Hong Kong notları

Alber NASİ Köşe Yazısı
27 Ocak 2011 Perşembe

Oldum olası Uzakdoğu’dan ve Uzakdoğululardan çekinmişimdir. Değişik sebeplerden kafamda oluşan önyargılar Uzakdoğululardan ve özellikle Çinlilerden uzak tutmuştur beni. Ta ki 5 sene önce bir Çin malı ürünü Türkiye’ye getirmeye başlayıncaya kadar. Yine bile şirket içerisinde konuya en uzak duran bendim ta ki Çin malı cihazların başarısını ve performansını görünceye kadar. Elbette Çinlilerle diyalog ve ülkemizi ziyaretleri bu önyargıların az da olsa yıkılmasında yardımcı oldu.

Yine bile Çin’e gitmeye cesaret edemedim. Bunun yerine 1997 yılına kadar İngiliz kolonisi olan şimdilerde ise özerk bir şekilde yönetilen Hong Kong’a gitmeye karar verdim.

Eski İngiliz kolonisinin izlerini taşıyan ada devletinde gördüğüm karmaşa ve düzen beni şaşkına çevirdi.  Dev binalar, dikey alışveriş merkezleri, özellikle Hong Kong adasında çok sayıda gökdelen, nerdeyse her binanın altından sokağa çıkmadan metro bağlantısı, alışveriş merkezlerine bağlı otel, rezidans ve ofis kompleksleri, birbirinin içine geçmiş alışveriş merkezleri beni şaşırtan noktalardan bazılarıydı.

Metro sisteminin temizliği ve erişilebilirliği şehri daha da yaşanabilir kılıyor. Şehrin düzeninden ziyade beni şaşırtan insanlar oldu. Kafada klişeleşmiş kısa boylu sarı benizli diye tarif edebileceğimiz Çinliler ortada ya gezinmiyor ya da bu şehirde yoklar.

Özellikle batılı ülkelerde ve ülkemizde sık sık gözümüze çarpan obezlere de her nedense rastlanmıyor. Durduk yerde turistlere talep etmeden yardım etme telaşı içindeki Hong Kongluları görünce insan iyice şaşırıyor.

Bu arada alışveriş merkezlerinde sadece markalar satılıyor ve Çin’de üretilse bile New York’ta veya Milano’daki fiyatlardan daha ucuza satılmıyor. Uzakdoğulu elektronik markaları ve İsviçre saatleri dışında hiçbir şeyi daha ucuza alamıyorsunuz. Hediyelik mallar dükkânlarda pazardakinden daha ucuz ama illa pazarlık yapacağı, kazık yiyeceğim demek istiyorsanız ‘’ladies market’’ gidilmesi gereken bir sokak. Envai çeşit iyi taklidi bulunabiliyor.

Alışveriş merkezleri ve metro ne kadar temiz ve düzenliyse ise sokaklar o kadar karışık ve pis kokuyor.  Çin yemekleri alıştığımız Çin yemeklerine benzemediği gibi özellikle sokaktaki lokantalardan gelen kokular insanı çok rahatsız ediyor. Ancak iyi restoranlar sokak seviyesinde değil, genellikle alışveriş merkezlerinde.  

Hong Kong deyince Buda tapınağı ziyaret etmeden olmaz. En önemlisi havaalanına yakın olan ve yaklaşık 25 dakikalık bir teleferik yolculuğuyla gidilen Tian Tan Buda Tapınağı, tamamen turistik. En büyük hayal kırıklığı ise komplekste Amerikan ve Avrupa franchise zincirlerinin bulunması. Daha otantik bir tapınak ise “10.000 Buda Tapınağı”. Gökdelenlerin arasında bulunan tapınağa asansörle çıkış yok. Yürüyerek iniliyor ve çıkılıyor. En tepe noktasından yandaki 30 katlı binanın çatısını görmek mümkün.

Hong Kong’u ziyaret ettiğim sırada gündemdeki en önemli konu Çin lideri Hu Jintao’nun ABD ziyaretiydi. ABD’nin Çin’le ticaretinde sürekli bütçe açığı vermesi ve Çin’in Yuanı’nı değerlenmesine izin vermemesi belki de iki ülke arasındaki en önemli konulardan.

Bu arada ABD’nin en fazla üzerinde durduğu bir diğer konu ise telif hakları. Telif hakları deyince en önemli konu hiç şüphesiz bilgisayar programları. Elbette telif hakları ihlalinde en fazla zararı yazılım devi Microsoft görüyor.

Ne ilginçtir ki Çin’deki insan hakları ihlallerinden daha önemli bir konu Microsoft hakları ihlali...