(Ç)alıntı

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
22 Ocak 2011 Cumartesi

Bir yazıya başlamadan önce konuyu çağrıştıran bir kaç kelimeyi mutlaka Ekşi Sözlük’te yazar ararım. Ekşi Sözlük’ü bilmeyenler için azıcık tarif edeyim. Bu on-line sözlükte bir milyonun üzerinde konu hakkında, anonim yazarlar tarafından yazılmış, çoğu zaman sübjektif, iğneleyici ama mutlaka zeki yorumlar sıralanmaktadır. O kadar çok konuda kafa yorulmuştur ki insan adeta kendisinin artık ağzından çıkacak herhangi bir konuda özgün olamayacağı hissine kapılır. Fikir bolluğunun bir göstergesi… Ekşi Sözlük ve sonradan türeyen benzeri sitelerde yazar olmak için bir prosedür var. Önce bir takım kelime tanımları tasarlayıp sitenin gözetmenlerinin incelemesine sunuyorsunuz. Eğer gerekli kıvraklıktaysanız bir süre sonra yazar olmanız izin veriliyor.

Bu girişi neden yaptım? Çünkü akademisyenlerin ve yazarların saplantılı bir biçimde kendi eserlerinden ilham alınarak veya doğrudan intihalle yazılmış başka eserlere karşı sahiplenici davranmasının haklı ve haksız yanlarını tartışmak istiyorum. Tabi ki bazen tespit bile edemiyorlar benzerliği. Ancak birileri çıkıp benzerliklere dikkat çekiyor. Örneğin Fatih Altaylı Ahmet Altan’ın ‘Aldatmak’ adlı romanının Arthur Hailey’in ‘Tekerlekler’ adlı eserinden çalıntı olduğunu iddia etmişti. Benzerlik esinlenmeden ileri gitmemekteydi. Kitabı daha okumadan bunu iddia ederek sonuçta yanılmıştı fakat kitaba büyük bir satış desteği sağlamıştı. Can Dündar’ın da Atatürk’ün yaverinin anılarını yayınladığı kitabın ‘Hep Atatürkün Yanında’ adlı başka bir eserden alıntılandığı ortaya çıkmıştı. Belki de raflarda tozlanacak eserler güncel hayata taşınarak tekrar hayat buluyor.

Öncelikle bu işe ılımlı bakanların savını tartışalım. Onların düşüncesine göre zaten hiç bir düşünce tamamen orijinal olamaz. Aristo ve Eflatun’dan bu yana her fikir aslında bir başkası tarafından zaten yazılıp çizilmiştir. Her fikir öncekilerin kalıntısını taşır. Kimse düşünceyi sahiplenemez. Bir kere dünyaya salındıktan sonra o düşünce artık herkesin olmalıdır. Bir fikri, söylemi çalmak, başkasının garajındaki arabayı çalmak gibi değildir. İnsanlığın yararına olan her şey paylaştıkça çoğalır, nasıl bir mumun ateşini yayarak aslını eksiltmediğimiz gibi vs…

Müzikte fazlasıyla vardır örneğin alıntılama. Bethoven’in 5. Senfonisi’nin ilk dört notası tehlike çanları olarak kullanılır herkes tarafından… Telif hakları artık bunun önüne geçemez. İnsanlığın içine kaynamış ve artık doğuşu sorgulanmayan o kadar çok fikir var ki…

Peki, o zaman bu kendilerini dışlanmış ve hakları görmezden gelinmiş hissedenlere ne demeli? Haklı olduklarını düşünüyorum. Kendilerine danışılmadan yapılan alıntılar, kendi istemleri haricindeki platformlarda kullanılıp çarpıtıldığı zaman artık onları yansıtmıyor. Örneğin kurgu dizilerde gerçek biyografilerden karakterleri alıp onların hikâyesine aslında var olmayan detaylar eklemek gibi… Bir başka örnek de kitap editörlerinin beğenisine gönderilmiş eserlerin değişerek başkalarının imzasıyla yayınlanması…

Yaratıcılığın bir ödülü olmalı. Yoksa insanlığın gerçek ihtiyacı olan tedaviler ve buluşlar için yeterli motivasyonu kimse duymaz. Kişi, belli bir süre en azından o buluşundan ve emeğinden fayda sağlaması gerekir. Telif hakları yasalarını iyi bilenler onu çiğnemenin de yolunu bulacaklardır. Küçük sapmalar ve düzenlemelerle işin yasal boyutundan kaçılsa da felsefi boyutu bence (ç)alıntılayanın yakasını kolay kolay bırakmamalıdır. Dünyaya salınmış her şey artık kullanıma açık olsun, kabul. Sinsice yapılmadığı sürece…