğinden aradaki boşluğu doldurmak klasik tez arkeologlarına düşüyor.

Elde edecekleri yeni kanıtlar ve bulgular sonucunda bilinen ‘batı medeniyetleri’ tarih savı önemli bir yenilenme yoluna girecek, kimi efsaneler hakkı teslim edilerek resmi tarih kayıtlarına geçebilecektir.

Kaynakça:

National Geographic, December 2010

http://www.jesusemptytomb.com/bible-archaeology/bible-archaeology/-did-king-david-really-exist.html

http://www.allaboutthejourney.org/israel-archaeology.htm

http://derek4messiah.wordpress.com/2008/10/30/king-david-oldest-hebrew-inscription-found-in-israel/

http://www.lutheranscience.org/10-01-18.html